NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü) tarafından Norveç'te düzenlenen tatbikatta yaşanan skandal hakkında Dicle Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, İLKHA'ya değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'nin NATO'ya girmesiyle Amerika üsleri ile işgal altına alındığına işaret eden Yrd. Doç. Dr. Şeyhanlıoğlu, bir süre sonra NATO'nun bir işgalci güç gibi Türkiye'yi kimliksiz ve kişiliksiz olarak kontrolsüz olarak yönettiğini belirtti.
Türkiye'de resmi olmayan gizli NATO/ABD üslerinin olduğunu ifade eden Şeyhanlıoğlu, Türkiye'nin NATO üslerini kontrol altına alması gerektiğini, aksi halde güvenliğin terörden bin kat daha fazla olacak şekilde tehdit altında olacağını söyledi.
Şeyhanlıoğlu, "Türkiye'nin NATO'ya girmesinden sonra durum şu hale geldi. Türkiye, Amerika'nın Marshall yardımı ile özellikle Sovyetler Birliği'nden gelen nükleer tehdit karşısında güçlendirmeye çalışıldı. Fakat şöyle bir tehdit sıkıntısı ortaya doğurdu; Türkiye kısa sürede Amerika'nın üsleri tarafından tabiri caizse işgal altına girdi. Onlarca üs Türkiye'de kuruldu, Jüpiter füzeleri geldi, ondan sonra İncirlik gibi bir sürü üsler kuruldu. Tabiri caizse Türkiye, Amerika'nın silah çöplüğü ve üs işgali dediğimiz boyuta geldi." ifadelerini kullandı.
"Gelen silahlar Türkiye'nin güvenliğinden ziyade Amerika ve NATO güvenliği adına kullanıldı"
NATO üyeliğinde sürecin 1960 yılından sonra farklı bir boyuta ulaştığını hatırlatan Şeyhanlıoğlu, Amerika'nın, Türkiye'den habersiz uçaklarını uçurduğuna dikkat çekti.
Özellikle 'Küba Füze Krizi' sırasında Amerika'nın, Türkiye'yi sattığını belirten Şeyhanlıoğlu, "Yani Sovyetlerle anlaşarak Rusya'nın Küba'ya yerleştirmiş olduğu füzeleri sökme karşılığında Amerika Sinop'ta haber vermeksizin jüpiter füzelerini çekti. İkincisi Türkiye'den kontrolsüz olarak silahlar uçaklar uçurulmaya başladı. U-2 uçağı dediğimiz bir uçak Adana'dan kalkıp, İran'dan girip Pakistan üzerinden Sovyet topraklarına daldı. Uçaklardan birisi arıza yaptı ve düşürülünce bu uçağın Türkiye'den kalktığı anlaşıldığı zaman 1968 Paris kongresinde, o zamanki Sovyet Devlet Başkanı, Türkiye'yi atom silahlarla vurmakla tehdit etti. Bu gelen silahlar Türkiye'nin güvenliğinden ziyade Amerika ve NATO güvenliği adına kullanıldı. Türkiye, Kıbrıs'ta bu silahları kullanmak istediği zaman Amerika tarafından 'Bu silahları kullanamazsınız' diye sert bir şekilde tehdit edildi." ifadeleri ile değerlendirmesini sürdürdü.
"NATO Türkiye'yi kontrol eden bir işgalci güç gibi Türkiye'yi kimliksiz ve kişiliksiz kontrolsüz olarak yönetti"
Türkiye'nin NATO'ya girmesinden önce Gladyo'nun Türkiye'ye girdiğine vurgu yapan Şeyhanlıoğlu, Amerikan Güvenlik Doktrini Belgesi çerçevesinde Gladyo denilen yapının Türkiye'nin içerisine girdiğine dikkat çekti.
Bu yapının en tehlikesi olduğuna vurgu yapan Şeyhanlıoğlu, önemli örnekler vererek "Bu yapı, Türkiye'de darbeleri organize etmekten tutun, Adnan Menderes dönemindeki 6-7 Eylül olaylarındaki kardeş kavgalarında, 80'lerden önceki olaylarda, askeri darbelerden, iç sıkıntılardan her alana kol el uzatabilecek kapasitededir. Ben bunu 15 Temmuz Darbe Girişiminde de gördüm ki 1973'te bunu ilk defa Bülent Ecevit, 'Özel harp dairesi var, Gladyo'nun parçasıdır. Gladyo da NATO'nun organizasyonudur. NATO'da Amerika kontrolündedir' diyerek ifşa ettiriyor. Bu yapı Avrupa ülkelerinde 90'lardan sonra tasfiye edilmesine rağmen Türkiye'de tasfiye edilmedi. Susurluk olayıyla kısmen tasfiye edilmeye çalışılsa da tasfiye edilmedi. Mehmet Ali Ağca, Papa suikastinde Gladyo'yu görebileceğiniz gibi Abdullah Çatlı veya Muhsin Yazıcıoğlu'nun suikastlerinde de bu ipucunu rahatlıkla görebilirsiniz. NATO evet, 1945'te kurulduğu zaman bir askeri zaruret olarak girildi, fakat NATO bir süre sonra Türkiye'yi kontrol eden bir işgalci güç gibi Türkiye'yi kimliksiz ve kişiliksiz kontrolsüz olarak yönetti. Kabul edilemeyen nokta bu. Çünkü NATO bunu İtalya'da da yaptı, Almanya'da da bunu yaptı ama İngiltere'de bunu yapamadı. O dönem İngiltere çok ağır tepki göstererek NATO'dan çekileceğini söyledi." ifadelerini kullandı.
"NATO'nun burada Türkiye kazandırdığı bir ise kaybettirdiği 10'dur"
Türkiye'nin NATO'ya girmesiyle savunma sanayisinin kurulamadığını hatırlatan Şeyhanlıoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"Şimdi Türkiye NATO'ya girmeyle bir avantaj olarak Avrupa'nın silah savunma ve saldırı taktikleri konusunda elbette kazanımları oldu. Türk subayları eğitim gördü ama 'astarı, yüzünden daha pahalıya' mal oldu. Yani Türkiye pirince giderken bir ölçü de milli savunma sanayisini kaybederek bulgurdan da oldu. Yani Türk Milli Harp Sanayii kurulamadı. Biz bugün bile Avrupa'nın tüm silahlarına bağımlıyız. Basit bir piyade tüfeği yeni kuruldu. Bu kabul edilemez bir durumdur. Türkiye'nin füze savunma sistemi İran'la kıyaslanamayacak kadar geride kaldı. Türk Milli Harp Sanayisi kurulamadı. NATO'nun burada Türkiye kazandırdığı bir ise kaybettirdiği 10'dur."
"Bu olay S400 füzelerinin alınması, Türkiye'nin Milli Harp Sanayisini kurması ile doğrudan bağlantılıdır"
Norveç'te son yaşanan olayın planlı olduğuna dikkat çeken Şeyhanlıoğlu, "Ben Amerika'nın NATO'yu kontrol ettiğini ve Amerika'nın izni olmadan NATO'da sinek uçmayacağını düşünüyorum. Dolayısıyla bu planlı bir şeydir. Bu olay S400 füzelerinin alınması, Türkiye'nin Milli Harp Sanayisini kurması ile doğrudan bağlantılıdır." diye konuştu.
"İç savaş çıkarmaktan tutun daha ciddi saldırılara karşı hazırlıklı olmak lazım"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, NATO skandalıyla ilgili 'Artık çok net ortaya çıktı. Hedef Türkiye'dir. Her şeye hazırlıklıyız' sözlerini de değerlendiren Şeyhanlıoğlu, "Benim 50 yılda anlatmaya çalıştığımı sayın Cumhurbaşkanı bir cümle ile özetlemiş durumdadır. Ben Amerika Türkiye ilişkilerinin son 50 yılını incelediğimde Amerika, Türkiye'ye defalarca kazık atmıştır. Kore, Küba, U-2 uçağı, Johnson Mektubunda ve en son 15 Temmuz Darbesinde Amerika Türkiye'yi doğrudan fiili askerle tankla, topla müdahale etmiştir. Cumhurbaşkanının bu ifadesi Türkiye'nin, makas kırmak zorunda kaldığını göstermiştir. Türkiye, 'artık benim dost bildiğim aslında bir düşmandır' diyor ama düşman evinin içindedir. Bunu Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit biliyorlardı ve söylediler. Dolayısıyla iç savaş çıkarmaktan tutun daha ciddi saldırılara karşı hazırlıklı olmak lazım. O yüzden uyanık olmak mantıklıdır." dedi.
"Türkiye NATO'yu içerden kontrol altına almak zorundadır"
"Türkiye Amerika ilişkileri derhal gözden geçirilmemelidir, derhal noktalanmalıdır" diyen Şeyhanlıoğlu, değerlendirmesini şöyle bitirdi:
"Çünkü durum yüzde yüz Türkiye'nin aleyhine işlemektedir. Şu anda NATO, Sovyetler yıkıldıktan sonra düşman olarak karşısına İslam'ı koydu. Amerika ister kızılı koysun, ister yeşili koysun kendi çıkarlarına tehdit olarak gördüğü herkesi düşman olarak görür. Türkiye'de kaç NATO üssü var derseniz bilemeyiz. Resmi olarak 16 üs var söyleniyor ama ne kadar olduğunu bilmeyiz, çünkü gizli üsler de var. Bunlar Yunanistan'a karşı mı diyorsun, hayır. Kime karşı? Doğuya karşı. Açık ve net olarak söylemek lazım Türkiye NATO'yu içerden kontrol altına almak zorundadır. Almazsa güvenlik sorunu terörden bin kat daha fazla olacak şekilde tehdit altıdadır. Bu nedenle Türkiye, NATO'yu mutlak manada açık ve gizli olarak kontrol altına almalıdır. Türk askeri buralarda atom bombalarından tutun bilmediğimiz silahlarına kadar kontrol etmelidir. Türkiye NATO üslerini kapatsın demiyorum, sınırlandırsın diyorum. Bu üsler yüzde yüz kontrol altına alınmalıdır. Asla ve asla Türk subayı olmaksızın bu üslerden uçakların uçmasına ve ateşlemelerine müsaade edilmemelidir. Bunlar bir işgal tehdidi olarak değerlendirilmelidir." (M. Hüseyin Temel - İLKHA)