ANKARA - (AA)  Özhaseki, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, Cumhurbaşkanlığı himayesinde ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla düzenlenen, "Şehircilik Şurası"nın Genel Kurul Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, şura komisyonlarının 9 aylık çalışmalarında sona gelindiğini ifade etti.

Şuraya 100 farklı kurumdan 133 temsilcinin katıldığını belirten Özhaseki, Türkiye'nin şehircilik tecrübesini çok daha ileri noktalara taşımak gayesiyle düzenledikleri Şehircilik Şurası'nın bakanlıklarının ufkunu genişlettiğini bildirdi.

Şehircilik Şurası'na katkı veren akademisyenler, kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile emeği geçen herkese teşekkürlerini ileten Özhaseki, 2017 itibarıyla şehirleşme oranının yüzde 88'e ulaştığını, 2050'ye gelindiğinde ise Türkiye'nin yüzde 95'inin şehirlerde yaşayacağının öngörüldüğünü anlattı.

Bakan Özhaseki, 1950'de nüfusu 500 binden fazla olan şehir sayısının ikiyken, bugün 40'ı aştığına dikkati çekerek, şehircilik meselesinin, Türkiye'nin yeni dönemdeki en önemli gündemlerinden birisi olacağını düşündüklerini dile getirdi.

Tüm bu gelişmelerin Türkiye'de şehri yeniden düşünmenin kapılarını sonuna kadar açtığına işaret eden Özhaseki, Şehircilik Şurası'nın yapılma nedeninin de bu arayış olduğunu aktardı.

Şurada dört farklı komisyon altında çalışmalar yürütüldüğünü belirten Mehmet Özhaseki, ilk komisyonun şehirlerde kimlik, planlama, tasarım komisyonu olduğunu hatırlattı.

Kadim bir medeniyete, köklü bir geleneğe sahip olmanın şehircilik anlayışında rehber olacağını vurgulayan Özhaseki, "Buradan ilhamla şehrimizi yaşanabilir kılan değerleri belirledik, sorunları tespit ettik. Özellikle mahalle dokusunun korunması ve insan odaklı planlama anlayışına bir kez daha vurgu yaptık. Yani yatay mimarinin önemine, insanın tabiatla iç içe yaşamasının önceliğimiz olduğu hususuna dikkat çektik." ifadelerini kullandı.

Bir diğer komisyonun da "Kentsel dönüşüm" konusunu incelendiğini aktaran Bakan Özhaseki, Türkiye topraklarının önemli bir kısmının deprem riski altında olduğunun altını çizdi.

Bir taraftan risk taşıyan binaların hızla yenilirken, diğer taraftan da kentsel dönüşümün sosyal boyutlarıyla birlikte ele alınması gereken bir zaruret olduğunu, yaşadıkları tecrübeler ışığında bir kez daha gördüklerini ifade eden Özhaseki, "Ülkemizi, kentsel dönüşüm çalışmaları ile depreme karşı hazırlayacağız. Bunu yaparken de krizi fırsata çevirerek, kültürümüzden ilhamla geleceğe yönelen sağlam yapılar inşa edeceğiz." diye konuştu.

"Her evi yıkılan vatandaşımız mutlaka ev sahibi yapılacak"

Kentsel dönüşüm çalışmalarında birtakım ilkeler belirlediklerine dikkati çeken Özhaseki, bu ilkeleri, "Dönüşümde esas olan yerinde dönüşümdür. Her vatandaş, mahallesiyle bağını koparmamasıdır. Her evi yıkılan vatandaşımız, mutlaka ev sahibi yapılmasıdır. Üçüncü belirlediğimiz ilkemiz de hazırlanan yeni rezerv alanlarında planlamanın, mahalle bazlı olmasıdır." şeklinde sıraladı.

Özhaseki bir diğer komisyonun da "Şehirleşme, göç ve uyum komisyonu" olduğunu anımsatarak, son yıllarda, iç göçün yanı sıra önemli miktarda dış göç alındığını, bu durumun da şehirlerin sosyo-ekonomik yapısını ve çehresini etkilediğini, buna yönelik komisyonlarda çözüm aradıklarını ve önemli notlar aldıklarını dile getirdi.

Son komisyonun da "Yerel Yönetimlerin rolü" üzerine çalışmalar yaptığını vurgulayan Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki, şöyle konuştu:

"Şehirlerimizin geleceği, yerel yöneticilerin ufkuyla doğru orantılıdır. Yerel yönetimler bazındaki çevre-şehircilik faaliyetlerine nasıl ufuk ve yol açabiliriz, sorularına cevaplar aradık. İşimizin kolay olmadığını biliyoruz. Çünkü boş bir arazide sıfırdan şehir planlaması yapmıyoruz. Şehirlerimiz çok eski hatta dünyanın en eski şehirleri. Üzerlerinde onlarca kavim yaşamış, medeniyetler kurulmuş. Her birinden çok önemli eserleri bize miras kalmış. Bu şehirler özellikle son 80 yılda çok tahrip edilmiş. Birçok yanlışlıklar yapılmış. Planlamanın çok geç olması başlı başına bir sorun olduğu gibi bu planlamanın bazen yanlışlıklar içermesi yani eski şehirler üzerine yeni şehirler yapılması. Sık sık planların delinip, tahrip edilmesi, ciddi sonuçlar doğurmuş."

"Yaşanabilir çevre ve marka şehirler"

Özhaseki, bir diğer sorunun da özellikle 1950'lerde başlayıp hızlanan göç dalgası karşısında hazırlıksız yakalanılması, hatta bu göçler karşısında o günkü yerel yöneticilerin "yanlış, ideolojik yaklaşımları"nın sonucu, iyice ağırlaştırdığını söyledi.

Mehmet Özhaseki, birçok kurumda plan yetkisinin olmasının da kargaşaya neden olduğunu, bunların sonucunca da "kimliksiz ve sağlıksız" şehirlerin ortaya çıktığını belirtti.

Bunların yeterli olmadığını, yepyeni bir anlayışla ve prensiplerle hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Özhaseki, "İdealimizdeki ev, sokak, mahalle ve şehir dokusunu yeniden inşa ederken, kendi medeniyet anlayışımızı da tüm şehirlerimizde hakim kılmalıyız." dedi.

Şehirlerin durumuna "Güzel bir kumaşı, acemi terzilerin kesip parçalaması" örneğini veren Özhaseki, şimdi kendilerinin bunu toparlamaya çalıştıklarını dile getirdi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak, insan merkezli tüm projelerin desteklenmesi, takip edilmesi ve sonuca ulaştırılması için çalıştıklarını vurgulayan Özhaseki, "Yaşanabilir çevre ve marka şehirler" hedefiyle şehirleri daha yaşanabilir kılmak için gayret ettiklerinin altını çizdi.

"Şehircilik Şurası'nda ortaya konan çalışmalar da Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın hizmet anlayışına farklı bir boyut kazandıracaktır." diyen Özhaseki, şuranın Bakanlık çalışmaları kapsamında katedilmiş önemli bir mesafe, yapılmış değerli bir hizmet olarak sonuçlandığını kaydetti.