Bismillahirrahmanirrahim
Gıybet, kardeşinin onurunu gıyabında rencide etmektir. Gıybet açık ifadelerle olabileceği gibi kinaye ve ima yolu ile de yapılır. Esas olan maksattır, niyettir. İşaret, yazı ve taklit yoluyla yapılan tahkirler de gıybet sınıfına girer. Hatta taklitte konuşma, yürüme, yüz ifadesi, ses tonu gibi çok yönlü bir tahkir söz konusudur.
Gıybet genellikle korkak, ikiyüzlü, yapıcı eleştiri yapmaktan çekinen ve haksızlığa olması gereken tepkiyi gösteremeyenlerin başvurduğu bir yoldur.
Gıybet Türleri
İnsanların fiziksel yapısıyla, ahlakıyla, giyimiyle, akrabalarıyla ve dini durumu ile ilgili söylenen onur kırıcı sözler gıybet sayılır.
Genellikle dindar kimlikleri ön planda olan bazı Müslümanlar, yaptıkları ibadetlerin verdiği bir özgüvenle başkalarını kendilerinden aşağı görürler. Kimliklerinin gereği olarak “çaktırmadan” o insanların gıybetlerini yapıyor ve hatta gıybetlerini hamd ile başlayıp dua ile bitirebiliyorlar. Örneğin; “Elhamdulillah biz falanca gibi tesettürsüz değiliz, öyle olmaktan da Rabbimize sığınırız” gibi veya dolaylı bir şekilde adı geçen şahsın kötü olduğunu ima edercesine “gıybet ettirmeyin şimdi” derler.
Ara bozmaya ve fitneye sebebiyet verecek sözleri kasten başkasına taşımak da gıybetten sayılır. Hasan-ı Basri: “Başkalarının sözünü sana ileten, getiren; muhakkak senin sözünü de başkalarına iletir” diyerek böyle insanlara güven duyulmaması gerektiğine dikkat çekmiştir.
Eleştiri adı altında söylenen sözler de gıybet sayılır. Eleştiri; bir hatayı düzeltme amacıyla, hata sahibinin yüzüne konuşmaktır. Arkadan konuşulursa bu gıybet olur. İslam`ın ölçülerinden uzaklaşmış olanlar yaptıkları gıybete eleştiri kılıfını geçirerek, bilerek/bilmeyerek kötü olan ameli meşrulaştırma yoluna giderler. İnsan-ı kâmil edasıyla da bunu kendilerinde bir hak olarak görürler.
Yapılan gıybeti dinlemek de günahta ortaklıktır, bir çeşit gıybettir. Hatta dinlemekle yetinmeyip hayretini izhar ederek, gıybet edeni daha çok konuşturacak sorular soran kişinin, ortaklığın ötesinde bir hissesi olsa gerek. Çünkü hem tasdik, hem teşvik, hem de sebep olma durumu söz konusudur.
Topluluklar; cemaat, mezhep, kavim ve ırk gibi unsurlar hakkında kötü konuşmak da gıybettir. Birçok sevap az bir amelle kazanılabileceği gibi; az bir amelle birçok günaha da girilebilir. Hesap gününde ilahi adaletin ince ayarını, defterlerinde gıybetin sebep olduğu sonuçları görüp şaşıracaklardır.
Su-i zan da kalp ile yapılan bir çeşit gıybettir. Kötü zan, kötü söz gibidir. Nasıl ki kalp ile ibadet için niyet getirilip zikir çekilebiliyorsa aynı şekilde, kalp ile günah işlemekten de söz edilebilir. Su-i zandan kasıt, kalbe gelen her çeşit şüpheler ve hisler değil, biri hakkında kalben kötü hüküm vermektir.
Müslüman şüphe duyduğu bir durum hakkında, tevil kabul etmeyen kesin bir bilgiye sahip olmadıkça kardeşinin kötülüğüne dair hüküm verme hakkına sahip değildir.
Su-i zan, gıybete sebep olduğu gibi yapılan gıybetler de başkası hakkında ön yargıya, su-i zanna sebep olabiliyor ve o şahıs o kusurdan vazgeçse bile o kötü etiket üzerinde kalabiliyor. Bu durum belki olası birçok hayırlı işin iptal olmasına veya gıybete maruz kalanın hatasında ısrar etmesi gibi menfi sonuçlara da sebep olabiliyor. Hatta çok sefer o bilgi kaynağının yanlış, sahibinin de kötü olduğu ortaya çıkabiliyor.
Gıybetin Sebepleri ve Tedavisi
Gıybet yapmanın birçok sebebi vardır. Fakat en büyük sebep Rabbini iyi tanımamaktır, yani en büyük cehalettir. Yasağın sahibini iyi bilen o oranda yasaktan uzak durur. Sadece bilmek de yetmez, onu hatırda tutacak bir hayat tarzı, ortam ve çaba olmalıdır. Yaratılış gayesinin “Allah`a kulluk” olduğunu bilen; gıybete sebep olan öfke, haset, eğlenmek ve korku gibi bütün hissiyatını sünnet dairesinde tutmaya çalışır.
Diğer bazı sebeplere gelince…
Birincisi: İnsan öfke ve kızgınlıktan dolayı gıybet eder. Özellikle karakter olarak öfkelenmeye hazır, öfkesini besleyen, inatçı, affetmeyen, sürekli bir düşman arayan, intikam peşinde koşanlar soluğu gıybet etmede alırlar.
Kontrol altına alınmaması durumunda insanı esir alan öfke sonucunda yapılan gıybet, insanı Allah`ın gazabıyla karşı karşıya getirebilir. Dini ve dünyevi kötü neticesi olan bu amel ile düşmandan intikam alınmaz. Bilakis düşmanın gıybetini yapmak demek kendine düşmanlık, ona iyilik etmek demektir.
İkincisi: İnsan kıskançlıktan dolayı gıybet eder. Kıskançlığın mahiyetinde ise Allah`ın tasarrufunu eleştiri manası saklıdır.
Kardeşinin sahip olduğu nimetleri kıskanarak gıybet eden, iki azabı bir araya getirir. Bu dünyada haset ateşinde kavrulduğu gibi ahiretteki azabı da buna ekler.
Üçüncüsü: İnsan bazen şahısların teveccühünü kaybetmemek için gıybet eder. Onları kaybetme korkusuyla gıybet dinleme arzularını karşılıksız bırakmaz. Gıybete engel olma durumunda kaba ve kırıcı olarak etiketlenmekten çekinir. Hatta bunu nezaketsizlik olarak kabul eder ve gıybete devam eder.
İnsanların teveccühü için gıybet eden bilmeli ki; böyle yapmakla insanların teveccühünü Allah`ın teveccühüne tercih etmiştir. Onların rızasını, Allah`ın rızasının; onlara duyduğu korkuyu, Allah`a duyulması gereken korkunun önüne geçirmiştir.
Dördüncüsü: Suçlanmaktan kurtulma isteği gıybetin başka bir sebebidir. Mesela suçunu nazarlarda küçültmek için arkadaşının da aynı suçu işlediğini veya beraberce yaptığını söyler. Böylece arkadaşını da karalayarak üstüne gelmesi muhtemel olan şimşekleri azaltmayı hedefler.
Böyle cahilce bir çözüme başvuranlar bilmeliler ki; başkasının kötülükleri onların kötülüklerinin ağırlığını hafifletmez.
Beşincisi: Kendini üstün göstermek veya başkasını küçük düşürmek, gıybete sevk eden başka sebeplerdir. Bu yol, kalbinde sevgi ve saygı taşımayan mağrur ve cahillerin başvurduğu bir yoldur.
Bu gibi insanlar, bunu yaparak Rablerinin yanında değerden düştüklerini iyi bilmeliler.
İnsanlardan gelmesi muhtemel olan değerin gelmesi ise şüphelidir. Küçük düşürmeye çalıştığı kişi gibi o da kusurludur; hatta “ölü eti yemek” onun için daha büyük bir kusurdur. Ki en büyük kusur Allah`ın emrine karşı gelmektir.
Altıncısı: Kimileri, kendini koruma adına “en iyi savunma saldırıdır” mantığıyla gıybet eder. Biriyle yaşadığı hoş olmayan bir durumdan sonra, gelebilmesi muhtemel saldırıları önlemek için ondan önce harekete geçerek gıybetlerini eder. Görüş mesafesi kısa olan nefs-i emmare bakışıyla anı kurtarmaya çalışır, yanlış yapar. Günü kurtarma adına ebedi hayatını riske atar.
Böyle yanlış bir hesap içinde olan insan bilmeli ki; Allah`ın gazabına uğramak başkasının hışmına uğramaktan daha büyüktür.
Yedincisi: Gülüp eğlenmek ve hoş vakit geçirmek için başkasına alay etme şeklinde gıybet yapılır. Kendini beğenen böyle kişilikler, küçük gördüğü insanlara bir kıymet vermez ve hafife alarak onlarla eğlenir.
Oysa şunu unutur ki üstünlük takvadadır. Yani günahlardan sakınmadadır. Kendinde üstünlük olarak kabul ettiği akıl, bilgi ve güzellik gibi Allah vergisi nimetler onu fahre değil şükre sevk etmek içindir.
Eğer hesap günündeki pişmanlık ve gıybetini ettiği şahsın günahlarını yüklenip cehenneme nasıl düşeceğini düşünürse; belki yaptığından vazgeçer. Yaptığı şaka ile kardeşini belki birkaç kişinin yanında rezil eder ama hesap gününde birçok varlığın huzurunda onun günahlarını da hayvan gibi yükleneceği, yani kendisinin zelil, kardeşinin de aziz olacağı ihtimalini unutur.
Sekizincisi: İnsan bazen iyilik, hayırlı amel yapma niyetiyle gıybet yapar. Gıybetin en derin ve ince türleri daha çok dindarlarda görülen ve şeytanın iyilik diye insana telkin ettiği bu gibi gıybetlerdir. Şahit oldukları İslam dışı bazı durumlar bu insanları öfkelendirir, hayrete koyar, üzüntüye sokar ve böylece bu hatayı işlerler.
Gıybetin tanımını tam anlamamış veya unutmuş olan bu dindarlar öfkeleri, hayretleri ve merhametleri Allah için olduğunda, gayr-ı İslami hal ve fiillerine şahit oldukları insanların adını vermekte bir sakınca görmezler. Oysa şeriat her şeye bir ölçü ve sınır koymuştur. Güya Allah için öfkelenir, fakat Allah`ın gazabını kazanacak ameli yaparlar. Dini bir eksiklik için hayret eder; ama kendilerini müflis duruma düşürdüklerine hayret etmezler, üzülmezler.
Merhametten dolayı bunu yaparlar, fakat gıybetini yaptığı kişi belki çoktan tevbe etmiş de günahları sevaba dönüşmüştür; ama onlar bu gıybetleriyle günah kazanmaya devam ederler.
Elhamdulillahi Rabbilalemin.
Nevin Yapıcıoğlu / NİSANUR DERGİSİ