Sedef hastalığı; vücutta kızarıklıklar, kabarıklıklar, beyaz renkli kepeklenmelerle seyreden bir hastalıktır. Başta deri ve tırnaklar olmak üzere bütün vücudu etkileyebilen sedef hastalığı, bazen eklemler ve iç organlarda da tutulumlara neden olabiliyor.
Sedef hastalığının görülme sıklığı farklı toplumlarda ve coğrafik bölgelerde değişiklik gösterebilirken, ortalama görülme sıklığı yüzde bir ila 2'dir.
Erkek ve kadınlarda eşit sıklıkta görülen sedef hastalığının normalde teşhisi kolay bir hastalık olduğunu belirten Kozmetoloji ve Dermatoloji Akademisi Derneği Başkan Yardımcısı ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burhan Engin, "Lezyonlar özellikle diz ve dirseklere, saçlı deriye ve bel bölgesine yerleşir. Klinik muayenede kızarık plakların üzerinde sedefi gümüş renkli, kirli beyaz kepeksi oluşumların görülmesi tipiktir. Ancak lokal seyreden bazı vakalar başka hastalıklarla örneğin egzamayla karıştırılabilir." dedi.
"Sedef hastalığı sadece deriye özgü değildir"
Sedef hastalığının etkisinin sadece ciltle sınırlı olmadığını kaydeden Engin, şunları söyledi: "Sedef hastalığında tırnak tutulumu da olabilir ve genelde tırnak tutulumuyla beraber eklem tutulumu da görülür. Örneğin; el eklemleri gibi küçük eklemlerde veya diz, dirsek, ayak bileği, omurlar ve sırt bölgesindeki eklemler gibi büyük eklemlerde şişme, ağrı olabilir. Bu semptomlar psoriasis vakalarının yaklaşık yüzde 10'unda görülür. Ayrıca, sedef hastalığına metabolik sendrom dediğimiz bazı iç hastalıklarla ilgili semptomlar da eşlik edebiliyor. Obezite, insülin direnci, kan yağlarında yükseklik ve hipertansiyona yatkınlık bulunabiliyor. Onun için sedef hastalığı sadece deriye özgü değildir. Uzun vadede sistemik belirtiler sedef hastalığı ile birlikte görülebilir."
Sedef hastalarında tedavi planı yapılırken hastalığın vücudun ne kadar bir yüzeyinde bulunduğu, kişiyi ne kadar etkilediği ve beraberinde tırnak ile eklem tutulumu olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğini bildiren Engin, başlangıçta sedef alan şiddet indeksinin (PASI) belirlendiğini bildirdi.
"PASI skoru 5 veya 10'un üzerinde olan hastalarda sistemik tedavilere başlanır"
PASI skoru 5 veya 10'un altında olan hastalarda daha çok topikal yani deri üzerine sürülen ilaçları tercih ettiklerini anlatan Engin, "PASI skoru 5 veya 10'un üzerinde olan hastalarda sistemik tedavilere başlanır. Hastalar arasında ışık tedavisi olarak bilinen bizlerin de fototerapi olarak adlandırdığı uygulama uygun hastalarda tedavide ilk basamak olarak değerlendirilir. Bu tedaviyi uygulayamayan veya yanıt alınamayan hastalarda klasik tedavi olarak metotreksat gibi sistemik ajanlar uygulanır. Ayrıca, eğer hastada el fonksiyonlarını, psikolojik durumunu etkileyen önemli sorunlar söz konusuysa yine fototerapiye ek olarak sistemik tedavi verilebilir. Sistemik tedavileri de ikiye ayırıyoruz. Bir, konvansiyonel dediğimiz, uzun yıllardır kullandığımız tedaviler; bir de son yıllarda başladığımız biyolojik tedaviler. Konvansiyonel tedavileri yıllardır kullanıyorduk ve bunlar gerçekten etkili ilaçlar ancak uzun dönemde karaciğer ve böbrekler üzerinde yan etkileri olabilir. Bu nedenle konvansiyonel tedaviye yanıt vermeyen veya yan etki gelişen hastalarda biyolojik tedaviler olarak bilinen özel ilaçlar enjeksiyon veya infüzyon şeklinde uygulanır. Bu tedaviler yeni geliştirilmiş olup hedefe yönelik tedavilerdir. Genel anlamda klasik tedavilerden daha etkili ve uzun süreli kullanıma uygundurlar. Ancak bu tedavilerin uygun hastalarda üniversite veya eğitim araştırma hastanelerinde rapor ile verilmesi gerekir." ifadelerini kullandı.
"Sedef, yaşam kalitesini bozan bir hastalıktır"
Sedef hastalarının sosyal izolasyon yaşayabildiğini belirten Engin, "Sedef, yaşam kalitesini bozan bir hastalıktır. Hatta kanser hastalarına yakın bir bozulmaya da neden olur diyebiliriz. Sedef hastalığının görünen bir hastalık olması hastaların çekingenlik hissetmesine neden oluyor. İnsanlar da bilinçsiz bir şekilde sedefin bulaşıcı olduğunu düşünerek hastalardan uzak duruyor ve böylece sedef hastaları içine kapanıyor. Bu izolasyonun asıl nedeni, toplumdaki bilinçsiz 'bulaşıcı hastalık' algısı. Bu nedenle toplumun bu açıdan bilinçlendirilmesi sedef hastalarına da çok fayda sağlayacaktır. Biz bu hastalığa psikosomatik bir hastalık olarak da bakıyoruz ancak bütün hastaları psikiyatriye yönlendirmek gibi bir uygulamamız yok. Yine de birçok hastamıza rahatlatıcı ilaçlar veya psikolojik destek almalarını öneriyoruz. Sedef hastalığının daha çok yoğun stres dönemlerinde tetiklendiğinden hastalarımız kendileri de bahsediyorlar ve bu kanıtlanmış bir durum. Onun için psikiyatrik destek sedef hastalığının geçmesinde veya olan lezyonların kaybolmasında önemli bir yardımcıdır." şeklinde belirtti.
"Ailede sedefli biri olduğunda akrabalar da mutlaka sedef hastası olacak diye bir şey yok"
Sedef hastalığı tamamen genetik bir hastalık olmasa da genetik yatkınlığın önemli olduğunu ifade eden Engin, "Ailede sedefli biri olduğunda akrabalar da mutlaka sedef hastası olacak diye bir şey yok ancak genetik yatkınlık önemli bir faktördür. Genetik yatkınlıkla beraber çevresel faktörler de büyük önem taşır. En önemli çevresel faktörlerden biri strestir. Kişi yoğun bir stres yaşadığında, sedef hastalığı bu genetik yatkınlıkla beraber ortaya çıkabiliyor. Obezite ve sigara da stresle beraber sedef hastalığını tetikleyebiliyor. Ayrıca üst solunum yolu enfeksiyonuna neden olan bazı bakteriler çocuklarda sedefi tetikleyebiliyor. Bazı kardiyolojik ve psikiyatrik ilaçlar, genetik yatkınlığı olan kişilerde hastalık oluşumuna neden olabiliyor. Bu faktörler genetik bir yatkınlıkla beraber hem hastalığın ortaya çıkmasına neden olabiliyor hem de mevcut hastalığı daha da şiddetlendirebiliyor." dedi.
"Yediklerine ve hareket etmeye dikkat etmelidirler"
Engin, sedef hastalarının dikkat etmesi gerekenler hususunda şunları söyledi: "Sedef hastalarının insülin direnci, obezite, diyabet, kolesterol, dislipidemi, hipertansiyon, koroner arter hastalığı gibi belirtilerin görüldüğü metabolik sendrom dediğimiz klinik duruma yatkınlığı yüksektir. Bu nedenle yediklerine ve hareket etmeye dikkat etmelidirler. Onlara önerebileceğimiz özel bir diyet ya da sedef hastalığına iyi gelen özel gıdalar olmasa da genel olarak sağlıklı beslenmeye dikkat etmeliler. Metabolik sendrom kapsamındaki hastalıklar mı sedef hastalığını tetikliyor, yoksa bunların olduğu kişilerde sedef hastalığı daha fazla mı görülüyor bunu tam net olarak bilemiyoruz. Ama genellikle metabolik sendrom bulguları sedef hastalığıyla beraber olabiliyor. Bu nedenle bu hastaların kilo vermesi için bazı ek tedaviler, diyet veya egzersiz programlarıyla takip edilmesi faydalı olacaktır." (İLKHA)