MARDİN
Mardin`in Mazıdağı ilçesindeki Karşıyaka mezarlığında düzenlenen anma etkinliğe HÜDA PAR Kurucu Üyesi Fadıl Şani, İlçe Başkanı Abdulaziz Tuna, Mazıdağı Eğitim-Der Başkanı Abdullah Tuna ile şehidin ailesi, yakınları, öğrencileri ve sevenleri katıldı.
Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlayan anma programında şehidin hayat hikâyesi okundu. Ardından Eğitimci Yazar Faruk Titiz bir konuşma yaptı.
Konuşmasında şehadetin öneminde değinen Titiz, Şehit Abdulvahhab Yersiz'in 24 yaşında Allah yolunda canını feda ettiğini belirtti.
Kendi Davasını Yürütenler Ve Düşmanlık Edenlere Karşı Şahitlik Edecekler
Şehidin tek derdinin Allah'ın davası olduğunu söyleyen Titiz, "Allah şehitlerin vasfını Kur'an-ı Kerim'de belirtmiştir, onları yüceltmiştir. Şehitlerimiz canlarını cennet karşılığında Allah'a verdiler, bu şekilde en büyük makam olan şehitliğe eriştiler. Onların birer şahittirler. Abdulvahhab Hoca 24 yaşında canını Allah'a feda etti. Onun hayatı ve hizmeti Allah yolundaydı. Onun bütün amacı Allah'ın davasının yüceltilmesiydi, Kur'an'ın yüceltilmesiydi. O, bu görevini layıkıyla yaptı ve 24 yaşında şehit oldu. Bu şehitlerimizin vazifeleri bitmedi, onlar kıyamette insanlar üzerine şahitlik edecekler. Onlar bize miras bıraktığı davalarının şahitliğini yapacaklar. Kendi davasını yürütenler ve düşmanlık edenlere karşı şahitlik edecekler. Şehadet nasıl ki büyük bir makamsa, şahitlikte o kadar önemlidir." dedi.
Titiz'in konuşmasının ardından anma programı okunan dua ile son buldu.
Abdulvahhab Yersiz Mazıdağı ilçesi Yukarı Konak Köyü İlkokulunda öğretmeni iken, 6 Ekim 1992 tarihinde PKK tarafından şehit edilmiştir.
Şehid Abdulvahhab Yersiz`in Hayatı
Ömrü yokluk ve sıkıntılarla geçti, hayatı âdeta Sünnet-i Seniyyenin gölgesinde şekillendi. Peygamber varisi bir öğretmendi. İslam davasının aşığıydı. Örnek yaşantısıyla kendisinden sonrakilere örnek olduğu gibi alnından vurularak akıttığı kanı geleceği aydınlatan bir meşale oldu.
Şehid Abdulvahhab Yersiz, Mardin`in Mazıdağı ilçesinde doğdu. Doğumundan on bir ay sonra annesi hastalandı ve vefat etti. Annesiz bebekliği kelimelerin anlatmakta kifayet edemeyeceği, herkesi gözyaşına boğacak bir dramla geçti.
Annesinin Cansız Bedeninden Süt İçti
Şehid Abdulvahhab Hoca gelecek hayatında onu bekleyen sıkıntılara on bir aylıkken annesini kaybetmekle merhaba demiştir. O bebekken henüz vefat eden annesinin yerde yatan cansız bedenine emekleyerek gitmiş her gün emdiği sütünden içmiştir. Bu acıklı manzara karşısında ev halkı feryadlara boğulmuştur.
Süt Emzirilmek İçin Kapı Kapı Dolaştırıldı
Annesinin vefatından sonra babaannesi onu yanına aldı. Bu dönem babaanne için de çok zor olan bir dönemdir; çünkü yanına aldığı çocuk henüz bir yaşını tamamlamamış bir süt çocuğudur. Bebek mamalarının olmadığı 1968`li yıllarda babaanne, torununun büyütebilmek için tanıdık tanımadık sütü olan kadınları gece-gündüz dolaşmıştır. Bilindiği kadarıyla en az sekiz kadından süt emmiştir. Bunlardan başka da Hoca`nın sütanneleri vardır.
Kendi Adına Alınan Yeni Bir Kıyafet Giyemedi
Liseyi bitirip Siirt Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliğini kazanıncaya kadar hiçbir zaman kendi adına alınan yeni bir kıyafet giymemiştir. Diyarbakır Balıkçılarbaşı`ndaki “Suka Şewıti” çarşısı dar gelirlilerin mekânıydı. Burada cebindeki cüz`i bir parayla bir takım elbise, bir gömlek, bir kravat ve bir de ayakkabı almak istedi fakat çarşıyı alt üst ettikleri halde bir türlü parasının çıkışabileceği bir şeyler bulamadı. Çarşıda öyle dolaşmıştı ki çarşı esnafı “Abi ne yaptınız? Pantolon aldınız mı? Gömlek buldunuz mu?” diye ona seslenirler. Sonunda bir şeyler alır ama ceket alamadığı için arkadaşının ceketini giymek zorunda kalır. İki yıl üniversite hayatını bu kıyafetle okuyup tamamlar.
İslami Mücadeleyle Tanışması Ve Öğretmenliği
1985 senesinde Siirt Eğitim Fakültesine gitmesiyle beraber hayatı bir değişime uğrar. Orada İslami hizmetlerde bulunan şahsiyetlerle tanışır ve hizmet saflarına atılır. Üniversiteyi bitirdiği sene Diyarbakır`ın Çınar İlçesinin Celıka Köyüne ataması yapıldı. Ataması yapıldıktan sonra arkadaşları evlenmesini istediler. Ancak o, henüz evlenmek istemiyordu. O, İslam davasına hizmet derdindeydi. Ancak arkadaşları onu evlendikten sonra İslam davasına daha rahat ve daha güzel hizmet edebileceği konusunda ikna ettikten sonra evliliğe razı oldu. Şehid Hoca`nın o ana kadar kendisine ait bir evi yoktu. İlk dönemlerde babaannesi, üvey annesi; son dönemlerde ise ağabeyinin yanında kalıyordu.
Mazıdağı`ndan Evlenmek İstemiyordu
Şehid Hoca nihayet evini İslami hizmete adamak, bol bol misafir ağırlamak düşünce ve niyetiyle evlenmeyi kabul etti. Ancak Mazıdağı`ndan evlenmek istemedi. Kader-i İlahi buna izin vermedi. Çünkü bebekliğinde çok kadından süt emmişti. İhtimal ki alacağı kız ile sütkardeşi olabilirdi.
İslami Düğünlere İlgisi Ve Düğünlerde Ezgi Söylemesi
Şehid Hoca`nın İslami düğünlere ilgisi büyüktü. Ona göre düğünler, İslami davetin vazgeçilmezlerindendi. Sesi, dinleyenleri ağlattıracak türden yanıktı. Güzel, yanık ve mikrofonik sesiyle söylediği İslami marş ve ezgilerle dinleyenleri mest ederdi.
Mazıdağı`na Tayin İstemesi
Şehid Hoca`nın gerek Mazıdağı`nda gerekse de Mazıdağı dışında yoğun İslami davet çalışmaları vardı. Çalışmalarına daha iyi zaman ayırabilmek için Mazıdağı`na tayin istedi. Ancak Mazıdağı`na 15 km. uzaklıkta, Mardin-Diyarbakır ana yolu üzerinde olan Yukarıkonak Köyüne ataması yapıldı. Artık vaktini fazlasıyla, gece-gündüz İslami çalışmalara verebilecekti. Gençlerin İslam ile tanışmalarına, İslami dönüş yapmalarına ve ıslah olmaları için çok çaba sarf ederdi. İslami tebliğ ve sohbetlerinde gençlerin İslami bir bilinçle bilinçlenmelerini sağlamaya çalışıyordu.
Eşi Züleyha Hanım`ın Dilinden Şehid Abdulvahhab Hoca
“O, müsamahakâr, güler yüzlü ve yardımseverdi. Çocuklar konusunda bana çok yardımcı olurdu. Çoğu zaman gece çocukların ağlamasına benden önce uyanırdı. Uyanınca, beni uyandırmaz, çocukların mamalarına varıncaya kadar tüm ihtiyaçlarını kendisi giderirdi. Bilmeden ya da yanılarak yaptığım hatalarım yüzünden beni azarlamaz ve rencide etmezdi. Öğütler, hatalarımı düzeltmem için bana yardımcı olurdu. Sıla-i rahim`e çok önem verirdi. Dost, akraba ve arkadaş; hasta, yaşlı ve sıkıntısı olanları fırsat buldukça ziyaret eder, gönüllerini alırdı. Onunla yaklaşık 3 yıl beraber kaldım; ama ondan çok şey aldım. Zamanı değerlendirmede çok hassastı. Her gece yatmadan önce kendisine, “Bugün Allah için ne yaptın?” sorusunu sorar, bana da kendime sormamı tavsiye ederdi. Çocuklarım küçük olmasına rağmen, her gün ziyaretlerde bulunmamı isterdi. O her zaman şöyle derdi, “Bazı insanları evlilik, makam, şöhret, para ve sair şeyler değiştirir; ama beni hiçbir şey değiştiremeyecek; çünkü ben Rabbime söz verdim…”
Çok Misafirperverdi
Eşi Züleyha Hanım Şehid`in hayatından pasajlar aktarmaya devam ediyor: “Misafirperver olduğu kadar henüz bir yaşında olan ve yeni yürümeye başlayan oğlumuz Zekeriyya`ya da misafirperver olmayı öğretiyordu. Abdest alan misafirlere havlu verdirir, misafirlerin ayakkabılarını indirtir, onlara hizmet ettirirdi. Evde güzel bir yemek pişse asla yalnız yemez, misafirsiz sofraya oturmazdı. Hiç kimseyi bulmasa da mahalleden birkaç çocuk toplar yemeği onlarla yerdi. Maaşlı olmasına rağmen eve lüks ve çekici şeyler almamıza müsaade etmezdi. Bazen, aybaşında maaşını aldığı gün cebinde para olmadığı halde eve gelirdi. Sorduğumda, “Allah`ın üzerimdeki borcunu ödedim” derdi. Çok fedakâr ve cömertti. Bir seferinde kendine yeni bir mont almıştı. Sanırım bu mont kendine aldığı ilk giysisiydi. İki gün sonra eve eski bir montla geldi. “Montuna ne oldu?” dediğimde; “Bir arkadaş çok beğenmişti” ben de ona verdim. Allah`a canlarını ve mallarını verenlerin, karşılığında alacakları cennettir” dedi. Ben de; ticaretin hayırlı olsun” dedim. Herkesle selamlaşır hal-hatırlarını sorardı. Tüm çocukları sevdiği gibi kendi çocuklarını da çok severdi. Bazen kendini onlara fazlasıyla kaptırdığında şöyle derdi; “Ya Rabbi! Sen şahit ol ki bunları çok seviyorum; ama seni her şeyden daha çok seviyorum.” Çok genç olmasına rağmen çok olgundu. Zaten Şehid olduğunda 24 yaşındaydı.
‘İzzetli Bir Direnişi Miras Bırakacağız`
Öğretmen olup evleninceye kadarki hayatı mahrumiyet ve sefaletle geçmiş olduğundan, her eve gelişinde sıcak bir aş ve sıcak bir aile ortamı gördüğünde çokça şükrederdi. Gençleri de çok severdi. Zamanının büyük bir bölümünü onlarla ilgilenmekle geçirirdi. İyi bir yetiştirici, iyi bir öğretmendi. Zaten bu özelliğinden dolayı mürted örgüt onun varlığını hazmedemedi. Hep tehdit ediyorlardı; ama o kadere yakinen inanmıştı ve şöyle diyordu, “Yatakta ölmektense, Allah`tan şehid olmayı istiyorum.” Bana hep şunu vasiyet ediyordu, “Bir gün şehid olursam sakın ağlama! Cenazemin üzerine geldiğinde üç tekbir getir, o kadar!” diyordu, Ben de vasiyetini aynen yerine getirdim; ama ağlamamak için kendimi tutamadım… Ayrıca kıyamet günü kanıyla Allah`ın huzuruna çıkabilmeyi arzuladığını dile getiriyordu; Allah da kavli ve fiili duasını kabul etti, onu şehidler kervanına kattı. O, “inşallah biz, izzetli bir İslami direnişi bizden sonraki nesle bırakacağız” diyordu.
Her Aybaşı Eve Azık Alır Gibi Mutlaka İslami Kitap Da Alırdı
İnfak için beni de teşvik ederdi. “Bir şey infak ettiğim zaman hoşuna gitsin ki, sen de hâsıl olacak hayra ortak olasın” derdi. İnfak edince her şeyin en güzelinden vermek isterdi. Öğretmenliği para için değil, İslami hizmet bilinciyle yapardı. Öğrencilerine Allah`ı tanıtmak ve sevdirmek istiyordu. Bunu, kendi çocukları için de hayal ediyordu. “Canımın yarısı çocuklarımı, şayet ömrüm yeterse büyük bir titizlikle mükemmel bir şekilde yetiştireceğim. Şayet ömrüm yetmezse onlar sana emanet; onlara çok iyi bak.” diyordu. Vasiyetini baş-göz üstüne aldık, inşallah onu, çocuklarını ve en önemlisi Rabbimizi razı ederiz. Bunun için Allah bana ve benim durumumda olanlara güç-kuvvet versin… Her aybaşı eve azık alır gibi mutlaka İslami kitap da alır, yeri geldikçe gençlere dağıtırdı. Kur`an-ı Kerim`i mealiyle okurdu. Günlük yapılması gereken ibadetlerini aksatmazdı. İbadetler dışında da temiz ve titizdi. En büyük titizliği ise kul hakkı noktasındaydı. Buna çok önem verir ve şöyle derdi; “Rabbimin huzuruna borçlu ve kul hakkıyla gitmekten korkuyorum…”
Mürted Örgütün Tehditlerinden Korkmadı
Yaptığı İslami çalışmalardan dolayı mürted örgüt çok rahatsız oluyordu. Öğretmen olma hasebiyle gençleri etrafında toplaması, etkili sesiyle sohbetlerde ve düğünlerde söylediği ilahilerin insanları etkilemesi Mürted örgütün gerek özel gerekse de genel tehditlerine maruz kalmasına sebep oluyordu ancak o, bu tehditleri umursamıyordu.
Şehadetinin Rüyasını Gördü
Şehid Abdulvahhab Hoca, şehid olmadan kısa bir süre önce rüyasında, başının ve midesinin ağrıdığını, bu ağrılarla vefat eden arkadaşı Osman'ın yanına gittiğini Osman'ın da ona bir bardak su ve hap verdiğini, şayet içerse hiçbir şeyinin kalmayacağını söylediğini görür. Bu rüyasını şehadetine yorumlar; ancak ev halkına söylemez, sadece ima eder. Evden çıktıktan sonra sokakta rahmetli Osman'ın annesiyle karşılaşır ve rüyasını ona anlatır.
Osman, Şehid Abdulvahhab Hoca'nın şehadetinden 35–40 gün kadar önce vefat etmişti. Rahmetli Osman, cezaevinde olan ağabeyi Selahaddin'in ziyaretinden dönerken trafik kazası geçirmiş ve vefat etmişti. Onun taziyesi daha bitmeden Hoca şehid edildi.
Şehadet Anı
Şehid Hoca, şehid olacağı gün etrafında anormallikler olduğunu sezer. Okul dağılışında her gün ana caddeye çıktığı yolun aksi istikametten ana caddeye çıkar. Caddede araba beklerken muhtemelen tanıdığı, şüphelenmediği ya da aniden arkasından çağırıp tetiğe basan hain biri veya birileri tarafından saldırıya uğrar. İlk kurşun Hoca'nın alnına gelir. İkinci kurşun ise silahına davranan Hoca'nın karnına isabet eder. Evet, Hoca'nın gördüğü rüya gerçekleşmişti. Başı ve midesi ağrıyordu, başına ve midesine isabet eden birer kurşunla şehid olup rahatlamıştı. Şehadetinin ardında üç yıllık bir eş, iki yaşında bir erkek çocuk ve henüz dört aylık bir kız çocuğu kaldı.
Cenazesini Kaldırmaya Kimse Cesaret Edemedi
Mürted örgüt, halkı o kadar korkutmuştu ki, kimse cenazesini değil kaldırmağa bakmağa bile cesaret edemiyordu. Dava arkadaşları cenazeyi taşıyacak araba bulamadılar, zira arabaları yoktu. Araba sahibi insanlar da mürted örgüt korkusundan cenazeyi taşımaya yanaşamıyordu. Mazıdağı'nda araba bulamayan arkadaşları çareyi Diyarbakır'dan araba istemekte buldular. Neyse ki ambülans ile cenazesi ilçe merkezine getirtilebildi. Cansız bedeni saatlerce asfalt yolda öylece kalakalmıştı.
Subhanallah! Böylesini Hiç Yıkamadım. Bu Gerçekten Şehittir!
Şehid Hoca, 6 Ekim 1992'de, saat 11–12 civarında şehid edildi. Şehadetinin duyulması, cenazesinin kaldırılması, otopsi ve Mazıdağı'na getirilip yıkanması arasından en az 6-8 saat geçmişti. Buna rağmen kurşun yerlerinden hala sıcak kan geliyordu. Cenazesini yıkayan Melle Hesen (Allah rahmet etsin); "Subhanallah! Böylesini hiç yıkamadım. Bu gerçekten şehittir" demekten kendini alıkoyamamıştı. Şehid düştüğü Mardin-Diyarbakır ana caddesinde asfalt yol üzerinde akan kanıyla bariz bir şekilde 'Allah' lafz-ı Celili yazılmıştı.
Evinde Son Sabahı
Hanımı evdeki son sabahı şöyle anlatıyor: Sabah evden çıkarken, yanındaki paraları çıkardı, yol parası kadar cüz'i bir miktar yanına aldıktan sonra diğerini bana uzattı, "Al, bu parayı kendine kaldır; belki Rabbim bereket koyar da kimseye muhtaç olmazsın" dedi. Evden çıkarken;"Abdulvahhab'ın kanını dökecek olanlar, keşke arkadan kalleşçe değil, mertçe önden gelseler" dedi, âdeti olmadığı halde çocukları kapıya çıkarmamı istedi. Ben de çocukları kapıya çıkardım. Sokağı dönene kadar birkaç kez dönüp arkasına bizlere baktı, öyle gitti...
Şehid Hoca örnek bir insandı. Örnek bir eş, örnek bir babaydı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'den ve sahabe-i kiramdan aldıklarını günlük yaşamında uygulamaya çalışırdı. Elbette layıktı ki Rabbim de onu şehadet ile şereflendirdi. Biz dahi herkes ondan razıydı. Allah'da ondan razı olsun ve cennette razı olduklarıyla; peygamberler, sıdıklar, şehidler (a.h.s) ile mes'ud ve bahtiyar kılsın, âmin.
Kızı Meryem Şüheda`nın Dilinden Şehid Abdulvahhab Hoca
Babamı sadece fotoğraflarda tanıdım. Bir kez olsun 'baba' deyip sevemedim, boynuna sarılıp öpemedim. Yokluğu içimde alev alev yanıyor. Nasıl anlatabilirim? Kelimelerle ifade edilemez ki. Babasının kucağında bir kız çocuğu gördüğümde, kendimi onun yerinde hayal ederim de içimdeki alev yangına dönüşür. Elimden bir şey gelmez, sadece ağlar ve babamı görmeden bizden ayıranlara lanet okurum.
Sonra Müslümanlara ve benim gibi olan binlerce şehid ve tutuklu çocuklarına dua ederim. Öyle ya, tutuklu çocukları da bizim gibidirler. Belki, arada bir babalarının boyunlarına sarılıp birbirlerini öpüyorlar; ama bu yüreklerdeki yangını söndürmeğe yetmez ki... İnşaallah cennette... Cennette kimse bizi babalarımızdan ayıramayacak. Hem öyle bir korkumuz da olmayacak.
Babamın Yokluğu Özellikle Bayramlarda, Hiç Çekilmiyor
Ben, daha dört aylıkken babam şehid edildi. Varlığını bilemeden, yok olduğunu öğrendim. Bir çocuğun babasını görmemesi, onu tanıyıp bilmemesi çok ama çok acı. Babamın yokluğu özellikle bayramlarda, hiç çekilmiyor. Bayramlarda "babacığım bayramın mübarek olsun" diyememek, babamın elini öpememek bitiriyor beni. Ne yapalım, bizim kısmetimize de onu kabrinde ziyaret etmek düştü. Ona ve da'vasına layık bir evlat olmaya çalışacağım.
O Zaman Boynuna Sarılıp 'Baba' Diye Haykıracağım Ve Bir Daha Ondan Hiç Ayrılmayacağım
Babamı, onu tanıyanlardan öğreniyorum. Ondan konuştukları zaman pür dikkat dinliyorum ki, görmediğim gizemli babamı öğrenebileyim. Onun üstün özelliklerini duyunca çok seviniyor, hatta gururlanıyorum. Sanırım onunla gurur duymak hakkımız; ama ona layık olmamız gerektiğini de biliyorum, inşallah Rabbim beni ve tüm şehid ve tutuklu çocuklarını babalarına ve onların da'valarına layık birer kul yapar, âmin.
Bundan sonra bize düşen babamın da'vasını sürdürmek ve cennette buluşuncaya kadar sabretmek. O günü dört gözle bekliyorum. O zaman boynuna sarılıp 'baba' diye haykıracağım ve bir daha ondan hiç ayrılmayacağım.
İyi ki, cehennem var ve ahiret'te hesaplaşma var... Üstad Bediüzzaman ne de güzel söylemiş; "Zalimler için yaşasın cehennem!" ben de diyecek başka şey bulamıyorum; "Zalimler için yaşasın cehennem!"
Resmine bakıp da ağlarım şimdi
Sensiz geçen ömre yanarım baba
Annemle avunur yetim yüreğim
Kavuşmamız kaldı, cennete baba.
Kaynak İLKHA