Feyzullah Zerey
16 Mart 1988 günü atılan kimyasal bombalar sonucu Halepçe’de yaklaşık 6 bin 357 kişi öldü, 61 bin 200 kişinin de sakat kalmasına sebep oldu. Katliamın izleri halen silinmiş değil.
Halepçe, Irak-İran savaşının en dramatik sonuçlarından biridir. İran İslam devriminden hemen sonra müstekbir güçler ve yandaşları İslam’ın sesini kesmek, İslam devrimini ortadan kaldırmak için ellerini sıvadılar. Başta ABD ve Avrupalı devletler olmak üzere halkı Müslüman ülkelerin de desteğiyle Saddam Hüseyin savaşı başlatır.
Kürtlerin çok uzun yıllardan beri Irak rejimi ile sorunları vardı. Bu savaşta İran ile ittifak kurdular. Irak-İran savaşının sonlarına doğru Saddam, Kürtlerin üzerine yürüdü.
Saddam’ın kuzeni Kimyasal Ali olarak tanınan Ali el-Mecid komutasındaki Irak ordusu en ağır silahlarla Kürt halkına karşı soykırıma başladı. Enfal operasyonları adını taktıkları imha savaşında 100 bin insan can verdi. Yüz binlerce insan topraklarından göç edip Türkiye ve İran’a sığınmak zorunda kaldı.
Bütün dünyanın gözü önünde bir devlet kendi halkını soykırıma tabi tutuyor ve kimse ses çıkarmıyordu.
Halepçe, İran sınırına yakın Bağdat’tan 150 km. uzakta 70 bin nüfusu olan bir kasabadır. Halepçe halkı İslami hassasiyetiyle tanınır. Aynı zamanda Saddama karşı İran’ın yanında yer almıştır. Bu savaşta en büyük zayiatı Halepçe halkı gördü.
Halepçe’ye atılan gazlar başta Almanya olmak üzere İsviçre ve Belçika gibi Avrupa ülkelerinde üretildi ve deniz yoluyla Türkiye’ye, buradan da Irak’a gönderildi. Bu işi Yahudiler üstlendi. Sponsor başta Suudi ve Kuveyt olmak üzere Körfez ülkeleri ile diğer Arap rejimleriydi.
“Kimyasal Ali”, Saddam Hüseyin’in emrini yerine getirerek Halepçe’nin üzerine tam üç gün boyunca kimyasal ve biyolojik bombalar yağdırdı. Bombardımana sekiz savaş uçağı katılmıştı.
Halepçe’de çektiği fotoğraflarıyla soykırımı tüm dünyaya duyuran Gazeteci Ramazan Öztürk, gördüğü manzarayı şöyle ifade ediyordu: “Bütün sokaklar cesetlerle doluydu. Etrafta dayanılmaz bir koku hakimdi. Körpecik bebelerden bazılarının derileri kavrulmuş, bazılarının vücudu mosmor kesilmişti. Cesetlerin çoğu kadın, çocuk ve yaşlı insanlara aitti. Bazı bebekler annelerinin kucağından fırlamış yerde sere serpe yatıyorlardı. Kimi evinin avlusunda kurulmuş sofra başında; kimi kapının eşiğinde; kimi bebeğini emzirirken; kimi oyun oynarken yakalanmıştı zehirli ölümün pençesine... Şehrin dışındaki boş tarlalarda ise, toplu halde ölmüş yüzlerce insan vardı. Uzaktan bakıldığında, sanki tarlalarda ot yerine insan bedenleri biçilmişti. Bu açık hava mezarlığında, yine kadın ve çocuklar çoğunluktaydı. Hepsi birbirlerine sokulmuş, korkunç ölüme teslim olmuşlardı. Bazıları ise, su birikintilerinin başında ölüvermişlerdi. Bunlar da, kimyasal gazların yaktığı vücutlarını suyla ıslatarak, kurtulmaya çalışanlardı. Toplu cesetlerin arka planında, otlarken yine zehirli gazın etkisiyle telef olmuş ve vücutları şişmiş hayvanların görüntüsü göze çarpıyordu. Kısacası, bomba isabeti almış birkaç binanın dışında her şey yerli yerindeydi, ama bütün canlılar ölmüştü.”
16 Mart 1988 tarihinde Saddam Hüseyin zalimi tarafından gerçekleştirilen ve 3 saat süren zehirli gaz bombardımanı sonrası çoğu çocuk ve kadın olan 6 bin 357 kişi hayatını kaybetti, 14 bin 765 kişi ağır derecede yaralandı. Uluslararası Dünya Sağlık Örgütü’nün(WHO) raporuna göre bu kimyasal saldırı, günümüze kadar 43 bin 753 kişinin ölümüne, 61 bin 200 kişinin de sakat kalmasına sebep oldu. Aradan yıllar geçmesine rağmen kimyasal gazların etkisi halen devam ediyor. Halepçe halkı yıllardır anlaşılmayan hastalıklarla boğuşuyor. Halktan sağ kalanların bazılarında kanser, nörolojik bozukluklar, sakat doğumlar ve düşükler görülmektedir.