İnsan Hakları Cemiyeti (İHC) Genel Başkanı Mehmet Karadağ, 6-7 Ekim saldırılarının yıl dönümünde İLKHA'ya değerlendirmelerde bulundu.
Saldırıların yaşandığı dönemde devlet erklerinin söz birliği etmişçesine saldırıları görmezden geldiğini ifade eden İHC Genel Başkanı Karadağ, bu tutumun Türkiye'nin hukuk devleti olduğu iddiasını tamamen çürüten bir durum olduğunu belirtti. Karadağ, 6-8 Ekim olaylarında devletin üzerine düşmediğini ifade etti.
Saldırıların olduğu dönemde çözüm sürecinin olduğunu hatırlatan Karadağ, şu anda yaşanan birçok sorunun temelinde 6-7 Ekim saldırılarının öncesinde devam eden çözüm sürecindeki yanlış politikaların yattığını söyledi.
Saldırıların sonrasındaki süreci tüm kamuoyunun takip ettiğini dile getiren Karadağ, "Yıllardır özellikle bölgede yaşayan vatandaşlarımızın, halkımızın şiddetin her türlüsüyle karşılaştığını biliyoruz. Daha önceleri devlet eliyle yoğun bir şekilde faili meçhuller veya hukuksuz uygulamalarla karşılaşan halkımız, bunun bir diğer boyutu olarak da örgüt tarafından bu hak ihlalleri, vahşet boyutuna varan katliam diye nitelendirilebilecek eylemlerle karşılaştı. 6-8 Ekim saldırıları bir sembol olaydır, bizim için. Benzer vahşi eylemler aynı mantık çerçevesinde, aynı yapı ve örgüt eliyle veya organizeli başka yapılar eliyle daha önce de icra edilmişti. Bu derece pervasız, bu derece aleni, bu derece vahşetin en üst sınırlarda olan bir olayı biz sembolik olarak değerlendiriyoruz. Bunun sürekli gündemleştirilmesi ve sürekli, kamuoyunun zihninde taze tutulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu açıdan 6-8 Ekim olayları bir dönüm noktası olmuştur bizce. O dönemi yaşayan halk, insanların ne derece vahşileşebildiği, masum insanların nasıl bir katliama maruz kaldığını kendileri müşahede etmiştir ve kamuoyu nezdinde de bu bir infiale sebep olmuştur." dedi.
Toplumun bir bilinç içerisinde bir daha böyle vahşetlerin olmaması için Yasin Börü ve arkadaşlarının gündemlerinden düşürmemesi gerektiğini söyleyen Karadağ, "6-8 Ekim olayları hatırlandığı zaman katledilen o mazlum kardeşlerimiz ve onu yapan o vahşi sürü akıllara gelmektedir. Dolayısıyla bunun unutulmaması gerektiğini düşünüyoruz, bu tarihe düşürülen bir nottur. Hem o zulme maruz kalanlar, hem yakınları, hem de bölgede yaşayan insanlar olarak bu vahşeti Türkiye kamuoyunun ve dünyanın sürekli zihninde tutmamız gerekir. Dolayısıyla bununla ilgili olarak her yıl dönümünde bunları hatırlatmak gerekiyor. Çünkü zalimlerin bu pervasızlığını, bu cüretkâr saldırısını sadece telin etmek yetmiyor. Sadece bunları yapanlara mahkemelerde ceza vermesi de yetmiyor. Toplumun bir bilinç içerisinde 'Bir daha böyle olaylar, zulümler, vahşetler katliamlar yaşanmasın' diyerek bu sembol olayı hatırlaması gerekiyor." ifadelerini kullandı.
"Böyle zalimliklerle, vahşetlerle Kürtler adına hareket ettiğini ileri sürenler gereken cevabı bu süreç içerisinde almıştır"
6-7 Ekim saldırılarında sorgusuz sualsiz ön yargılarla hareket edilerek bazı insanlar ve toplulukların hedef alındığına vurgu yapan Karadağ, "Olay gerçekten bir vahşettir. Vahşette sınır tanımayarak, insanları diri diri yaktılar. 6-8 Ekim olaylarında bölgenin tümünde şehirler, sokaklar yangın yerine çevrildi. Masum insanların iş yerleri yağmalandı. İnsanlar diri diri yakılmak istendi. Sorgusuz sualsiz sadece ön yargılarla hareket edilerek bazı insanlar ve topluluklar hedef alındı. Bu saldırıların hedefi olan kişilerin dindar ve mütedeyyin insanlar olduğunu biliyoruz. Bütün bu hususları birlikte değerlendirdiğimiz zaman bu anlayışı mahkûm etmek gerekiyor. Yani insanları hiç yoktan, asılsız bir iddialar ile itham altında bırakmak, zan altında bırakmak, bunu bir saldırı için meşru bir gerekçe olarak ileri sürmek asla kabul edilemez. Böylesi anlayışların Kürt halkına ve toplumumuza vereceği hiçbir şey yoktur. Bu anlayış iflas etmiştir. Böyle zalimliklerle, vahşetlerle Kürtler adına hareket ettiğini ileri sürenler mutlaka gereken cevabı bu süreç içerisinde almıştır. Halkımızın bu konudaki kanaatinin, hak ve adaletten hakkaniyetten yana şekillendiğini düşünüyoruz." diye konuştu.
"Suçlularla ilgili etkili bir soruşturma yapılmamıştır"
Saldırıların yaşandığı dönemde devlet erklerinin söz birliği etmişçesine saldırıları görmezden geldiğini ifade eden Karadağ, "Maalesef 'Çözüm süreci' diye bir süreç saldırılardan daha önce başlatılmıştı. Şu anda yaşanan aslında birçok sorunun temelinde de o dönemdeki süreci biz sebep olarak görüyoruz. O süreç içerisinde maalesef gerek devlet erkleri, gerek emniyet güçleri, gerek de buradaki yöneticiler, bunu Ankara'ya da uzatabiliriz, sanki söz birliği etmişçesine bölgedeki hukuksuz, haksız uygulamaları ve saldırıları görmezden geldiler. Dindar mütedeyyin kesimlere bu süreç içerisinde yüzlerce saldırı olmuştur, bütün bu saldırılara karşı ne polis etkili bir müdahalede bulunmuş, ne olayları önleme noktasında bir irade ortaya konulabilmiş, ne de daha sonrasında suçlular failleri ortaya çıkarabilmiştir. Bu bizce Türkiye'nin hukuk devleti olduğu iddiasını tamamen bertaraf eden, çürüten bir durumdur. Hukuk devletinde böyle bir şey olamaz. Bir olay suç varsa onun aydınlatılması ve bütün delilleriyle ortaya konulması gerekir. Bahsettiğimiz bu çözüm sürecinde ve bunun zirve noktası olan 6-8 Ekim olaylarında maalesef devlet üzerine düşeni yapmamıştır. Suçlularla ilgili etkili bir soruşturma yapılmamıştır. Bunların tespiti tam yapılmadı, aleni herkesin gözleri önünde olan ve yüzlerce kişinin katıldığı bir olayla ilgili sadece sınırlı sayıda kişi yakalanabildi." şeklinde konuştu.
"Bu açıdan kamuoyunun ve şehit ailelerinin tatmin olmadığını düşünüyoruz"
"Saldırıların asıl organize edenler bunu azmettirenler emir verenler bütün kapsamıyla ortaya çıkarılmadı" diyen sözlerine şöyle devam etti:
"Düşünün bir kamera kaydı bile emniyetten istendiği halde 'yoktur' denilerek mahkemeye verilmedi. Yani boş bir soruşturma dosyasıyla iş mahkemeye intikal etti. Mahkeme de de nispeten belki de kamuoyunu tatmin amacıyla bir karar verildi ama biz inanıyoruz ki bu işi azmettirenler, bu işin içinde fiili ya da dolaylı bir şekilde yer alanlar daha fazlaydı. Bunların da davaya dahil edilmesi gerekirdi ama bu yapılmadı. Adaleti biz sadece buradaki uygulamayla, o kişilere ceza verilmesiyle adaletin yerine geldiğine inanmıyoruz. Fakat geldiğimiz süreçte herkes bunu kabul etti ki zamanında müdahale edilmediğinde, bir zulüm, bir vahşet varsa bununla ilgili etkili bir soruşturma ve tatbikat yapılmadığı zaman toplumun tümü bundan rahatsız olup etkilenir. Adalet tesis edilmeyince kamuoyu vicdanı rahat olmaz. Bu açıdan kamuoyunun ve şehit ailelerinin tatmin olmadığını düşünüyoruz. Hâlen de devam eden hukuki bir süreç var, süreç bitmemiştir. Fakat bizim en çok dava sürecinde avukatlar olarak üzerinde durduğumuz husus azmettiricilerinde yargılanmasıydı. Her ne kadar bazı soruşturma ve davalar açılmışsa da bu konuda somut bir sonuç henüz ortaya çıkmamıştır. Belli ki bu işi yapanlar sadece o mahalledeki bir grup genç veya daha önce sabıkası olan toplumun suçlu diye kabul ettiği bazı kişileri dosyaya koyup yargılamak ve bunlara ceza vermekle bu iş bitmeyecek. Başta bu işe ön ayak olan bu olayların müsebbibi olanları teşhir edip bilmek gerekiyor. Bunların yargı önünde hesap vermesi gerekiyor. Bu konuda atılmış olan adımlar olsa da biz ce yeterli değildir. Bunların 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili olan o sanıklarla birlikle yargılanması gerekiyor." (M. Hüseyin Temel, Mehmet Çelik - İLKHA)