Tevbeyi bozarak aynı suçun yeniden işlenmesi halinde tevbe edenin günahının geri dönmeyeceğini söyleyen ikinci gurup, söz konusu günahın tevbe ile ortadan kalktığını, işlenmemiş sayıldığını ve olmamış gibi kabul edilmesi gereğini ifade ederler. Dolayısıyla günahın geri dönmesi söz konusu değildir. Söz konusu olan yalnızca ikinci defa işlemeden doğan günahtır.
Bu gurubun taraftarları derler ki; ölüme kadar tekrar aynı suçu işlemek, tevbenin şartlarından değildir. Aksine, kul pişman olup, vazgeçince ve onu terketmeye azmedince, suçun günahı silinir. Aynı suçu işlemeye yeniden başladığında ise bundan dolayı kendisine günah yazılır.
Yine onlar, bunun, amelleri boşa çıkartan inkar gibi olmayacağını; zira inkarın apayrı bir şey olduğunu ve bundan dolayı bütün amelleri boşa çıkardığını söylerler. Onlara göre suça geri dönülmesi, önceki hasenatı boşa çıkarmayacaktır.
Bu guruptakilere göre, tevbe; hasenatın en büyüğüdür. Eğer suça yeniden dönmek bunu boşa çıkartıyorsa, bunun yanı sıra bütün diğer hasenatı da boşa çıkarması gerekirdi ki bu kat'i olarak asılsız bir durumdur.
İmam Ahmed'in Müsned'inde yer alan şu merfu hadis:
"Şüphesiz ki Allah, çok tevbe eden kulu sever." (Heysemi, X, 200)
Hadiste kanaatimce şu anlatılmak istenmektedir:
O, öyle bir kimsedir ki, her günaha düşüşünde ondan dolayı tevbe eder. Eğer günahı tekrarlamak onun tevbesini boşa çıkarsaydı, Rabbimiz nezdinde sevilen bir kul olmaz, bilakis O'nun gazabına daha layık olurdu.
Dediler ki:
Yüce Allah, tevbenin kabulünü istiğfar etmeye, günahta ısrar etmemeye bağlamıştır:
Yüce Allah buyurur ki:
"O takva sahipleri ki, bir kabahat yaptıkları veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı anarlarda derhal günahlarından istiğfar ederler. Günahları da Allah'dan başka kim bağışlar. Ve onlar, yaptıkları günahlarda, bile bile ısrar etmezler." (Al-i İmran 135)
Israr; her fırsatını bulduğunda günahı işleme azim ve isteğidir ki bu, Allah'ın bağışlamasına manidir.
Dediler ki:
Tevbenin devamlılığına gelince bu, onun kemali ve yararlılığı için şart olup, ondan öncekilerin sıhhati için şart değildir. İbadetler ise böyle değildir.
Örneğin günlük oruç, namazın rekatları gibi. Bunlar tek tek ibadetlerdir. Bütün rükünleri ve gerekleri yerine getirilmedikçe kabul edilmezler.
Oysa tevbe, günahların farklılaşmasına ve artmasına bağlı olarak değişen bir ibadettir. Her günahın kendine göre tevbesi vardır. Bu durumda ise bir ibadeti yapıp diğerini terkettiğinde, bu terkettiğin ibadet, yaptığının batıllığını gerektirmez. Bu yukarıda ikrar olunmuştu.
Aksine bunun benzeri, Ramazan orucunu tutarken özürsüz olarak orucu bozmaktır. Ramazanın tutmadığı günleri, tuttuğu günlerin ecrinin boşa çıkması için sebep olabilir mi?
Yine namaz kılıp oruç tutmayan, zekat verip hacca gitmeyen de böyledir.
Meselenin özü şudur:
Önce yapılmış bir tevbe hasene, günaha tekrar dönülmesi ise seyyiedir. Ona yeniden dönülmesi bu haseneyi boşa çıkarmayacaktır. Tıpkı seyyiatın, karşıladığı kadar hasenatı boşa çıkarmayacağı gibi.
Dediler ki:
Bu, Ehl-i Sünnetin usulüne göre daha açıktır. Onlar tek bir şahıs üzerinde değişik yönlerden Allah'ın sevgi ve düşmanlığının var olabileceği hususunda müttefiktirler. Buna göre kişi, bir yönden Allah için sevgili, diğer bir yönden ise kızılan bir kul olabilir. Hatta aynı kişide iman ve nifak aynı anda bulunabilir. İman ve küfür de. Kişi bunların birisine diğerine göre daha yakın olur ve onun ehlinden kabul edilir.
Yüce Allah buyurur ki:
"Onlar o gün imandan ziyade inkara yakındılar." (Al-i İmran, 167)
Yine O buyurur:
"Onların çoğu Allah'a ortak koşmaksızın iman etmezler." (Yusuf, 106)
Bu ayette o kimselerin, şirkle karşılaştırmaları yapılarak, imanları ispat edilmiştir. Eğer bu şirkle birlikte onların, peygamberi inkarı mevcutsa, bu imanları da onlara bir yarar sağlamayacaktır. Eğer bu şirkle birlikte, peygamberleri tasdik ediyorlarsa, değişik türlerde şirkleri olmasına rağmen bu onların, peygamberlere, ahirete iman sahasından çıkarmaz. Bu kimseler, kebire sahiplerinden daha büyük bir azabı hak etmişlerdir.
Onların şirki iki türlüdür:
1 - Gizli sirk;
2 - Açık şirk;
Bunlardan gizli olanı, affedilebilir.
Açık olan ise, ancak tevbe edilmesi halinde Allah tarafından bağışlanacaktır. Zira O, kendisine şirk koşulmasını bağışlamamaktadır.
Bu esasa istinaden, Ehl-i Sünnet de, kebire sahibinin cehenneme gireceğini ancak daha sonra oradan çıkarak cennete gireceklerini isbat etmiş ve üstteki iki sebebe dayanmışlardır.
Bu, böylece sabit olduğuna göre, günaha dönen kimse, bundan dolayı bir yönden Allah'ın gazabına müstehak diğer yönden de tevbe etmesinden ve geçmiş hasenatından dolayı O'nun sevgisine layık bir kuldur.
Yüce Allah, her olayı, adalet ve hikmetle bir sebebe dayandırmıştır ve kimseye zerre miktarı zulmetmeyecektir:
"Rabbin kullara zulmedici değildir." (Fussilet, 41)
İbni Kayyım, Medaricu-s Salikin