Türkiye Büyük Millet Meclisinin (TBMM) 26. Dönem 3. Yasama Yılı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Genel Kurulda yaptığı konuşma ile başladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Nitekim Türkiye Büyük Millet Meclisimizin ve hemen karşımızdaki Genelkurmay Başkanlığı binasının çevresinde 34 vatandaşımız, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi etrafında da 29 vatandaşımız şehit olmuştur. 15 Temmuz darbe girişiminin birinci yıl dönümünde Türkiye Büyük Millet Meclisinin hemen önünde gece saat 3'te, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi önünde de sabah saat 6'da bir araya gelen on binlerce vatandaşımız, milletimizin bu konudaki kararlılığını bir kez daha göstermiştir." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "15 Temmuz artık bizim, tıpkı Malazgirt gibi, tıpkı İstanbul'un Fethi gibi, tıpkı Çanakkale gibi, tıpkı Dumlupınar gibi, tıpkı ecdadımızın nice emaneti gibi hepimizin ortak bir değeridir." diye konuştu.

"Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, TBMM'nin gerçekleştirdiği en önemli çalışmalardan"

Geçtiğimiz yasama döneminde, Meclisin gerçekleştirdiği en önemli çalışmalardan birinin; 16 Nisan'da millet tarafından tasdik edilen Anayasa değişikliği süreci olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ülkemizin yönetim sisteminde köklü bir değişiklik anlamına gelen bu Anayasa değişikliğinin, tüm partilerin ortak eseri olmasını gönülden arzu ederdik. Ancak, Mecliste grubu bulunan partilerimizden bazıları farklı bir politika izledikleri için, Anayasa değişikliği süreci, AK Parti ve MHP tarafından yönetilmiştir." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anayasa değişiklik sürecinin temellerinin 2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan kriz esnasında atıldığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: "Cumhurbaşkanını doğrudan milletin seçmesine imkân veren değişiklik, daha sonraki gelişmelerin habercisi olmuştur. Doğrudan halkın oylarıyla göreve gelen ilk Cumhurbaşkanı olma şerefine nail olmamızın ardından her fırsatta, her zeminde başlanan işin tamamlanması gerektiğini ifade ettik. Anayasa değişikliği gerektiren bu düzenlemenin gerçekleştirilebilmesi ancak, diğer partilerimizden destek alınabilmesiyle mümkündü. MHP'nin bu yönde gösterdiği irade, 16 Nisan'a giden yolu açmıştır. Meclisin üzerine düşeni yapmasının ardından, milletimiz de nihai kararını hür iradesiyle sandıkta vermiştir. Kabul edilen Anayasa değişikliğine göre Türkiye, 2019 yılında yapılacak seçimlerin ardından Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemine geçecektir."

"Yasama, yürütme ve yargı arasındaki ilişkiler netleşecek"

Yeni sistemle; yasama, yürütme ve yargı arasındaki ilişkilerin netleştirildiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti: "Ülkemizdeki mevcut sistemin en önemli zaafı, bu ilişkilerin birbirine karışıyor olmasıydı. Yasamanın, yürütme organının, yani Mecliste çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisinin veya koalisyon partilerinin tahakkümü altında bulunduğu eleştirisi, böylece ortadan kalkmaktadır. Bilindiği gibi yeni sistemde, yürütme erkini temsil eden Cumhurbaşkanının bütçe kanunu dışında Meclise kanun teklifi veya tasarısı sunma imkânı bulunmuyor. Yasama yetkisi, tamamen milletvekillerimizin uhdesine bırakılıyor."

"Nasıl anayasa yasaların üzerindeyse, yasalar da Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin üzerindedir. Yani, herhangi bir konuda yasa ile kararname çeliştiğinde, geçerli olan yasa olacaktır" şeklinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Daha da önemlisi, kararnameyle düzenlenen herhangi bir konuda Meclis yasa çıkardığında, yasa esas alınacaktır." dedi.

Meclis ile Cumhurbaşkanı'nın görev sürelerinin birbirlerine endekslenmiş olmasının, iki organın karşılıklı denge ve anlayış içinde çalışmasını elzem kıldığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu ahengi bozan taraf, seçimde millete hesap vermek zorundadır. Üstelik bunun için illa 5 yıl beklenmesine de gerek yoktur. Yasama veya yürütme organından herhangi biri, kendi çalışmasının karşı tarafça engellendiğini düşünüyorsa, istediği zaman millete müracaat yoluna gidebilir. Milletin vereceği hükme yasama da yürütme de uymak zorundadır. Yasamanın yürütme üzerindeki denetim yolları da açıktır. Yazılı sorudan, Yüce Divanda yargılanma talebine kadar uzanan geniş bir yelpazede sağlanan imkânlarla yasama organı, yürütmeyi denetleme hakkına sahiptir." dedi.

Yeni sistemde yargıda yapılan değişikliğe işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yargının en önemli idare mekanizması olan Hâkimler Savcılar Kurulunun 13 üyesinden 7'si Meclis, 4'ü de Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek. Ayrıca Adalet Bakanı ile Müsteşarı da bu kurulda yer alacak." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında Türkiye'nin her anlamda tarihî bir süreçten geçtiğini belirterek, "Dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmeler, ister istemez bizi de etkiliyor. Ülkemizin son yıllarda yaşadığı sosyal, siyasi, ekonomik, diplomatik gelişmelerin hiçbiri de bu genel fotoğraftan bağımsız değildir." şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Elbette bu karmaşık dönemde herkesin bir hesabı, bir yol haritası, bir hedefi vardır. Bize düşen, bir yandan ülkemizin hedeflerimiz doğrultusunda ilerlemesini temin ederken, diğer taraftan da Türkiye'yi hedef alan saldırıların boşa çıkmasını sağlamaktır. Zor olsa da bu ikisini birlikte başarmak mecburiyetindeyiz. Ülkemizi her alanda dünyanın en büyük on devletinden biri hâline getirme hedefimizden en küçük bir taviz vermedik, vermeyeceğiz." dedi.

Büyümede, kurlarda, enflasyonda, işsizlikte, ihracatta, turizmde yaşanan dalgalanmanın büyük ölçüde kontrol altına alındığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu olumlu ivmenin her geçen ay artarak süreceği görülmektedir. Hükûmetten beklentim, kamu mali disiplininden taviz vermeden, vatandaşımızın günlük hayatını kolaylaştıracak, geleceğe daha güvenle bakabilmemizi sağlayacak tedbirler alıp hayata geçirmesidir." diye belirtti.

Erdoğan, geçen hafta yapılan olağanüstü toplantıda görüşülen tezkere konusunda, bir parti hariç, Mecliste sergilenen birlik ve beraberliği takdirle karşıladığını söyledi.

OHAL'e ilişkin eleştirilere değinen Erdoğan, şöyle devam etti: "Hele hele olağanüstü hâl uygulamasına yönelik bir takım nitelemeler var ki, gerçekten kabul edilebilir değildir. Türkiye'nin, darbe teşebbüsü ve terör örgütlerinin saldırıları gibi gerçekten olağanüstü tehditlerle karşı karşıya bulunduğunu kim inkâr edebilir? Olağanüstü tehditler, olağanüstü tedbirleri gerektirir. Üstelik hükûmetin Anayasada belirtilen olağanüstü hâl yetkilerinden gerçekten pek azını kullandığı, sadece aciliyet arz eden hususlarda bu yola başvurduğu da bir gerçektir."

Erdoğan, "Bugüne kadar, terör örgütleri ve mensupları dışında, olağanüstü hâlden zarar gören hiç kimse olmamıştır. Terörle mücadelede duyulan ihtiyaçlar ortadan kalktığında elbette olağanüstü hâl uygulaması da sona erecektir" şeklinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Diğer taraftan, savunma sanayinde ve teknoloji alanında elde ettiğimiz neticeler sayesinde, özellikle sınırlarımız içinde terör örgütlerini hareket edemez hâle getirdik. Sınır ötesi operasyonlarımızı da, bölgedeki diğer güçlerle sağladığımız iş birliği çerçevesinde adım adım ilerletiyoruz. Fırat Kalkanı Harekâtındaki başarımız, DEAŞ'a karşı kurulan koalisyonun mücadele stratejisini değiştirmiştir. Şimdi de Astana görüşmelerinde sağlanan uzlaşma çerçevesinde, İdlib bölgesinde güvenli bir alan oluşturmanın gayreti içindeyiz." ifadelerini kullandı.

ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin PKK ve FETÖ'yle iş birliği konusundaki ısrarlarının, bölgedeki krizin daha derinleşmesine yol açtığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu konudaki düşüncelerimizi, duruşumuzu, politikalarımızı her platformda dile getiriyor, ikazlarımızı yapıyoruz. Krizlerin yaşandığı ülkelerin toprak bütünlüğü ve toplumsal mutabakatı gözetmeyen, sahadaki gerçeklerle uyuşmayan hiçbir projenin başarı şansı yoktur. Bu tür adımların varacağı yer; daha fazla acı, kan ve gözyaşıdır. Biz Türkiye olarak, sınırlarımız içinde ve dışında, terör örgütleriyle mücadele konusundaki kararlılığımızı sonuna kadar devam ettireceğiz." şeklinde konuştu.

"Terör örgütleriyle mücadelemizde bizi en çok hayal kırıklığına uğratanların başında Avrupa Birliği ülkeleri geliyor" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin AB üyeliğine engel olanların, terör örgütlerine karşı sergiledikleri müsamahakâr tutumdan rahatsız olduğunu dile getirerek, "Biz diyoruz ki, PKK bölücü bir örgüttür, terör örgütüdür, devletimizi yıkmaya çalışmaktadır, bunun için sürekli terör eylemleri düzenlemektedir. Biz diyoruz ki, FETÖ bir ihanet çetesidir, devleti ele geçirmeye teşebbüs etmiştir, başlattığı darbe girişiminde 250 vatandaşımız şehit olmuştur, 2 bin 193 vatan evladı gazi olmuştur." ifadelerini kullandı.

"Dert başka... Türkiye üzerinden bir politika, seçim hazırlığı yapmak"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Aynı şekilde cinayetten soyguna, adam kaçırmadan emniyet güçlerine saldırıya kadar her çeşit suça bulaşmış çeşitli terör örgütü mensuplarının bilgilerini kendilerine veriyoruz. Peki, Avrupa ülkeleri bunun karşılığında ne yapıyor dersiniz? Hiçbir şey. Bugün Avrupa, teröristlerin ellerini kollarını sallayarak dolaştıkları, Türkiye'nin meşru yönetimine karşı her türlü organizasyonu yapabildikleri bir yer hâline gelmiştir. Bir Avrupa ülkesinin parlamento binasının önünde, şakağıma silah dayanmış posterler açılıyor ve o ülkenin polisleri bunu sadece seyrediyor. G-20 Zirvesindeyiz; şahsımın resmi, Sayın Putin'in resmi ve Suudi Arabistan Kralı'nın resmi, üçlü resim. Yan tarafta bir otomobil, Mercedes. Polisler etrafı çevirmiş, çok ilginçtir; 'öldürene Mercedesin verileceğini' söylüyorlar. O ülkenin Şansölyesine bunu söylediğimde haberi yokmuş gibi, orda yanındaki arkadaşlarına bakıyor. Nasıl haberiniz olmaz, mümkün mü? Ama dert başka... Türkiye üzerinden bir politika, seçim hazırlığı yapmak."

"Bizim onlara ilettiğimiz dosyaları işleme dahi koymuyorlar"

"Şu anda bakıyoruz, kıtanın her köşesinde terör örgütlerini, teröristleri, onların işledikleri cinayetleri yücelten broşürler, afişler dağıtılıyor, bunun için stantlar kuruluyor" diye belirten Erdoğan, "Kendi vatandaşları ülkemizde, terör dâhil çeşitli suçlardan yakalandığında hemen kapımıza dayananlar, bizim onlara ilettiğimiz dosyaları işleme dahi koymuyorlar. Avrupa Birliği kurumlarının, fasıllardan serbest dolaşıma ve yardımlara kadar her konuda ülkemize karşı sergilediği ikiyüzlü tutum öylesine alenileşti ki, artık bu durumu örtecek mazeret dahi bulamıyorlar." dedi.

"Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız da kalmamıştır"

Türkiye'nin, 1959 yılında ilk başvuruyu yaptığı, 1963 yılında Ankara Anlaşmasını imzaladığı tarihten beri gösterdiği sabrı, Avrupa Birliği'nin yanlış anladığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Buna rağmen, şunu açıkça ifade ediyorum. Bu süreci bitiren, havlu atan, vazgeçen taraf biz olmayacağız. Aslına bakarsanız, bizim Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız da kalmamıştır. Şayet bugün Avrupa Birliği bir atılım yapacaksa, bunun tek bir yolu vardır, o da Türkiye'yi üye yaparak, gerçek anlamda bir ekonomik ve kültürel genişleme hamlesini başlatmasıdır. İşte Brexit'te hallerini gördük, kim bilir bunu neler takip edecektir." şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Eğer Avrupa Birliği bunu yaparsa, biz buradayız, Avrupa'nın geleceğine katkı vermekten memnuniyet duyarız, oralarda 5 milyonu aşkın soydaşımız var. Yapmazsa da bizim için hiç fark etmez; kendi yolumuzda ilerlemeye devam ederiz. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki tüm partilerimizin de iştirak ettiğini düşündüğüm bu politikamızı, Avrupa Birliği'nden kesin bir cevap alana kadar muhafaza edeceğiz." dedi.

Konuşmasında; günümüz dünyasında hiçbir yerin uzak olmadığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu durumun dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın, olumlu veya olumsuz her gelişmenin tüm ülkeleri, tüm toplumları etkilemesine yol açtığını kaydetti.

"Hele bizim gibi, 2 bin 200 yıllık devlet tecrübesine, bin 400 yıllık medeniyet müktesebatına, bin yıllık coğrafya hâkimiyetine sahip bir ülke için, bu tür gelişmeler çok daha önemli hâle gelmektedir" şeklinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tarihî, kültürel ve sosyal olarak çok yakın ilişkiler ağıyla bağlı olduğumuz bölgelerde, ülkemize yönelik büyük bir sevgi, ama aynı zamanda büyük bir umut vardır. Sevgiye sadece teşekkürle karşılık vermek mümkündür, ama umudun bize yüklediği sorumluluklar çok ağırdır. Bu sebeple, nasıl Irak'a, Suriye'ye, Kafkasya'ya, Orta Asya'ya, Balkanlara, Doğu Avrupa'ya sırtımızı dönemiyorsak, aynı şekilde Kuzey Afrika'yı, Orta Afrika'yı, Güney Asya'yı da görmezden gelme hakkımız yoktur." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Yüreklerine Türkiye sevgisi kazılı kardeşlerimizin yaşadığı Libya'daki gelişmelerin bizi ilgilendirmediğini nasıl söyleyebiliriz? Adına türküler yaktığımız Yemen'deki hadiseleri nasıl yok sayabiliriz? Ecdadımızın her köşesine damgalarını vurduğu Afganistan'ı, Pakistan'ı, Hindistan'ı nasıl 'öteki' görebiliriz? Arakan'daki, Türkistan'daki, Kırım'daki mazlumları nasıl yüz üstü bırakabiliriz? Körfez'deki kardeşlerimizi yaşadıkları krizlerle nasıl baş başa bırakabiliriz? Orta Doğu dediğimiz coğrafyaya gittiğinizde, mesela Kudüs'e baktığınızda gördüğünüz siluetlerin pek çoğu ecdadımızın yadigârıdır."

"Tarihimizi ve medeniyetimizi yok sayamayız"

Türkiye'nin Avrupa-Atlantik kurumlarıyla yakın iş birliği içinde olduğunu fakat bu durumun tarihimizi ve medeniyetimizi yok sayma anlamına gelemeyeceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tam tersine, tarihimiz ve medeniyetimizden aldığımız güç, bizim en büyük avantajımızdır. Bugün hiç kimse Türkiye'ye baktığında, sadece Edirne'den Kars'a, Sinop'tan Hatay'a kadar olan bir ülkeyi ve içinde yaşayan 80 milyon insanı görmüyor. Türkiye denilince akla, işte bu büyük tarihî ve kültürel arka plan geliyor. Bunun için; Arakan'daki mazlumlara da el uzatacağız... Avrupa'daki vatandaşlarımızın haklarını da müdafaa edeceğiz... Orta Asya'daki, Kafkasya'daki, Balkanlardaki kardeşlerimizle de kucaklaşacağız... Suriye'den, Irak'tan, başka yerlerden kaçıp canlarını kurtarmak için ülkemize sığınan milyonlara da sahip çıkacağız... Hamdolsun, hepsini de yapabilecek güçteyiz." şeklinde konuştu.

"Yardım eden bir ülke olmak bizim için şereftir"

Türkiye'nin geçen yıl yaptığı 6 milyar dolarlık insani kalkınma yardımı ile rakam bazında Amerika'dan sonra ikinci, millî gelire oranla ise ilk sırada yer aldığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bazılarının bu durumu yadırgadığını görüyorum. Hâlbuki yardım alan değil yardım eden bir ülke olmak, üstelik bu konuda tüm dünyanın ilerisinde bulunmak bizim için bir şereftir. Bu işler için kullandığımız kaynaklar, bugün bizim hiçbir projemize, hiçbir çalışmamıza mani olmaz. Ama bu şekilde insanların gönlünde edindiğimiz yere ise paha biçilemez. Türkiye'nin bu çalışmalarıyla, hem geçmişine sahip çıktığı, hem de geleceğine yatırım yaptığı unutulmamalıdır." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: "Zor bir dönemden geçtiğimiz şu günlerde, geleceğe ümitle bakmak için de sebebimiz çoktur. Bölgemizdeki tüm terör örgütlerinin içeriden ve dışarıdan saldırılarıyla yıkamadıkları bir Türkiye, güçlü bir Türkiye'dir. Uluslararası alanda yalnızlaştırma çabalarına rağmen, tüm platformlarda en ön safta yer alan bir Türkiye, güçlü bir Türkiye'dir. Ekonomik, sosyal, siyasal krizlere karşı bu derece dayanaklılık gösteren bir Türkiye, güçlü bir Türkiye'dir."

"Her kriz, beraberinde yeni fırsatları da getirir"

Her imtihanın aynı zamanda bir imkân olduğunu, her krizin beraberinde yeni fırsatları da getirdiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin çevresinde yaşanan krizlerin fırsat pencerelerini yakalama konusunda ciddi çaba gösterdiğine dikkat çekti.

"Cumhurbaşkanından hükûmetine, iş dünyasından sivil toplum kuruluşlarına kadar tüm gücümüzle bu imkânları değerlendirmenin gayreti içindeyiz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının devamında şunları kaydetti: "Geçmişte ülkemize mesafeli yaklaşan pek çok ülkenin ve liderin, artık çok daha güvenle ve inançlı bir şekilde yanımızda yer aldığını görüyoruz. Kendi iç siyasetlerindeki dengeler sebebiyle, kamuoyu önünde ülkemiz aleyhinde beyanlarda bulunanların kapalı kapılar ardında nasıl farklı görüşler ifade ettiklerini, sizler de yakından biliyorsunuz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta vefat eden Gaziantep Milletvekili Abdülkadir Yüksel'e Allah'tan rahmet, ailesine başsağlığı dileyerek sözlerini tamamladı. (İLKHA)