Partisinin Batman İl Başkanlığı binasında düzenlenen bayramlaşmaya katılan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, "Biz bölük pörçük olduğumuzda, 100 milyarlarca dolar parayı batıya aktarıp, onlardan birbirimize karşı kullanmak üzere silah aldığımız müddetçe onlar bizi ciddiye almayacaklar, bizim tepkimizi de ciddiye almayacaklar." dedi.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, bayramın 3'üncü gününde HÜDA PAR Batman İl Başkanlığı'nın düzenlediği bayramlaşma programına katılarak partililer ve halkla bayramlaştı.
Kentteki STK temsilcileri ve halkın yoğun ilgi gösterdiği bayramlaşmada misafirlere bayram şekeri ve gülsuyu ikram edildi. Burada halkın bayramlarını kutlayan Yapıcıoğlu, gündemle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Budist Myanmar askerleri ile çetelerin, Arakan (Rohingya) köylerine yönelik kundaklama, saldırı ve Müslümanlara yönelik katliamları ile sayısız vahşi cinayetlerine değinen Yapıcıoğlu, "Küfrün farklı şubeleri özelikle emperyalist Batı başta olmak üzere dünyayı parsellere bölmüş, sömürge döneminden kalma bu bölüşüm hâlâ daha geçerliliğini koruyormuş gibi herkes kendi parselinde kendisi için ayırdığı parselde istediği zulmü yapıyor. Diğerleri de buna sessiz kalıyor veya buna bir itirazda bulunuyor gibi bir şeyler söylüyor. Ama aslında bu karşı çıkmaları bir şekilden ibarettir. İşte en son Burma'daki Rohingyalı Müslümanlar yine katliama uğruyorlar, binlerle ifade edilen can kayıpları var." dedi.
"Komünist Çin yönetimi ve Hindistan oradaki zulümlere ve yönetime destek veriyor"
Birleşmiş Milletlerin zulümleri engellemeye elverişli olmadığını vurgulayan Yapıcıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Orada yaşanan mezalimle ilgili olarak İngiltere, Birleşmiş Milletleri toplantıya çağırıyor. Aslında Birleşmiş Milletlerin sistemi öyle bir sistem ki yeryüzünde bu tür zulümleri engellemeye elverişli değil. Birleşmiş Milletlerin daimi 5 tane üyesi var ve bunlardan bir tanesi Çin'dir. Çin, Batı'nın tek kutuplu bir dünya düzeni kurma isteğini kırmak ve bunun sonuçlarını engellemek için belli bazı yerlerde bazı etki alanları oluşturmaya çalışıyor. Bunlardan bir tanesi de Burma'dır. Komünist Çin yönetimi ve Hindistan oradaki zulümlere ve yönetime destek veriyor. Dünyanın geri kalan kısmını da etkili bir şekilde bir yaptırıma gitmesine de engel oluyor. Parselasyonda o da onlara düştüğü için diğerleri de etkili bir şekilde ses çıkarmıyorlar."
"Dünyanın herhangi bir bölgesinde herhangi bir kardeşimizin kanayan bir yarası varsa bizim o yaraya merhem olmak için kendimiz çabalamamız gerekir"
Konuşmasında İslam ümmetine çağrıda bulunan Yapıcıoğlu, "Neticede İslam ümmeti olarak bizim şunu görmemiz lazım; dünyanın herhangi bir bölgesinde herhangi bir kardeşimizin kanayan bir yarası varsa bizim o yaraya merhem olmak için kendimiz çabalamamız gerekir. Eğer biz diğerlerinden himmet beklersek onların farklı bölgelerde, kendi parsellerinde zulüm yaptıklarını aklımızdan çıkarmamamız lazım. Herkes kendi bölgesinde zulüm ediyor, fakat adaletin bekçisiymiş gibi veya adalet için mücadele ediyormuş gibi görüntü verme ihtiyacından dolayı her birisi diğerinin yapmış olduğu zulme şekilden ibaret bir itiraz göstergesi yapıyor. Ama iş neticede Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine gittiğinde daimi 5 üyeden herhangi bir tanesi veto hakkını kullandığında o konseyden bir karar çıkması mümkün olmuyor." diye konuştu.
Söz konusu Müslümanlar olunca Birleşmiş Milletlerin harekete geçmediğine dikkat çeken Yapıcıoğlu, "Gerçi hesaplarına geldiğinde hatırlayalım mesela; 2'inci Körfez Savaşında Irak'a askeri hareket düzenleyeceğini söyleyen Amerika, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden karar çıkarmak istedi, karar çıkmayınca da, 'fiili olarak ben bu işi yapacağım, bana destek verenler arkamdan gelsinler' dedi ve gitti Irak'a girdi. Yani o güvenlik konseyinin mevcut yapısı da bazen tam anlamıyla güç kullanma isteğinde olan, savaş başlatma isteğinde olanları durdurmuyor, durduramıyor. Ama Birleşmiş Milletlerin kuruluş anlaşmasına bakıldığında güya Birleşmiş Milletler, Birleşmiş Milletlere üye herhangi bir devletin başka bir üye devlete karşı askeri güç kullanmasını veya askeri güç kullanma tehdidinde bulunmasını engellemek için kurulmuş. Fakat zamanı geldiğinde, onların menfaati gerektiğinde bu askeri gücü pekâlâ kendi siyasi veya ticari emperyal menfaatlerine göre ihtiyaç duyduklarında kullanabiliyorlar. Ama insanlık için, Arakan'da Rohingyalı Müslümanların vücut parçaları kesilip pazarlarda et niyetine satıldığında o kurdukları teşkilatlar harekete geçmiyor. Bundan sonra da geçeceği yok." ifadelerini kullandı.
"Biz bölük pörçük olduğumuz müddetçe bizi ciddiye almayacaklar"
Müslümanlar bir olmadıkları müddetçe kimsenin kendilerini ciddiye bile almayacağını söyleyen Yapıcıoğlu, konuşmasına şöyle devam etti: "Eğer bir milyar 700 milyonluk İslam ümmeti yekvücut olmayı başarabilirse, eğer ortak bir sorunları gündeme geldiğinde veya onların herhangi birine bir saldırı, zulüm olduğunda beraberce itiraz etmeyi başarabilirsek o zaman emin olun, dünyanın geri kalanı da kendi attıkları adımlarda bunun hesabını yapmak zorunda kalacaklardır. Sadece ekonomik olarak Müslümanlara zulüm edenlerin mallarını boykot etme kararlılığında olsa bir milyar 700 milyonluk İslam ümmeti, Batı dünyası kendi menfaatleri için bile olsa harekete geçecek ve belki bir şeyler yapacaktır. Fakat biz bölük pörçük olduğumuzda, 100 milyarlarca dolar parayı Batıya aktarıp onlardan birbirimize karşı kullanmak üzere silah aldığımız müddetçe onlar bizi ciddiye almayacaklar, bizim tepkimizi de ciddiye almayacaklar. Bizi birbirimize karşı kışkırtıp, birbirimizle savaştıracaklar. Onlarda bazı yerlerde bize karşı savaş ilan edecekler, bizi katledecekler, kanımızı akıtacaklar ve bu böyle devam edecek."
"Ümmet ayağa kalktığında inşallah zalimler diz çökecekler"
İnsanı insanlığından utandıracak derecede bir vahşet sergilendiğini, bunun da ümmeti bir gayrete getirmesini ümit ettiğini aktaran Yapıcıoğlu, "Gaflet uykusundan uyanış başlarsa inanıyorum ki hızlı bir şekilde inşallah o ruh yeniden ayağa kalkacaktır. Ümmet ayağa kalktığında inşallah zalimler diz çökecekler. Sadece İslam ümmetine zulüm edenler değil, o zaman belki ümmet bütün mazlumların ümidi haline gelecek ve dünyanın herhangi bir köşesinde, herhangi bir inanca mensup birilerine zulüm eden zalimler o muazzam güç karşısında diz çökecektir ve geri çekilecektir." şeklinde konuştu.
"Sahte belgelerle pek çok insan mağdur edildi, ceza aldı"
FETÖ ve 28 Şubat yargısının 'terörist' diye yaftalayarak mağdur ettiği ve halen cezaevlerinde bulunanların durumuyla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Ne yazık ki 5 yıl, 10 yıl, 15 yıl hapishanelerde çürüyen vatandaşlarımız var. Şimdi bunları düzeltme fırsatı yakaladık.' açıklamasının hatırlatıldığı soru üzerine Yapıcıoğlu, şu ifadelere yer verdi:
"Sayın Cumhurbaşkanı bu hususu söylediğinden bu yana herhalde bir yıla yakın bir zaman geçti, belki daha fazla. Tarihi tam hatırlamıyorum ama Konya'daki bir konuşmasında 'haksız yere 10 yıldır, 15 yıldır cezaevinde yatan kardeşlerimiz var' demişti. Biz de mütemadiyen çağrıda bulunduk. Evet, hem 28 Şubat sürecinde hem de FETÖ yargısının özellikle İslami kimlikli pek çok kişiye, önünde engel olarak gördüğü kişi ve kurumlara yönelik elindeki emniyet ve yargı gücünü bir silah gibi kullanarak onlara zulüm etti, kumpaslar kurdu, haksız yere ceza verdiği anlaşılmış oldu. Bundan dolayı hakim ve savcıların 3'te biri meslekten ihraç edildi. Emniyet teşkilatında ciddi sayıda polis memuru ve amiri görevlerinden el çektirildi. Zamanın İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın itirafıyla emniyet istihbaratında görevli 7 bin polisin 6 bin 500'ünün FETÖ ile irtibatlıydı dedi. Bu kadar yüksek sayılarda FETÖ mensubunun bulunduğu kurumların hazırlamış olduğu dosyalar ve o dosyalarda mevcut bilgiler devletin hafızasını oluşturan o sahte belgelerle pek çok insan mağdur edildi, ceza aldı."
"Zalimin zulüm ettiği mazlumun hakkını iade etmediğiniz müddetçe zulmü ortadan kaldırmış olmazsınız"
FETÖ ve 28 Şubat yargısı mağduru Müslümanlara ceza verenlerin cezaevinde olduğunu hatırlatan Yapıcıoğlu, "Onlara o mağduriyeti yaşatanların bir kısmı da şu an cezaevinde. Niçin cezaevine atıldılar? Şu andaki devlet aklı onlara dedi ki, 'siz görevinizi layıkıyla yapmadınız, siz adaleti tesis etmeye çalışmadınız, siz kendi örgütsel çıkarlarınızı temin etmeye çalıştınız, siz insanlara zulüm ettiniz, siz bu yetkinizi kötüye kullandınız' onları görevden el çektirdi. Önemli bir kısmını da cezaevine attı. Ama onların görevini kötüye kullanmak, zulüm etmek suretiyle cezaevine attıkları insanlara da herhangi bir kapı açılmadı." açıklamasında bulundu.
"Zalime hakkettiği cezayı vermek, adaletin tesis edildiği anlamına gelmez. Zalimin zulüm ettiği mazlumun hakkını iade etmediğiniz müddetçe zulmü ortadan kaldırmış olmazsınız" diyen Yapıcıoğlu, "Zulüm sadece kendi önünü açmak veya kendi örgütsel çıkarları için insanları cezaevine tıkamak değildir. Bundan haberdar olduktan sonra onların orada kalmasına seyirci kalmakta zulüm başka bir çeşididir. Devleti idare edenler de bunun farkında ama nasıl bir hesap içerisinde olduklarını biz şu anda bilmiyoruz. Nasıl bir hesap ile bu zulmün devamına seyirci kalıyorlar onu biz bilmiyoruz. Niçin zalim cezaevine atıldı, zulüm ayan beyan ortaya çıktığı halde mazlumun hakkı iade edilmez." dedi. (M. Fatih Akgül-İLKHA)