İşte HÜDA PAR'ın 15 Ağustos 2017'de kamuoyuyla paylaştığı gündem değerlendirmesi
15 Temmuz darbe girişiminin akim kalması, zalimlerin zalimliğinin hangi boyutta olduğunu ortaya çıkarmak gibi birçok hayra vesile olmuştur. Mazlumun mazlumiyetinin yeteri kadar anlaşılmamış olması ise bu müspet hususa gölge düşürmektedir. Bu yönde kamuoyundan yükselen haklı tepkiler ve ısrarlı taleplere hükümetçe bugüne kadar tatmin edici herhangi bir cevap verilmemiş olması, kamu vicdanını ciddi anlamda yaralamaktadır.
İsimleri darbe girişimleri ile anılan ve halkın değerlerine mesafeli özellikle TSK içindeki belirli kesimlerin 15 Temmuz sonrası süreçte tek mağdur gibi gösterilmesi ve kendilerine yüksek tazminatlar ödenmesi adaletsiz bir uygulamadır. FETÖ yargısının yanlı ve yanlış kararlarıyla zulmen cezaevlerine doldurularak mazlumiyeti iliklerine kadar yaşamış dindar çevrelerin mağduriyet ve mazlumiyetinin ortadan kaldırılmasına dönük adım atılmaması, ‘Üstünlerin Hukuku`nun devrede olduğu anlamına gelmektedir.
Devlet hafızasının FETÖ mensubu memurlar tarafından oluşturulduğu bilinmesine rağmen, insanların hala bu hafızaya göre işleme tabi tutulmasının haklı hiçbir gerekçesi yoktur. Özellikle Kürt illerinde yaşanan hak ihlalleri, gözle görülür şekilde artan ve halkı canından bezdiren güvenlikçi uygulamalar ve haklı hiçbir gerekçeye dayanmayan güvenlik soruşturmaları ile bir mağdurlar ordusunun oluştuğu gerçeği karşısında hükümet, artık gözünü kapatmaktan vazgeçmelidir.
1990`lı yıllardaki devlet pratiği, görevlilerin eziyet, işkence, yok sayma, aşağılama ve yok etme uygulamaları PKK`ye yüz vermeyen Kürt halkını, bölge halkını PKK`nin kucağına itmişti. Geçtiğimiz günlerde Şemdinli Altınsu`da yaşanan olaylar, 90`lı yıllardaki olumsuz uygulamaların bölge halkının hafızasında yeniden canlanmasına sebebiyet vermiştir.
Hükümeti bu tehlikeli gidişatı görmeye, gün geçtikçe artan hak ihlalleri ile işkence ve kötü muamele vakalarını ciddiyetle soruşturmaya, hukuk dışına çıkanlara ve bunları himaye edenlere fırsat vermemeye davet ediyoruz.
UYUŞTURUCU İLE MÜCADELE
Uyuşturucu İle Mücadele Yüksek Kurulu (UMYK) ‘Uyuşturucu İle Mücadele Faaliyeti 2017` raporunu yayınladı. Raporda, dünyada 15-64 yaş arası genel nüfusta her 20 kişiden birinin; Avrupa`da her dört kişiden birinin ve Fransa gibi ülkelerde ise neredeyse iki kişiden birinin hayatında en az bir defa uyuşturucu kullandığı belirtilmektedir. Ülkemizde ise, bu oranın % 2,7 olduğu, başka bir deyişle yaklaşık 1 milyon 300 bin kişinin herhangi bir uyuşturucu maddeyi en az bir kez denediği ve Türkiye`de 2007 yılından bu yana 2 bin 148 kişinin uyuşturucu madde kullanımından hayatını kaybetmiş olduğu belirtilmektedir.
Bu veriler ışığında uyuşturucu kullanımının tüm ülkelerin işbirliğiyle mücadele edilmesi gereken uluslararası bir sorun olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sorunu iliklerine kadar yaşayan Batılı ülke yönetimlerinin bununla etkin bir şekilde mücadele etmek bir tarafa, zaman zaman istihbarat örgütleri aracılığı ile uyuşturucu trafiğinin yönlendirilmesini politik hesaplarının bir gereği olarak gördükleri bilinen bir husustur.
Ülkemizde uyuşturucu kullanımının Batı`ya göre çok daha düşük olmasının sebebinin her türlü aleyhteki çabaya rağmen inanç ve ahlak değerlerimize olan bağlılık olduğuna kuşku yoktur. Bununla birlikte ülkemizde de uyuşturucu bağımlılığının hızla artmakta olduğu, mevcut şartlar ve hukuki düzenlemelerin kimyasal ve sentetik maddelerin kolay temin edilebilmesine imkân sağladığı ve uyuşturucu kullanma yaşının tekli rakamlara kadar düştüğü bilinmektedir.
Hükümet bu ciddi sorunla baş etmede bütün imkânlarını seferber etmeli, meseleyi sadece bir güvenlik sorunu olarak görmemeli, bu konuda toplumun çok değişik kesimleri ile ortak hareket ederek daha etkin bir mücadele içerisine girmelidir.
KANLI RABİA KATLİAMAININ YILDÖNÜMÜ
Mısır`da ABD ve Batılı devletlerin desteklediği Sisi cuntasının yönetimi ele geçirmesi sonucu gerçekleştirdiği ‘Rabia Katliamı`nın üzerinden dört yıl geçti. Darbeye karşı sivil direniş sergileyen binlerce Mısırlı Müslüman, Rabia Meydanı`nda dünya tarihinde benzeri çok az görülmüş bir şekilde katledildi.
Egemen güçlerin destek verdiği, dünya kamuoyunun sessiz ve İslam ülkelerinin yöneticilerinin seyirci kaldığı, Müslüman toplumların ise acısı ile kahrolduğu darbe ve katliam sonrası Mısır, hukuksuzluklar ülkesine dönüştü. Başta, seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve diğer İhvan-ı Müslimin idarecileri olmak üzere on binlerce insan, darbeciler tarafından tutuklanarak zindanlara atıldı. Bazıları hakkında uyduruk mahkemeler tarafından tek celsede idam cezaları verildi. Mısır darbesi, dünyayı yöneten egemen güçlerin gerçek yüzünü ortaya çıkarmakla birlikte dünya kamuoyu için de bir sınav oldu. Maalesef dünya kamuoyunun bu sınavı geçemediğini hep beraber müşahede ettik.
Katledilen kardeşlerimizi, katliamın yıldönümünde bir kez daha rahmetle anıyor, darbeci Sisi ve arkasındaki güçleri lanetliyoruz.
HÜDA PAR GENEL MERKEZİ