Ashap ve Sevgi
Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde buyuruyor ki; “Üç şey var ki, bunlar kimde bulunursa, o kişi, imanın tatlılığını bulur. Bunlar, kişinin Allah ve Resulünü başka her şeyden fazlasıyla sevmesi, birini ancak Allah için sevmesi, küfre dönmeyi ateşe atılmayı çirkin gördüğü gibi çirkin görmesidir.” (Buhari İman, 12)
Peygamber efendimizin haber verdiği bu üstün vasıflar, sahabe-i kiramın imanının özellikleridir. Sahabenin Peygamber sevgisi, dillere destan olacak bir sevgiydi. Bu hakikate, Kuran-ı Kerim`de şu ayette dikkat çekilmiştir: “Peygamber, müminlere kendi nefislerinden daha sevgilidir.” (Ahzab, 6)
Mekke devrinde müminler dinlerinden dönmeleri için çok büyük işkencelere maruz kaldılar. Fakat onlar Peygamber efendimizi yalanlayıp davasında yalnız bırakmamak için her türlü eziyete, işkenceye, boykota sabrettiler. Hz. Ali`ye, “Siz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi ne kadar seviyordunuz?” diye sorulduğunda, o, şu cevabı vermişti: “Resûlullah bize malımız mülkümüz, çoluk çocuğumuz, anamız ve babamızdan daha sevgili idi. Ona, susadığımızda soğuk suya duyduğumuz arzudan daha çok arzu duyar, daha çok severdik.”
Sahabenin Peygamber sevgisi, kuru kuruya bir iddiadan ibaret değildi. Gerçekten de sahabe-i kiram, Resûlullahın sevgisi uğrunda her türlü zulme ve işkenceye göğüs germişlerdi. Gerektiğinde yurtlarından, mallarından ve canlarından fedakârlık etmişler, hicret ederek Peygamberin yanında her türlü yokluğa ve zahmete seve seve katlanmışlardı.
Bunun en güzel misalini Bedir Muharabesi öncesi yapılan istişarelerde Sa`d bin Muâz`ın şu sözlerinde görüyoruz. Ensarın sözcüsü, kendilerinden üç katı kalabalık ve silahlı bir orduya karşı savaşma kararını bildirirken şöyle diyordu:
“Yâ Resûlallah! Biz sana iman ettik ve seni tasdik ettik. Getirdiklerinin hak olduğuna şehadet ettik. Dinlemek ve itaat etmek için de sana kesin söz verdik. Yâ Resûlallah! Nasıl isterseniz öyle yapınız. Seni hak ile gönderen Allah`a yemin ederim ki, bize denizi gösterip de dalsan, hiçbirimiz geri kalmaksızın seninle birlikte dalarız!”
Bir Muhabbet Tezahürü: Teberrük
Sahabenin Allah Resulüne karşı sevgisi, herhangi bir lidere veya komutana karşı duyulan bağlılıktan çok daha öte, manevi bir muhabbet idi. Mesela Sahabe-i kiram, Peygamberimize karşı duydukları sevginin bir tezahürünü de teberrükle ortaya koymuşlardır.
Teberrük, “bereketlenmek” manasına gelir. Sahabe-i kiram Peygamberimizin saç teliyle, dokunduğu su veya eşyalarla teberrük eder, yani o şeylerdeki manevî feyz ve bereketten istifade etmeye çalışırlardı.
Hz. Enes radıyallahu anhu anlatıyor: "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemi berber tıraş ederken gördüm. Ashabı etrafını çevirmişti. Tek saç telinin dahi yere düşmesini istemiyorlar, birinin eline düşsün istiyorlardı."(Müslim, Fezâil 75)
Yine Enes sahabe hanımların Peygamber sevgisini anlatıyor: "(Annem) Ümmü Süleym, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin kaylûle uykusu uyuması için yere bir deri örtü sererdi. Efendimiz uyandığı zaman annem o deri örtünün üzerinden Peygamberimizin terini toplayarak bir şişeye koyar, onu sürünme maddesine karıştırırdı."(Buhârî, İstizan 41; Müslim, Fezâil 84)
Bütün bu rivayetlerden anlaşılıyor ki, ashabın Peygamberimize olan muhabbeti, tasavvuf yolunda mürşid ile müridi arasındaki muhabbete benzer bir durum vardır. Ashab-ı kiram Peygamberimize itaat etmek, ilim öğrenmek ve örnek almak yanında, onun maneviyatından istifade etmeye de çalışmışlardır.
Yine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin elinde yetişmiş olan Hz. Enes`in bildirdiğine göre "Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazını kılınca, Medine'nin hizmetçileri elinde su bulunan kaplar olduğu halde kendisine gelirlerdi. Efendimiz de bütün kaplara elini batırırdı. Bazen sabahları hava soğuk olurdu, ancak yine de elini suya batırırdı."(Müslim, Fezâil, 74)
Bilindiği gibi Peygamberimizin sünnetinin bir kısmı takriri sünnettir, yani görünce men etmediği, tasvib ettiği şeyler de sünnet olarak kaydedilmiştir. Peygamberimizin ashabına “Benim saçımın telini ne yapacaksınız?” diye “Benim elimi batırmamdan niye fayda umuyorsunuz” dememiştir. Aksine yeni doğmuş bebekleri kendisine getirmeleri ve onların ağzına ilk lokmayı bizzat kendi mübarek damağında tahnik ederek vermesi de gösteriyor ki, ashabının onun maneviyatından feyz almasını tasvip ve teşvik etmiştir.
Ashab-ı kiramın Peygamberimize olan muhabbetine düşmanları dahi şahitlik etmişlerdir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Hudeybiye barışı öncesindeki umre yolculuğunda mikat mahalline kadar gelip ihrama girmişlerdi. O sırada Kureyşliler ile Peygamberimiz arasında elçilik yapmak için Müslümanların yanına gelen Urve bin Mes`ud, kavmine döndüğü zaman ashabının ona karşı bağlılık durumunu şöyle anlatmıştı:
“Ey kavmim, iyi dinleyin! Vallâhi ben pek çok kralın huzûruna elçi olarak çıktım; Kisrâ`nın, Kayser`in, Necâşî`nin yanlarına girdim. Ama müslümanların Muhammed`e karşı olan yüksek bağlılık ve hürmetlerini, hiçbir millette görmedim… Bir şey emretse hepsi birden koşuyorlar. Abdest alsa, abdest suyundan kapmak için birbirleriyle mücadele ediyorlar. Bir şey konuşsa hemen seslerini kısıyorlar. O`na duydukları tazim sebebiyle yüzüne dikkatle bakmıyorlar, başlarını önlerine eğiyorlar. Başından bir saç düşse hemen onu alıp saklıyorlar. Bu zât size makul bir teklifte bulunuyor, onu kabul edin!”(Ahmed, IV, 323-324)