TEVEKKÜL VE ÇALIŞMAK
Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir. (Bir işe başladığın zaman, Allah`u Teâlâ`ya tevekkül et, Ona güven!) âyet-i
kerimesi, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor. (Al-i imran 159)
Tevekkül, herhangi bir işin, dinen, örfen sebeplerine yapışarak gayret gösterip, neticeye ihlasla teslim olmaktır. Yani sonucu Allah`u Teâlâ`dan beklemek ve bu sonucun kendisi için mutlaka hayırlı olduğuna inanmaktır. Doğru sebebe yapışan doğru netice alır. Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan üzücü olayları, ezelde takdir edilmiş bilip, üzülmemek, Allah`u Teâlâ`dan geldiğini düşünerek seve seve karşılamaktır. İnsan, bir işin neticesinin iyi mi, kötü mü olacağını bilemez. Hayır sandığı çok şey, şerle, şer sandığı çok şey de, hayırla neticelenebilir. Muhakkak şu işim olsun diye ısrar etmemeli, “Hayırlı ise olsun” demelidir.
Allah`u Teâlâ, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için tedbir almayı, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır. Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan şeyi yapmayıp da sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, bu, akla ve dine uygun değildir.
Allah`u Teâlâ, insanların, ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebepler kapısını yaratmış ve açık bırakmıştır. Tesiri kesin olan ilaçları kullanmamak tevekkül değil, ahmaklıktır, haramdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
‘Her hastalığın ilacı vardır. Yalnız ölüme çare yoktur.`
Hazret-i Musa, hastalanınca, “İlaçsız da Allah`u Teâlâ şifa verir” diyerek ilaç kullanmadı. Allah`u Teâlâ (İlaç kullanmazsan şifa ihsan etmem)buyurdu. İlacı kullanınca iyi oldu. Fakat sebebini merak etti. Allah`u Teâlâ, (Tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek mi istiyorsun? İlaçlara tesir veren kimdir? Elbette tesirleri yaratan benim) buyurdu. Doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; fakat doktora ve ilaca güvenmemeli, şifayı Allah`u Teâlâ`dan istemelidir! İlaç kullanıp da iyi olmayan, ameliyat masasında ölen az değildir. Kur`an-ı Kerim`de mealen buyuruldu ki:
‘İmanınız varsa, Allah`a tevekkül ediniz!` (Tevekkül edene, Allah kâfidir.)
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
‘Allah`u Teâlâ`ya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırır.`
Hazret-i İbrahim`in, mancınıkla ateşe atılırken, Hasbinallah ve ni`mel vekil dediği hadis-i şerifle bildirilmiştir. [Bana Allah`ım yetişir, O ne iyi vekil, ne iyi yardımcı demektir.] Ateşe düşerken Hazret-i Cebrail gelip, “Bir dileğin var mı?” diye sorunca, “Var, fakat sana değil” diyerek sözünün eri olduğunu gösterdi. Bunun için ayet-i kerimede, (Sözünün eri olan İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)
Tevekkül, kalb işidir, imandan meydana gelir. Allah`u Teâlâ`nın lütuf ve ihsanının pek çok olduğuna iman etmekle hasıl olur. Bu hâl, kalbin vekile itimat etmesi, güvenmesi, ona inanması ve onun ile rahat etmesidir. Böyle bir insan dünya malına gönül bağlamaz. Dünya işlerinin bozulmasından dolayı üzülmez. Rızkından endişe etmez. Mesela, iftiraya uğrayan biri, mahkemeye düşünce kendine bir avukat tutar. Üç şeyde avukata güvenirse, bu kimsenin kalbi rahat eder.
·Avukatı, ona yaptıkları iftirayı iyi bilir.
·Avukatı doğruyu söylemekten korkmaz.
· Avukatın bunu canla başla savunacağına inanır.
Avukatına böyle inanır, güvenirse kendi ayrıca uğraşmaz. (Allah bize yetişir. O ne iyi vekildir) âyetini iyi anlayıp, “Rızık takdir edilmiş, vakti gelince bana yetişir” der. Demek ki, çalışmadan tevekkül dinimizde yoktur.
Tevekkül ve sebepler
M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki: Sebeplere yapışmak tevekküle zıt değildir. Sebeplerin tesir etmesinin Allah`u Teâlâ`dan olduğunu bilen, tesiri Allah`u Teâlâ`dan bekleyen ve tecrübe edilmiş sebepleri kullanan kimse, Allah`u Teâlâ`ya tevekkül etmiş, yalnız O`na güvenmiş olur. Tesir etmeyen, hayâli sebepleri kullanmak, tevekkül olmaz. Tesiri çok görülmüş olan sebepleri kullanmak gerekir. Ateş yakar, fakat ateşe yakma kuvvetini veren, Allah`u Teâlâ`dır. Aç olan, bir şey yer; bu şeye doyurma kuvveti veren O`dur. Gerektiği zaman, böyle sebepleri kullanmadığı için zarar gören kimse, Allah`u Teâlâ`ya asi olur. Tecrübe edilmiş sebepleri kullanmak gerekir. Allah`u Teâlâ, meşveret etmeyi, bilenlere danışmayı emretti. Meşveret de, sebebe yapışmaktır.
Meşveretten sonra tevekkülü emretti. Ahiret işlerinde tevekkül olamaz, çalışmak emrolundu. Burada, azabından korkmak ve merhametinden ümitli olmak gerekir. Allah`u Teâlâ`nın keremine, ihsanına güvenmeli ve emrolunan ibadetleri yapmalı, yasak edilenlerden sakınmalıdır! Tevekkül budur ve kulluk böyle olur.