Bu Kıyafetimle serbest dolaşmam uğruna, dedelerim hayatlarıyla; Ben ise, iki yıllık bir hapis ile bedel ödedim.
Ve nihayetinde çıkan mahkeme kararından da anlaşılacağı üzere kamusal alanlar da dahil hukuksal serbestiyet elde edildi.
Tüm bunlara rağmen varsa ilave bir bedel onu da ödemeye hazırım. Bu münasebetle Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu ile yapmayı düşündüğüm görüşmeyi bu kıyafetimle yapmak hakkımı kullanmak istiyorum.
 
ACZMENDİ.NET: Meclise gitmek gayeniz neydi? Ne zaman gittiniz?
 
Abdulmetin: Gaye ve niyetimin anlaşılması için biraz geriye gitmekte fayda var.
 
1996 ‘ın Ekim ayında Aczmendilerin Kocatepe Camii avlusundan toplanarak 1 Nolu DGM’ye sevk edilmeleriyle başlayan mahkeme süreci, 2 yıl mevkuf olarak sürmüş ve esaret serüvenimiz, 1998`de iç hukuk yollarının tükenmesiyle AİHM’ e intikal etmişti.
 
AİHM Şubat 2010 da vermiş olduğu kararla “kıyafetimiz sebebiyle tevkif edilmemizin ve hüküm giymemizin” Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi`ne aykırı olduğuna karar vererek, "kendi vatanımızda istediğimiz gibi giyinmek hakkını bizlere teslim etmemekte direnen Demokratik (!) Laik rejimi mahkum etmişti."
 
Bu kararla DEVRİM YASALARI İPTAL OLMUŞTU.
 
Yani bu karardan sonra, memleketimizde kamusal alanlar da dahil, vatandaş için “kıyafet problemi” kalmamıştı. Yada kalmamalıydı.
 
Fakat 17 Şubat 2012`de Tokat GOP Üniversitesinde Abdulbaki TEKEŞ kardeşimiz kıyafetinden sebep okula alınmayınca, keyfi muamelelerin de ucunun açık olduğu görüldü.
 
Üniversite Yönetimine Yargıtay’ın resmi sitesinde de yayınlanan AİHM kararı hakkında bilgi verildiği halde yasakçı tavır devam etti.
 
Bizler kardeşimize destek vermek amaçlı üniversite kapısı önünde konu ile ilgili bir basın açıklaması yaparak, Rektör Mustafa Şahin hakkında Cumhuriyet başsavcılığına şikayet dilekçesi verdik.
 
AİHM kararı tek başına hüküm ifade ediyordu. Lakin 20 Ekim 2010 tarihinde TBMM’ine 55320 kayıt numarasıyla mer’i kanunlarda yapılması gereken değişikliklerin de bugüne kadar tamamlanmış olması ve bu keyfi muameleye müsaade edilmemesi gerekiyordu.
 
Bu düşünceyle durumu araştırmaya koyulduk. Görüldü ki dilekçe sümen altı edilmişti.
 
Bu bir suçtu… Tabii demokratik laik rejimin 85 yıllık tarihinde sümen-altı edilen cinayet ve zorbalıklara kıyasen, hafif(!) hatta yok sayılabilecek derecede basit(!) ve sıradan(!) bir suçtu.
 
Durum böyle olunca kendi adıma yapılması gerekenin kesinleşmiş AİHM kararındaki isimlerin bizatihi TBMM ‘ine müracaatta bulunması olduğunu düşündüm.
 
Ve 05/03/2012 tarihinde İstanbul`dan biletimi alıp meclis yoluna koyuldum.
 
ACMENDİ.NET: Nasıl karşılandınız?
 
Abdulmetin: Meclisin Dikmen Kapısı denilen mevkiinden içeri girdim. İlk güvenlik mahallinde görevli arkadaşlar nezaketle ve ilgili bir tarzda karşıladılar. Niçin geldiğime dair bilgileri aldıktan sonra asayı yanımda götüremeyeceğimi söylediler. Israr ettim. Kırmadılar, anlayış gösterdiler. Yanıma bir memur verip meclis misafir giriş kısmına yönlendirdiler.
İkinci güvenlik kısmına, yani bekleme salonuna ve ziyaretçi kabul kısmına gelmiştik.
 
Oradaki memurların kısa bir şaşkınlığı sonrası yine asamı güvenlik kısmında bırakmamı teklif ettiler. Kabul etmeyince X-ray cihazından geçirip teslim ettiler.
 
En nihayet talebimi ileteceğim kısma ulaşmıştım. Durumu izah ettim. Hakkımda verilmiş bir mahkeme kararının tatbiki için BAŞKANLIĞA ve MECLİS ANAYASA KOMİSYONUNA dilekçe vermek talebinde olduğumu belirttim.
 
Önceki dilekçe, kayıt numarası üzerinden; yenileri ise muhteviyatı üzerinden incelendi.
 
20 Ekim 2010 tarihli eski dilekçeye cevap çıkmadığı fark edildi.
 
Elimdeki dilekçeler için ise;
 
-- Siz burada oturun. Arkadaşlar Evrak-kayda verip kayıt numarasını size getirsinler dedi.
 
-- Hayır. Önceki dilekçenin akıbetini gördükten sonra bunu kabul edemeyeceğimi, evraklarımı bizzat elden teslim etmek istediğimi söyledim. Kabul etmek durumunda kaldılar.
 
Başkanlığa verilecek dilekçeyi evrak kayda yanımdaki refakatçi bir memur arkadaşla beraber teslim ettik.
 
-- İkinci dilekçeyi üst yazıyla, Meclis Uzlaşma Komisyonu`na biz sevk edelim. Dediler.
 
-- Hayır, elden teslim etmek ve vicahen görüşmek istiyorum. Dedim.
 
-- Dilekçenizde bu hususu belirtmiş değilsiniz. Dediler.
 
-- Problemse kağıt kalem var çok şükür. Yenisini yazayım. Deyince işin rengi anlaşıldı.
 
Meğerki Komisyon, vekillerin bulunduğu kısımdaymış.
 
-- Sizi bu kıyafetle oraya alamayız dediler. Elimdeki AİHM Kararının kamusal alanlardaki yönetmeliklerin de üzerinde olduğunu ve Bartelemous’un asası da dahil hiçbir kıyafet kısıtlaması olmadan kabul edildiğini hatırlattım.
 
-- Bizans torunu azınlıklara tanınan bir hakkın, vatan-ı aslimizde bizlere reva görülmeyişinin gerekçesini ve Fatih kıyafetindeki bir vatan evladına bu tavrı göstermekten haya edip etmediklerini sordum.
 
Ziyade mahcup oldular. Ne diyeceklerini şaşırdılar. Haklısın deseler olmuyor. Haksızsın demeye dilleri varmıyordu.
--Oradan bir memur bir bardak çay ikram etti. Sinirlenmiştim.
 
--Madem hakkımı teslim etmiyorsunuz, bende ikramınızı kabul etmiyorum. dedim (İyi mi ettim bilmiyorum, zira ikram reddedilmez diye biliyoruz)
 
-- Hocam “onu komisyon davet etmişti” dediler.
 
-- Beni davet etmemiş olmalarını sorun etmeyeceğimi söyledim.
 
Meclis Güvenlik Şube Amiri`ne durumu ilettiler. Geldi.
 
-- Bu kıyafetle kabulün, ancak Meclis İdare Amiri`nin iznine veya herhangi bir mebusun talebiyle gerçekleşebileceğini anlattı.
 
-- Bu kıyafetimle serbest dolaşmak uğruna iki yıllık bir hapis bedeli ödediğimi. Ve nihayetinde çıkan mahkeme kararından da anlaşılacağı üzere kamusal alanlar da dahil serbestiyetin elde edildiğini, tüm bunlara rağmen varsa ilave bir bedel onu da ödemeye hazır olduğumu, ama illaki Meclis uzlaşma komisyonuna iletmeyi düşündüğüm dilekçe ve yapmayı düşündüğüm görüşmeyi kıyafetli yapmak istediğimi güvenlik amirine izah ettim.
 
-- O halde Meclis İdare Amiri`yle görüşülsün denildi.
 
Yanımda İdari Amirlik`le üç telefon görüşmesi yapıldı. İlk görüşme sonrası tavır belirsizdi… İkinci telefon görüşmesi sonrası, tavır müspetti. Hatta Güvenlik Amiri refakat etmesi için iki memur çağırttırdı.
 
Tam iş "tamam, problem yok" diyecekken, üçüncü telefon görüşmesi gerçekleşti.
 
Güvenlik Amiri`nin ses tonu ve ifadeleri sertleşmişti.
 
-- ”Zaten bu arkadaşın niyeti eylem, ben de girmesi taraftarı değilim. Asasını da bırakmıyorki, hiç müsaade etmemeyi düşünüyorum” gibi kelimeler telaffuz etmeye başladı. Telefonu bana uzatmasını rica ettim. Beni görüştürmedi.
Telefonu kapattı. Kararı netleşmişti.
 
--Sizi alamayacağız dedi.
 
Evvela, “eylem yapıyor” ifadeleriyle bana karşı haksızlık yaptığını belirttim.
 
-- Benim 20 yıldır kıyafetim budur. Kıyafet ve tavrım, bu güne has olsaydı, "bu bir eylemdir" denilebilirdi. Ayrıca bir eylem niyetinde olsaydım, AİHM kararında ismi bulunan diğer 126 arkadaşımla beraber ve hatta yakın vilayetlerdeki 300/500 arkadaşla beraber gelmemin çok daha münasip olacağını hatta bu yasakçı tavırların, beni bu eylem tarzını düşünmeye sevk ettiğini söyledim.
 
Hakkınızda şikayet dilekçesi veririm, üç cihetle suç işliyorsunuz dedim. Devamında;
 
"AİHM kararına muhalefet,
Dilekçe ve bilgi edinme yasasına muhalefet,
Emsal teşkil eden Bartelemous itibariyle de Anayasadaki eşitlik ilkesine muhalefet"
 
Ettiklerini beyan ve tespit eden bir şikayet dilekçesi yazarak, AİHM kararını da iliştirip sorumlular hakkında açılacak soruşturmanın sonucunun ve yapılan muamelenin gerekçesinin tarafıma yazılı olarak belirtilmesini istedim.
Şikayet dilekçemi evrak kayda bırakarak "kayıt numaramı alıp" ayrıldım.

 

ACZMENDİ.NET: Allah(c.c.) Razı olsun. Cenab-ı Hak tesirini halketsin (amin)