Gazze… İnsanlığın kuşatıldığı, vicdanın öldüğü, iradenin gasp edilmek istendiği, mültecilerin mülteci durumuna düştüğü, mazlumun tekrar tekrar zulme uğradığı, cezalandırılan insanların tekrar cezalandırıldığı, yaralının yeniden yaralandığı, evsizin evsiz kalmaya mahkum bırakıldığı yerdir…
Bunların tek suçu ve günahı var. O da buradaki insanların “burası vatanım, toprağım, bu havam, bu da suyum; bu bedenim, bu da ruhum ve ben özgür olmak istiyorum” demeleridir.
İşgalcilerle sömürgecilerin zulüm, ateş ve barbarlığı sebebiyle bu insanlar topraklarından oldular. Vatanlarından zorla göç ettirildiler. Kimi yakın bölgelere, kimi de uzak bölgelere göç etmek durumunda kaldı. Kindar ve zalim işgalci evlerini başlarına yıktı, topraklarını gasp etti, tarım arazilerini ve bahçelerini talan etti. Bütün bunları, zulme seyirci kalan korkak dünyanın gözü önünde yaptı. Buraya gelen insanlar bir adım öteye gidemeyecekleri bir yerde ikamet ettiler. Önlerinde deniz, çevrelerinde, üstlerinde ve altlarında düşman var. Sahip oldukları her şeyi aldılar. Hayatın dayanaklarından yoksun bıraktılar. Fakat bütün bunlara rağmen iradelerini ele geçiremediler. Etraflarındaki bütün şer güçlerine ve yaptıklarına rağmen yeşerip büyüyen özgürlük tohumunu ektiler. İşte dünyanın gözünü kamaştıran Gazze`deki özgürlük tohumu…
Evet Gazze…
Düşmanın boğazına saplanan bir diken, zalimler için cehennem, sömürgecilerin de mezarıdır. Onun boyun eğmesini, itaat etmesini istiyorlar. Dünyanın gözü önünde karadan, denizden ve havadan uygulanan on yıllık ambargoda çocuklar ve yaşlılar ölmekte, kadınların feryatları göğü inlemektedir. İçine girilemeyecek kadar yıkık evler, dökülen gözyaşları Sıkıntılar, dertler ve çaresizlikler… Karanlıklar, zulüm ve haksızlıklar… Bunlar ve daha başkaları, başka dünyalara değil dünyamıza ait bu küçük coğrafyanın çektiği sıkıntılardır…
Gazze… Kuşatma altındaki küçük bir coğrafya parçası. İki milyon Filistinli yaşıyor bu dar bölgede. Burada insanlardan boş kalan bir metrekarelik bir alan bulamazsın. Bunlar düşmanlarından; zalim işgalciden, hırsızdan, saldırgandan ağır bir ambargo görüyor. Açık düşmanları gibi, çevresinde düşmanın yüzündeki sinekleri kovalayan, kötü kokusunu gidermek için tütsü yakan, makam ve mekânını güzelleştirenlerden de görüyor. Bütün bunları karşılıksız yapıyorlar. Kölelik ve aşağılık sevgileri nedeniyle yapıyorlar. Zalimin yüzüne “insanlığa yardım edin. Bu kadar zulüm yeter… Yeter...” diyenleri cezalandırmak için yapıyorlar.
İnsana ve onun sorunlarına yardım etmek, onun yanında tavır almak vicdanın görevi, kalp ve vicdan sahibi herkesin meşru hakkıdır. Kim insana yardım ederse o hayatın dostu, barış ve güvenin elçisidir. Allah`ın yeryüzüne gönderdiği mimarı ve banisidir. Çocukların gözyaşlarını silmek, yaralı bir insanın yarasını kapatmak, tuğyan karanlık dumanı ve külüyle kurumuş yüzlere tebessümü getirmek için uzanan her elle iftihar ederiz.
Biz ezilmişlerin kadehlerine kan dökenlerle, fitne çıkaranlarla, darbeleri hazırlayanlarla, kan ve din tüccarlarıyla birlikte olmadığımız gibi kimsenin kölesi de değiliz. Biz özgür insanlarız. İnsanız. Dünyanın her yerinde insanlık adına parmak izlerimiz açık ve net olacaktır. Gazze`de, Afrika`da, Avrupa`da, Amerika ve Asya`da… Zulmün olduğu yer yerde olacağız. Bizi tedavi eden biri olarak görürsünüz. Tedavi eder, yaraları sarar, belaları def eder, ilaç ve gıda dağıtır, yeryüzünü ıslah eder ve imar ederiz. Bütün bunları karşılıksız yaparız. Tabi kargaların bizlerin bu özellikte olmadığımızı insanlığa anlatmaları ve onları ikna etmeleri gerekir… Ancak bunu başaramazlar… Güneş balçıkla sıvanmadığı gibi, kargaların çabalarıyla da sıvanmaz. Biz hak ve insanlığın yanındayız. Zillete düşmek bize yakışmaz.
Zeyneb ElMahmud / Çeviri makale
Filistin Enformasyon Merkezi