İşgal rejimi İsrail`de bir çok siyasi liderden “Kudüs İsrail`in ebedi başkentidir” sözünü duymaktayız. Fakat buranın onların başkenti değil, mezarı olacağını düşünüyorum.
Kudüs, İsrail`in sonu olacak. Kudüs asla İsrail`in büyüklüğünün sembolü veya muharref Tevratlarında geçtiği gibi ‘İsraillilerin kendisinde huzur bulacakları ve rabbin kendilerini koruyacağı bir şehir` olmayacaktır.
Ne zaman Araplar İsrail`e boyun eğmiş, ona saygı ve hürmetlerini göstermiş, direniş güçlerine karşı desteğini almak için bağlılıklarını ve dostluklarını ilan etmişlerse, İsrail kutsal değerlere ve mekanlara saldırarak Arap liderleri Müslüman toplulukları önünde sıkıntıya sokmuş ve mahcup etmiştir. İsrail`in rabbi kendisine akıl ve mantığı ilham etmiyor. Sürekli kendisini başkalarına karşı kibirlenmeye, zulmetmeye itiyor. Bu durum sonunda kendisini zarar edeceklerden kılacak ve bu zarar İsrail`e dokunacaktır.
Kudüs`te meydana gelen feda eylemi söylediklerimi müjdeliyor. Bu, Arap ve İslam ümmetinin Kudüs`ü özgürleştirme ısrarını, 1948`den beri işgal edilmiş toprakları kurtarma azmini gösteriyor.
Kudüs ve diğer bütün kutsal mekanlar Arap ve Müslümanların kalplerinde, akıllarında, düşlerinde, aidiyet duygularında, bağlılıklarında büyük bir yere sahiptir. Siyonist işgal rejimindeki aptallar körlükte, yanlışlarında ve gururlarında ısrar ediyorlar. Dünyanın geniş alanlarına yayılmış İslam dünyasını havada uçuşan bir tüy gibi görüyorlar.
1948`de işgal edilmiş Filistin topraklarında gençler Filistin halkı, vatanları ve kutsal değerleri için Kudüs`te feda eylemini gerçekleştirdiler. Bununla Siyonist işgal rejiminin temellerini sarstılar, kendisi için son derece önemli olan mekanları koruma konusunda başarısız olduğu hissini yaydılar.
Bu eylemle Siyonist işgal rejimindeki siyasi, güvenlik ve askeri liderlere, “kontrolü ele geçirmek için ne kadar tedbir alırsanız alın, askerlerinizde can kaybını önlemek için ne kadar uğraşırsanız uğraşın asla Filistin direniş çalışmalarını kontrol altına alamazsınız. Gücünüz ne kadar fazla olursa olsun mutlak güvenliği sağlayamazsınız, bu şekilde kendinizi koruyamazsınız; güven ve huzuru bulamazsınız” mesajını verdiler. Onlar da bu mesajdan sonra Filistin direniş güçlerinin sürekli tekrarladıkları “Filistinliler huzur bulmadıkça hiç kimse güven ve huzurda olamaz” sonuca varacaklardır.
Filistin açısından feda eylemi Filistin toprağının birliğini ve bütünlüğünü ortaya koydu. 1948`de işgal edilmiş Filistin topraklarını Siyonist rejimle çatışma sahasından çıkarmak için yapılan bütün girişimlere rağmen, buranın BM üyesi İsrail`in bir parçası olduğu propagandasına rağmen, burada yaşayan Müslüman Filistinliler Siyonist Yahudilerle Siyonist Filistinliler arasındaki siyasi kararları tanımadığını; davasına bağlı olduğunu ortaya koydu.
Oslo İlkeler Anlaşması 1948 topraklarını çatışma alanı dışına çıkardı. Filistin Kurtuluş Örgütü liderleri işgal rejimini tanıdı ve Filistin güvenliği hesabına düşmanla güvenlik koordinasyonuna başladı. Ancak son feda eylemi Filistin toprağının bütünlüğünü ortaya koydu.
Bu eylem ne Hamas`ın, ne Fetih`in; ne Gazze`nin ne de Batı Yaka halkının yaptığı bir eylemdir. Bu eylem öz be öz Filistin eylemidir. Vatanı ve vatandaşları yok eden bölünme ve siyasi particilikle alakası yoktur. Bu, Allah yolunda ve vatan için yapılmış halis muhlis bir Filistin eylemidir. Bu eylem öncelikle Filistin Kurtuluş Örgütü`ne yönelik bir mesajdır. FKÖ`ye “Filistin halkı artık bölünmeyi parçalanmayı kabul etmiyor. Siyasi liderlerin birliğe hürmet göstermeleri, toplumsal birlikteliği korumaları sabit ulusal hakkın geri alınması için fedakarlığa hazır olmaları gerekir” mesajını verdi.
Feda eylemi, yetkileri son bulan gayri meşru Filistin liderlerine düşmanla görüşmelerde hayır olmadığını, ellerin özgürleştiremediğini dilin asla özgürleştiremeyeceğini, Filistin halkının dil tecrübesinin acı olduğunu hatırlattı. Filistinliler yirmi beş senedir düşmanla görüşüyor. Şimdiye kadar Kudüs`ü görüşme masasına getirme noktasında İsrail`i ikna edemediler. Görüşmelerin yapıldığı konular İsrail`in güvenliği ve Filistinlileri İsrail`in güvenliğini korumada nasıl kullanacakları konusudur.
Görüşmelerin pratik ve realite olarak bir anlam ifade etmediği ortada olduğuna göre o zaman en doğrusu tekrar direniş ilkesine dönmektir. Tabi FKÖ`nün başarısız direniş anlayışına göre, değil…
Siyonistler Arapları gücü ve hayrı olmayan selin üstündeki çer çöp görüyor. Her Arap Suudi Arabistan`ın Cezayir büyükelçisi Sami Es-Salih değildir. Direnişi terör olarak gören Sami ve onun gibileri Arap değildir. Olsa olsa bunlar batının, şehvetlerinin, midelerinin köleleridir. Bunların ne onuru var, ne izzeti ne de aidiyeti. Gerçek Arap, düşmana karşı başını eğmeyen, aidiyet duygusuyla hareket eden, başı dik, vefalı, vatansever insanlardır. İşte Siyonistleri bu topraktan çıkaracak, düşmanlarına karşı zafer kazanacak Arap ümmeti bunlardır.
Kudüs eyleminden sonra saldırıya maruz kalan ve kapıları kapatılan Kudüs bugün Arap ümmetini harekete geçirmezse yarın mutlaka geçirecektir.
Halkın ayağa kalkması zamanla olgunlaşacak bir olgudur. Ümmetin yiğitliği, direniş ve karşı çıkma ruhunu uyandıracaktır. Batının ve işgal rejiminin barbarlığı ise bu ümmetin ayağa kalkmasına katkı sağlayacaktır.
Dr. Abdüssettar Kasım / Çeviri makale / Filistin Enformasyon Merkezi