Şaşılır o kulun haline ki, başka bir kulun kendisini seyrettiğini fark etse bütün azaları ile gayet edepli bir şekilde namaz kılmaya gayret eder. Acele etmez, sağa sola bakmaz. Oysaki Allah (c.c)’ın kendisini her vakit gördüğünü bilir fakat ondan utanmaz. “Gizli bir secdeden daha faziletli bir şey yoktur ki kulun Allah (c.c)’a yakınlaşmasına sebep olsun.” (İbn Mübarek, Zühd) Zira gizli secde, Allah (c.c)’a has kılınan secdedir. Riyadan uzaktır. Fakat o kul ki aldırmaz. Bu ne büyük cahilliktir!
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından gafildirler. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yapar.” (Maun / 4-6)
Şaşılır o kulun haline ki; bir kulu çağırsa, çağrısına vaktinde icabet edilsin ister. Çağrısına icabet edilmezse veya geç bir vakitte icabet edilse öfkelenir. Oysaki Allah (c.c) kendisini günde beş defa, haftada otuz beş defa huzuruna (kurtuluşa) çağırdığı halde kul ya bu çağrıya icabet etmez ya da geç bir vakitte icabet eder.
Peygamberimiz (s.a.v) bu meselenin ehemmiyetini şöyle ifade ediyor; “Kim güzelce abdestini alır, rükûları ve secdeleri tam yaparak huşu ile vaktinde namazını kılarsa o namaz bembeyaz parıl parıl bir şekilde göğe yükselir ve sahibine şöyle der; “Sen nasıl beni geçirmeden vaktinde kılarak korudun ise Allah da seni korusun!” Kim de abdestini güzel almaz, namazın rükûlarını ve secdelerini huşu ile yapmaz ve vaktinde namazını eda etmezse onun namazı da simsiyah, zifiri karanlık halde göğe çıkarak şöyle der; “Beni zayi ettiğin gibi, Allah (c.c) da seni zayi etsin.” Allah’ın dilediği zaman gelince bu türlü namazlar, eski bir paçavra gibi dürülüp sarılarak sahibinin suratına çarpılır.” (et - Teğribve’t Terhib)
“İnsanların en kötü hırsızı namazdan çalandır.” (Taberani)
“Kim namazı terk ederse onun dini yoktur, namaz dinin direğidir.” (Beyhaki)
Şaşılır o kulun haline ki, değer verdiği bir dünyalığı elinden almak gayesiyle her an pusuda bekleyen bir hırsızın varlığından haberdar olsa gözüne uyku girmez. O dünyalığı muhafaza etmek için ne gerekiyorsa yapmak ister. Oysaki Şeytan o kulun namazı terk etmesini, terk etmiyorsa ertelemesini, ertelemiyorsa da namazı ruhundan uzaklaştırarak kılmasını sağlamak gayesiyle her an pusuda bekler, vesvese verir ve bu yolla imanını çalmaya gayret eder. Kul ise bu vesveseleri kalbiyle defedip imanını kurtarabileceği yerde, nefsiyle destekleyerek gafillerden olur. Kur’an-ı Kerim’de bu husustan şöyle bahsedilir; (Maun / 4-5)
“Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarından gafildirler. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yapar.” (Maun / 4-6)
Şaşılır o kulun haline ki; bir kulu çağırsa, çağrısına vaktinde icabet edilsin ister. Çağrısına icabet edilmezse veya geç bir vakitte icabet edilse öfkelenir. Oysaki Allah (c.c) kendisini günde beş defa, haftada otuz beş defa huzuruna (kurtuluşa) çağırdığı halde kul ya bu çağrıya icabet etmez ya da geç bir vakitte icabet eder.
Peygamberimiz (s.a.v) bu meselenin ehemmiyetini şöyle ifade ediyor; “Kim güzelce abdestini alır, rükûları ve secdeleri tam yaparak huşu ile vaktinde namazını kılarsa o namaz bembeyaz parıl parıl bir şekilde göğe yükselir ve sahibine şöyle der; “Sen nasıl beni geçirmeden vaktinde kılarak korudun ise Allah da seni korusun!” Kim de abdestini güzel almaz, namazın rükûlarını ve secdelerini huşu ile yapmaz ve vaktinde namazını eda etmezse onun namazı da simsiyah, zifiri karanlık halde göğe çıkarak şöyle der; “Beni zayi ettiğin gibi, Allah (c.c) da seni zayi etsin.” Allah’ın dilediği zaman gelince bu türlü namazlar, eski bir paçavra gibi dürülüp sarılarak sahibinin suratına çarpılır.” (et - Teğribve’t Terhib)
“İnsanların en kötü hırsızı namazdan çalandır.” (Taberani)
“Kim namazı terk ederse onun dini yoktur, namaz dinin direğidir.” (Beyhaki)
Şaşılır o kulun haline ki, değer verdiği bir dünyalığı elinden almak gayesiyle her an pusuda bekleyen bir hırsızın varlığından haberdar olsa gözüne uyku girmez. O dünyalığı muhafaza etmek için ne gerekiyorsa yapmak ister. Oysaki Şeytan o kulun namazı terk etmesini, terk etmiyorsa ertelemesini, ertelemiyorsa da namazı ruhundan uzaklaştırarak kılmasını sağlamak gayesiyle her an pusuda bekler, vesvese verir ve bu yolla imanını çalmaya gayret eder. Kul ise bu vesveseleri kalbiyle defedip imanını kurtarabileceği yerde, nefsiyle destekleyerek gafillerden olur. Kur’an-ı Kerim’de bu husustan şöyle bahsedilir; (Maun / 4-5)
“Vay haline o namaz kılanların ki onlar namazlarından gafildirler.”
Şaşılır o kulun haline ki, çok sevdiği bir kulun yanından ayrılmak istemez. Her zaman yakınında olmak ister. Fakat secdeleri uzatmak ise o kula ağır gelir. Oysaki kulun Allah (c.c)’a en yakın bulunduğu an secde eder olduğu andır.
O kul ki sevdiği kuldan ayrılması icap etse hüzünlenir. Henüz ayrılmamışken kavuşacağı zamanı düşünür. Ayrılacağı vakit ağlar. Ayrılık nedeniyle sevdiği kula duyduğu hasret, dünyalıklara olan meylini azaltır. “Müminler üzerine vakitleri belli bir farz” (Nisa / 103) olan namaz ise o kulun dünyalıklara olan meylini azaltmaz…
“Ey iman edenler! Sizi, ne mallarınız ne de evlatlarınız Allah (c.c)’ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridirler.” (Münafikun / 9)
“Kim namazı terk ederse aile efradına ve malına eksiklik getirir.” (Taberani, Beyhaki)
Şaşılır o kulun haline ki, kendisine dünyalık menfaati olan bir kula karşı, kendisini daima minnettar ve borçlu hisseder. O kişi kendisinden bir şey yapmasını isterse, derhal yapmaya çalışır. Yapamazsa üzülür, mahcup olur. Oysaki var olan her varlığı yoktan var eden Allah (c.c), her bir günü yirmi dört saat olan ömrü yaratıp iradesi dâhilinde kullanmak üzere kuluna verendir. Kulundan istediği ise, günün bir saatini namaza ayırmasıdır. Fakat o kul ki umursamaz, aldırmaz. Ve bu tavrına rağmen üzülmez mahcup olmaz. Bu ne büyük nankörlüktür!
“(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah (c.c)’ı anmak (olan namaz)elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut / 45)
Hakiki Müslüman ancak o kimsedir ki sırf Allah (c.c) rızasını kazanmak için iki rekât namazı Cennete tercih eder. Zira Muhammed İbni Şirin şöyle der: “Eğer iki rekât namaz ile Cennet arasında muhayyer kılınsaydım, muhakkak iki rekât namazı Cennete tercih ederdim. Çünkü iki rekât namazda Allah (c.c)’ın rızası vardır. Cennette ise benim hoşnutluğum vardır.”
Haydi, kâfirlerin hoşuna gitmese de hepimiz Allah (c.c)’a, O’nun dininde ihlâslı ve samimi kişiler olarak ibadet edelim. Bu sayede Rabbimizin rızasını kazanır ve dinimizin temelini sağlamlaştırmış oluruz inşallah…
Rümeysa Durmaz