Bugünkü geriliğimiz, varmak istediğimiz hedefin ne olduğunu bilmeyişimizin neticesidir.
Milletçe yükselmek için, Batı medeniyetinden istifade etme lüzumunu duyduk. Bu düşünce, nasıl olduysa, ‘Bunun için mutlaka Batılılaşmamız gereklidir.` Gibi bir yanlış bir kanaat doğurdu. İşte, bütün gayretlerimizi faydasız ve güdük bırakan en esaslı yanlışımız bu olmuştur.
Bu yanlış kanaatten bir de: ‘Kurtulmak için, her bakımdan Batı milletlerini taklide mahkumuz` fikri doğmuştur ki, bu da öteki kadar kötü ve yersizdir.
Ne yazık ki bu yanlış kanaat ve zanlara uyarak, bütün varlığımızla Batılıları taklide koyulduk. Bunu o kadar iyi başardık ki, inancı, his ve an`anesi, ilim ve fenni tamamen taklidden ibaret sahte bir dünya kurabildik. Şimdi artık dışı parlak, ama aslında ölüm getiren arzu ve hayaller içinde, mest ü müstağrak, yaşayıp durmaktayız.
İşte bundan dolayıdır ki bilgiçliğimiz, bu ufuk daraltıcı kendini beğenmiş “yarı alimliğin” dairesi dışında, şimdiye kadar çıkamamıştır. Taklitçilikte ustalaşmak gayreti içindeyiz; eski bildiklerimizi unutmak, şimdiye kadar yaptıklarımızı bir kenara atıp terketmek istiyoruz.
Tatbiki mümkün olan eski bilgilerimizle iş görecek, onları daha iyi bir hale getirip, daha çok netice alacak yerde; aksine hiçbir zaman öğrenemediğimiz, bilmediğimiz şeyleri tatbik için, kıymetli vakitler ve gayretler harcayıp gidiyoruz.
Gerçek bizim hayata bakışımızın dışında kalıyor. Böylece biz, doğruyu yanlışa, gerçeği hayale, hak yolu sapkınlığa, olmamışı olmuşa, mümkünü imkansıza katarak, en olmayacak plan ve hayallerden saadet umuyoruz. Görülüyor ki büyük hatalar, büyük hakikatler kadar sadedir…