249 kişinin katledildiği ABD destekli 15 Temmuz darbe girişiminde bir kuzenini kaybeden ve kendisi de silahla vurulan Hüseyin Argunşah, o gece tanık olduğu vahşeti İLKHA'ya anlattı.
FETÖ'nün darbe girişiminin halkın direnişiyle püskürtüldüğünü belirten Argunşah, o gece yaşananları hayatı boyunca unutmayacağını söyledi.
15 Temmuz akşamı işten çıkarak eve geldiğini ve istirahat ettiği sırada kardeşinin telefonla kendisini aradığını dile getiren Argunşah, darbe girişimini öğrendiğinde eline aldığı demiri balkonun korkuluklarına vurarak, komşularını bu durumdan haberdar etmeye çalıştığını ifade etti.
"Komşum 'Abdest al, gidelim' dedi"
Argunşah, "15 Temmuz gecesi işten çıkarak eve gittim. O gece benim kuzenimin düğünü vardı. Düğüne gitmek için eşimle bir hafta önceden karar almıştık. Ben de annemi gönderdim ve 'Cuma günü akşama biz de geliriz.' dedim. Eşim, 'Ben gitmem.' deyince kanepeye uzandım. O sırada kardeşim telefon etti ve havaalanına gittiğini söyledi. Ben, 'Ne oldu?' deyince 'Televizyonu aç, terör saldırısı...' dedi. Tabi, daha ne olduğunu bilmiyor. Ben hemen televizyonu açtım, ortam karışık... Melih Gökçek'in oğlu Osman Gökçek bağırıyor. Ben, 'Durumlar ciddi.' diyerek hemen birkaç arkadaşı aradım. Sonra aklıma eniştem geldi. Eniştemi aradım, eniştem 'Sakın dışarı çıkma, ortam çok kötü, uçaklar uçuyor.' dedi. Balkona çıktım ama kimse yok. Elime bir demir çubuk alarak demirlere vurdum, komşular dışarıya çıktı. Komşunun birisi 'Abdest al, gidelim.' dedi. Ben de hemen abdest aldım, tabi eşim ve büyük oğlum da 'geleceğiz' dedi. Ben, 'Siz evde kalın, biz çıkacağız.' dedim. Bir arkadaş geldi, arabasıyla çarşı meydanına gittik." dedi.
Halkın, kapalı yollardan yaya olarak Cumhurbaşkanlığı Külliyesine gittiğini anlatan Argunşah, meydandan külliyeye geçmek için yola çıktıklarını ancak İstanbul Yolu'nun kapalı olduğunu söyledi.
"Kol kola girdik ve tanklara doğru yürüdük"
Yollarına devam ettiklerinde tankların çalılıkların arasına gizlendiklerini fark ettiklerini belirten Argunşah, sözlerine şöyle devam etti:
"Millet yaya olarak yürüyordu. İnsanların izdihamından araçlar yürüyemiyordu. Ben yolda tüm arkadaşlarımı aradım, bir arkadaşıma 'TIR'ı al ve Sincan'dan adam doldur, getir.' dedim. Çiftlik Kavşağı'na vardığımda içime bir sızı düştü ama biraz insan gördüğümde içim ferahladı. AK Köprü'nün çıkışına vardığımızda tankların çalılıkların arasında gizlendiğini fark ettik. Konya Yolu'ndan emniyete kadar yollar kurşun kovanlarıyla doluydu. Biz de arabadan inerek kol kola girdik ve tanklara doğru yürüdük ama tanklardan inmediler. Askeri araçlar da vardı. Ben araçların içine baktım fakat hiç kimse yok... Yolun ortasına çıktığımızda uçak üzerimizden geçti. Helikopter de Ankara emniyet binasını tarıyordu. Biksilerle takır takır tarıyordu. O sırada bir geç arkadaşımız bir polisi almış kucağına getiriyordu. Polisin durumu çok ağırdı. Genç, polisi babasının kucağına verdi. Babası, 'Daha ne duruyorsunuz?' dedi, biz de tekbirler çekerek yolun ortasında toplandık."
"Darbeci askerler rastgele bize ateş açtı"
Hep birlikte İl Emniyet Müdürlüğüne doğru gittiklerini ancak darbeci askerlerin kendilerine rastgele ateş açtığını dile getiren Argunşah, "Emniyet binasının kapısına vardığımda polis 'Sakın içeri gelmeyin!' diye bağırdı. Darbeciler helikopterden binayı taramaya devam ediyordu, bazı polisler yardım istiyordu. Ardından grup olarak Ankara Emniyet binasının içine girdik. Tanklardan ateş açılıyordu, tüm arabaların üstünden tanklar geçmişti. Üç tane tank birbirine destek vererek ilerlemiyorlar, durmadan ateş ediyorlar." ifadelerini kullandı.
"Kan gövdeyi götürüyordu, her yer paramparça olmuştu"
Argunşah, tanklardan ateş edilirken helikopterin de emniyet binasının etrafını dolaşarak taradığını anlatarak, "Biz de ne yapacağımızı şaşırdık, o sırada bir arkadaşımız tankın üzerine çıktı. Ardından hepimiz tankın üzerine çıktık. Tankın kapağını açtılar ve askerden bir kaçını tankın içine koyup kapağını kapattılar. Bir amca vardı, o da kapağın üzerine oturdu. O amca, 'Oğlum sen kime sıkıyorsun, ben baban, deden yaşındayım.' diye bas bas bağırıyordu. Tankın birisi yine ateş etti ve tankın namlusunu tutan arkadaşımızın eli yandı. Biz o askeri de aldık, tankın içine koyduk ve kapağı kapatırken bir anons geçti. O sırada bir asker çıktı ve hepimize rastgele sıktı. Kan gövdeyi götürüyordu, her yer paramparça olmuştu. Yerde demir kapıların çubukları vardı, parçalanmıştı. Ben almaya çalıştım ama alamadım. Yerde bir polisin silahını almaya çalıştım ama beni itti. Yere düşüp tekrar kalktığımda bir kurşun aldım sırtımdan. Sol koltuk altından kurşun girdi, omurga kemiğine yakın bir yerde kaldı." şeklinde konuştu.
"Medyaya yansıyan görüntülerin çok daha berbatı vardı"
Ambulansla hastaneye götürüldüğünde emniyet binasına bombardıman yapıldığını belirten Argunşah, şunları söyledi:
"Arkadaşlarıma 'Ben vuruldum.' diye sesleniyorum ama arkadaşlarım bana 'Sende bir şey yok.' diyordu. Önce göğsümden vurulduğumu söyledim, arkadaşlarım göğsüme baktı, bir şey yoktu. Ardından 'Arkamdan vurulmuşum.' deyince arkadaşım sırtıma baktı ve eline kan bulaşınca kriz geçirdi. Beni omuzuna alarak emniyet binasının dışına çıktı. Bir araca bindirdiler ve 100 metre gitmeden araç gidemediği için araçtan indik. Tekrar sırtlarına alarak beni ambulansa götürdüler. Ambulans ulaştığında bir polis arkadaşın kafasının yarısı yoktu. Ambulans da 100 metre gitmeden emniyete bomba attılar, patlamanın şiddetiyle ambulans sarsıldı. Ankara Numune Hastanesine götürdüler bizi. Çok kötü bir manzara vardı. Medyaya yansıyan görüntülerin çok daha berbatı vardı. Acil bölümü elinden geleni yapıyordu ancak yaralımız çoktu. Kimisinin kafası, kiminin gövdesi, kimisinin başı, kimisinin gözü yoktu. Allah kimseye o günü bir daha göstermesin."
O gece her tarafın perişan olduğunu, ancak Allah'ın izniyle kalkışmayı atlattıklarını ifade eden Argunşah, bir daha darbelerin olmasını istemediğini söyledi.
"Enişteme yaralandığımı söyleyince 'Ben oğlumu kaybettim' dedi"
Darbe girişiminde bazı yakınları kaybettiğini, bu acıları anlatmanın imkânsız olduğunu sözlerine ekleyen Argunşah, "Biz 70 milyon kardeşiz. Ben Çorumluyum ama Bingöl'den de Hakkari'den de Şırnak'tan da arkadaşım var. Bunlar yıllarca devleti yemişler, istediklerini yapmışlar, istedikleri daha nedir? Bir tanesi çıkıyor, buradan İstanbul'a yürüyor. Niye bir şehit ve gazi için yürümüyor? Bunlar bizim zorumuza gidiyor. Benim söyleyeceğim, bir daha acılar yaşanmasın. Ben kuzenimi kaybettim, yazık değil mi? Daha 32 yaşındaydı, 6 yaşında kızı kaldı. Eniştem perişan, 8 kişi 6 yaşındaki kızı sakinleştiremiyor. Her gün 'Mezarlığa gideceğim, babamı göreceğim.' diyor. Her gün sabah babasının mezarına götürüyorlar. Ben gece enişteme telefon açarak 'vuruldum' dediğimde o da bana 'Oğlum, ben Ali'yi kaybettim.' dedi. Eniştem Ankara Numune Hastanesine 5 sefer girmiş, ben onun gözünün önündeydim ama beni görmüyordu. Herkes kendi yavrusu için koşturuyordu. Genelkurmayın önünde tek kurşunla şehit oldu, elleri kırılsın, ne diyeyim? Acısı büyük, Allah bir daha bu acıları yaşatmasın." dedi. (M. Salih Keskin, M. Hüseyin Temel - İLKHA)