Allah`ın Selamı üzerinize olsun. 18 yıldır cezaevindeyim. Keşke yer darlığı olmasaydı da sizi 20-25 yıl öncesine götürebilseydim. Benim İslami faaliyet dediğime birileri terör faaliyeti deyip beni ve birçok arkadaşımı tutuklayıp yargıladı ve müebbet hapis cezası verdi. Yakalanmadan önce bir ilim talebesi idim. Medresede Arapça okuyordum. Cezaevine girdiğimde İslami faaliyetlerime devam ettim. Cezaevlerine giren hocaların, seydaların yanında birçok arkadaşımla beraber, klasik medrese sisteminde okunması gereken tüm kitapları okuduk. İcazetimizi aldık. Modern Eğitim sisteminde de ilahiyat fakültesini okuduk. Bizleri tanıyan, bizlerle tanışan birçok kişiden şunu duyacaktık: “Dışarda olması gerekenler içeride, içeride olması gereken dışarıda…”
“Adalet” çarkı ters dönünce böyle oluyordu işte. Ama bir kere İslami faaliyetlerimiz, terör faaliyeti olarak nitelendirilmişti. Bu faaliyetlerin Kürtçe yapılması suçumuzu arttırmıştı. Anlayacağınız bizleri “Adalet” çarpmıştı.
Bizi ancak İslami bir şiir okuduğu için, İslami terör muamelesine maruz kalıp ceza evine giren biri, Adaletin çarptığı biri, damdan düşen biri, karavanaya kaşık sallayan biri, Cumhurbaşkanı da olsa geçmişini unutmayan biri, bizler gibi İmam Hatip okuyarak dindar bir neslin ferdi olan ve yine bizler gibi dindar bir nesil yetiştirmeyi amaç edinen biri anlayabilirdi.
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde yıllar önce, isminde “Adalet” olan bir parti iktidara geldi. Yaşı müsait olan hatırlar. Toplumun büyük bir kesimi “Hoş geldin” demişti. Gel de umutlanma arkadaş. Hükümet kurulduğu ay (Kasım 2002) rahmetli babam cezaevine ziyaretime gelmiş, Adalet ve Kalkınma partisindeki “Adalet”e ve Recep Tayip Erdoğan`a olan güvene dayanarak şöyle demişti: “Oğlum hiç merak etme, Tayip Erdoğanlı ‘Adalet` geliyor hepinizi bırakacaklar.”
Babam nerden bilsindi, babalarımız analarımız, tek tek ölecekti ve bu tatsız, tuzsuz, renksiz, kokusuz “Adalet” cenazelerine katılmamıza imkân tanımayacaktı. “Adalet” in bizi çarpacağını nerden bilsin rahmetli babam. Evet, yıllar önce “Adalet”li bir parti iktidara gelmişti şimdi üniversite öğrencisi olan oğlum beş yaşına yeni girmişti.
Babam hiçbir zaman 30 yıl boyunca sandık başına gitmemiş, ailemizden de hiç kimsenin sandık başına gitmesine müsaade etmemiş, oy kullanmamıştı. Çünkü O Türkiye`de bir şeylerin ters gittiğini biliyordu. Babam ilk kez “Adalet ve Kalkınma” için oy kullanmış ve ailemizi sandık başına götürmüştü.
Eğer babam bu gün dirilirse, benim ve arkadaşlarımın hala cezaevinde olduğunu görse güvendiği, nerdeyse kefil olacağı R. Tayyip Erdoğan`a 2019 Başkanlık seçimlerinde oy verir miydi? Sanmıyorum. Kahrolur yine ölürdü. Annem Elhamdülillah yaşıyor.
AK Partili yıllarda cezaevleri kapılarında büyüyen oğlum, Kasım 2019`da bu “Adalet”le devam der mi? Hiç sanmıyorum. 16 Nisan 2017 referandumunda oğlum kolayca “Evet” dememiştir. Belki de “Ne istiyorlarsa verelim Başkanlık mı istiyorlar onu da verelim. Ki biz de bir gün veya ahiret gününde ne istediniz ne vermedik, diyebilelim” mantığıyla “Evet” demiştir.
Geçen referandumda “Evet” demek için yaklaşık 1000 km yol kat edip, üstelik kolayca “Evet” demeyen oğlum, 2019 Kasım Başkanlık seçimlerinde 1 km yol kat eder mi? Hiç sanmıyorum. Bu vesile ile AK Parti`nin, yıllardır yaşlanan AK Parti kadrolarının gençliği anlamadığı düşüncesindeyim.
Evet, 15 yıllık uzun metrajlı Bir “Adalet ve Kalkınma-1” filmini izledik. Bu filmde pek çok perde açıldı, kapandı. Birçok oyuncu geldi, geçti, değişti. Kimler oynamadı ki bu filmde. Binlerce KCK`lı geldi “Adalet” Saraylarında boy gösterdiler. Teknik arızalarla kelepçeli, sıralı resimleri servis edilse de “Adalet ve Kalkınma-1” filmini de oynadılar. Azıcık çektiler ama “Adalet” in kaymağını yediler. “Adalet” in gözü kapalıydı fakat onlara göz kırpmıştı.
Ergenekoncular geldiler. Onlar da “Adalet ve Kalkınma-1” filminde rol aldılar. “Adalet” ve “Kalkınma”nın hem kaymağını hem de balını yediler. Kilo aldılar, filmden alındılar. Onlar da gelip geçtiler. Altın kaplamalı ayarsız “Adalet” onlara da göz kırptı.
Recep Tayip Erdoğan`ın kafasına “Balyoz” indirmeye gelenler de bu Filmde sahne-rol aldılar. Trilyonluk tazminatlarla (kuş sütü varsa eğer) bunlar da kuş kaymağını yediler. Bizi çarpan “Adalet” onlara da göz kırpmıştı.
Film çok renkliydi aksiyon doruktaydı. HDP de Filmde rol kaptı. “Adalet” in kaymağını hem de Dolmabahçe Saray lokantasında yuvarlak masada yiyecek kadar dominant bir rol kaptılar. “Midelerine oturdu” diyeceksiniz o ayrı mesele…
Genelkurmay başkanı bile “Adalet ve Kalkınma 1” Filmin`de 26 ay oynadı. Filmin yapımcısı bunu hoş karşılamamıştı. Fakat yönetmen farklı ve hesaplı düşünüyordu. Bu da ayrı mesele.
Film uzun metrajlıydı. Diziyi andırıyordu. Yeni sezonda, milleti eften püften püsten sebeplerle cezaevine tıkayan bir zamanların kuvvetlileri Feto-cular da, bu filmde oynadılar. Filmin yönetmeni rejisörü, montajcısı idiler. Oyuncu oldular. Bir cezaevinde hasbelkader, Fetö mahkûmlarının bulunduğu bir koğuşa, komşu bir koğuştaydım. Cezaevi acemisiydiler. Cezaevine atanlardı, atılacak olmayı düşünmemişlerdi. Devranın dönebileceğini hesaplamamışlardı. Çok yüksek sesle konuşuyorlardı. Tanassut uzmanı olan bu kişilerin volümlerini ayarlamamaları garibime gitmişti. Birisi üniversite hocamızdı. İlahi yardım bekliyorlardı. Fakat Amerika başkanlık seçimi ile daha çok ilgiliydiler. Hillary Asena`yı bekliyorlardı.
Şimdi Fetö koğuşlarından birkaç enstantaneye bakalım. Şöyle diyordu biri (anlaşılan vali yardımcısıydı) “Ben ki İngiltere de darbenin mastırını yapmışım. Böyle darbe mi olur?” (15 Temmuz başarısız darbe girişimiyle kafa buluyordu.)
Başka bir komşu koğuştaki arkadaşına sesleniyordu. “Hey gidi günler hey, kim derdi ki bir gün Cumhuriyet gazetesini satın alıp okuyacağız.”
Bence “Seksenler” dizisinin 46`lık Basri`sine sorsalardı “Gün gelecek…” diye bitirecekti.
Şöyle diyordu başka biri: “Bize bunu yapanlar dinsizler komünistler, solcular, imansızlar yapsa eyvallah derim, Ama bunu yapanlar da namazlarında niyazlarında olan insanlar. İşte bu beni bitiriyor kahrediyor.”
Araya girmemek için kendimi kolay tuttum. Bu renkli sohbetten mahrum kalmak istemedim.
Başka biri cilalı bir kahkaha attıktan sonra “Polis bizim evde, yasal, çarşıda satılan 67 adet CD bulmuş o kadar…”
Burada ise seslenmemek için kendimi zor tuttum. Anlaşılan bu arkadaş Fetö`cü polislerin yasal CD`ler yüzünden yasal yayınlar yüzünden kaç kişinin anasını ağlattığını bilmiyordu.
Başka biri: “Valla bizim evde hiçbir b.. bulmamışlar. Beni öylesine almışlar…”
Başka biri vardı ki çocuklar gibi şendi. Kabre girdiğinden haberi yoktu. Müzik repertuarı dopdoluydu. Türk halk müziğinden bol bol türkü söylerdi.
Çok umutlu biri de vardı, çok acelesi vardı anlaşılan, şöyle diyordu: “Geçen Ramazan Bayramında bizi bırakırlar demiştim (2016 Ramazanını kastediyordu). Bu nedenle evden bir şey istemedim. Bizi serbest bırakmadılar, İnşallah Kurban Bayramında evde oluruz…”
Yanımda 23-24 yıllık mahkûmlar vardı. Yani 23-24 kurban bayramını cezaevinde geçirenler. Tecrübemizi aktarmak istedim…
Başlarına gelene İslami pencereden bakmaya çalışan biri de vardı. Belki de söylediği “Merdi Kipti şecaat arz ederken sirkatin söyler” cinsindendi. Şöyle ki: “Belki de cezaevi bizim için daha hayırlıdır. Ne yapsaydık şu fazla kilolarımızdan kurtulamazdık. Bütün Arkadaşlarımız kısa bir sürede 5-10 kilo vermişler, idarenin verdiği yemekler yenilmiyor. Nerde o tabakları devirdiğimiz günler…”
Onları hem ilahi hem de beşeri “Adalet” çarpmıştı da farkında değillerdi.
KCK`lılar, Ergenekoncular, Balyozcular, dolandırıcılar, kaçakçılar, vergi kaçıranlar, evrakta ve sair alanlardaki sahtekârlar da “Adalet ve Kalkınma-1” filminde bir süre oynayıp çıkacaklar diyenlerin sayısı hiç de az değildir.
Anlaşılan o ki, “Adaletin” dondurduğu garibanlar olarak biz bize kalacağız. Bazı yerleri aydınlatan “Ampul” olduğu müddetçe karanlıkta kalmaya devam edeceğiz. Memleketin her yerini aydınlatmayan “Ampül” ülkeye ne “Adalet” getirebilir, ne de ülkeyi kalkındırabilir. Bize güneş vazifesi görecek ampul lazım.
Bugünlerde birileri tam olarak bölünme parçalanma gibi bir korku ve endişe taşıyor. Türk seddi de buna örnek gösterilebilir. Bu korku ve endişe boşuna değildir. “Her çıkışın bir inişi, her yükselişin bir gerilemesi vardır” derler. Ben temelinde, harcında ‘adalet` olan yükselişlerde gerileme olabileceğini sanmıyorum. Adalet, tenmiyeyi yani yükselişi besleyen ana unsurdur. Adalet ikame edildikçe izdihar devam eder. Adaletten uzaklaşmakla da inhiyar başlar.
“Diclenin kenarında koyunu kurt kapsa” meselesi var ya -ki bu mesele ilk önce Devlet Başkanını ilgilendirir. Tevafuk bu ya, bu mektubu Dicle`nin kıyısından yazıyorum. Dicle`nin öbür kıyısında hem de kenarında, yanı başında kurtların kaptığı başka mazlumlar var. Yıllar önce güvenlik endişesi gözetilerek Ankara başkent yapılmış. O kurtlar ortalığı kaplarsa Ankara da güvenli değildir. Her tepesi de, Beştepesi de. 15 Temmuz 2016`da olduğu gibi 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişimi adaletsizlik ağacının acı bir meyvesiydi.
Bu yazıyı kaleme alırken bir yandan “Dicle`nin kenarında koyunu kurt kapsa...” bilincinde olan ve daha önce bu tarihi sözü telaffuz ettiğinde duyduğum Devlet Başkanı Recep Tayip Erdoğan`ı dinliyorum, (AK Parti Genel Başkanı olduğu kongreden sonra) şöyle diyor: “Durmak yok, çok çalışacağız, kapı kapı dolaşacağız…”
Yani benim kapıma da geleceksiniz. Çünkü muhtemelen Kasım 2019`da “Anadolu Kalkınma-2” vizyona girecek. %51`e, %49 ihtimalle oracıkta duruyor. Adalet sos veriyor, bıçak sırtında.
Her kapı çalınacağına göre; lütfen benim kapımı şimdiye kadar yazdığım tırnak içindeki “Adalet” değil, hak anlamındaki adalet çalsın.
Hah! Bir fıkıh sorusu soracaktım!
Adaleti tutan el adil davranmazsa, adaleti elden bırakırsa, tutan eli çarpar mı çarpmaz mı?
Allah`a emanet olunuz.
MEHMET ZİYA GÜMÜŞ / CEZAEVİ