Tarihi zulüm, zorbalık ve katliamlarla dolu olan PKK, 5 Temmuz 1993 yılında Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde 2'si çocuk 33 köylüyü katletti. 5'i yakılarak, 28'i de kurşuna dizilerek katledilen köylülerin yakınlarının acısı aradan geçen 24 yıla rağmen tazeliğini koruyor.

Yaşadıkları mağduriyetleri İLKHA'ya anlatan katliamın tanıkları ile şehit yakınları, Başbağlar'ın Türkiye'nin yetim davası olduğunu belirttiler.

Başbağlar'a sahip çıkılmadığını ifade eden katliamın tanıkları ile şehit yakınları, acılarının, faillerin yakalanıp cezalandırılmamasından kaynaklandığını söylediler.

Katliamda dedesini kaybeden Ahmet Kuçur, katliamdan 12 saat sonra köye jandarmanın geldiğini ve cenazelerin kamyona koyularak götürüldüğünü dile getirdi.

O günün devlet yetkililerinden şikâyet eden Kuçur, Başbağlar davasının unutturulmaması için mücadele edeceklerini söyledi.

Şehitlerin, köyden bir saatlik uzak mesafede bulunan Başpınar köyüne defnedilmesinden yakınan Kuçur, "Biz o günkü devlet yetkililerinden bu katliamın sonuç ve sebeplerini öğrenmek istiyoruz. Şehitlerimiz köyümüzden kamyonlara koyularak götürüldü. Herhangi bir cenaze aracıyla değil. Devlet büyükleri köyümüzün basılmasından ertesi gün buraya geldi. Bize kimse sahip çıkmadı, bizim kimsemiz yoktu. Bizim köyümüzde yüzlerce dönüm tarlamız var. Şehitlerimize ait onlarca tarla var, neden şehitler buralara defnedilmedi? Neden şehitlerimiz köyümüze bir saat uzaklıkta olan köye getirildi? Neden bir alt köye defnedilmedi? Neden köyümüzdeki mezarlığa defnedilmedi? Neden kamyonlarla cenazelerimiz buraya getirildi?" dedi.

"Dedemin cübbesinde 70 mermi deliği vardı"

Acılarının tazeliğini koruduğunu dile getiren Kuçur, şunları söyledi: "Bizim cenazelerimizin ne halde olduğunu biliyorduk. İnsanlarımızın beyinleri dağılmış, azaları kopmuştu. Benim dedemin cübbesinde 70 mermi deliği vardı. Bunların yaptığı soykırım, katliam değil. Bunların hedefi Türkiye'de iç savaş çıkarmaktı. Alevi-Sünni çatışması çıkartmak istediler. Sivas'ta Aleviler, Başbağlar'da Sünniler hedef alındı ama bu oyunlara gelmedik. Bizim köyümüzde katliam yapılmasının tek nedeni Müslüman köy olmamızdır. Biz 700 yıllık bir köyüz. Hâlâ kadınlar ağlıyorlar. Kadınlarımızın ağlamasının nedeni içlerindeki acıdır. Bize 'Sizin köyünüzde şu şu yapılmış, bunlar bunlar yapmış.' desinler. Bize ne katliamı yapanlar ne de katliamın taşeronu söyleniyor. Bize bir şey söylenilmiyor. Her yıl 5 Temmuz'da konuşuyor ve konuştuklarımızla kalıyoruz. Bizim davamız ahirete kalmış, bunu biliyoruz. Bize neyin nasıl olduğu söylesinler. 24 yıl geçmiş, acımız taze. Burada dedesini görmeyen çocuklar var. Gelip burada ağlıyorlar."

"Başbağlar Türkiye'nin yetim davasıdır"

Köyün hepsinin akraba olduğunu sözlerine ekleyen Kuçur, "Bakın, arkamda kadınlar 24 yıl geçmesine rağmen ağlıyorlar. Bu vatan hainlerini bulsunlar, kim olduğunu söylesinler. Devlet Denetleme Kurulu dosyası tekrar açılsın. Mecliste komisyon oluşturulsun, o zamanki İçişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı ifade versin. Başbağlar davası sadece 5 Temmuz günü değil. Biz de Başbağlar gündeme gelsin diye taşkınlık mı yapalım? Ağzımızı açmıyoruz diye mi bunu yapıyorlar? Başbağlar Türkiye'nin yetim davasıdır. Devlet sahip çıkıp, bununla ilgilenmek zorunda, sadece 5 Temmuz'da değil. Erzincan'da DGM'deki davayı bin 400 kilometre uzaklıktaki İzmir'e gönderdiler. Orada hâkimler ailemizdeki insanları adam yerine koymadılar. Ayağından ameliyat olduğu için terlik giyen adam mahkeme salonundan dışarı çıkarıldı. Köyümüzde şehitler var, cenazelerimizi kamyona yüklüyorlar, ölülerimize bile saygı duymadılar. Biz, Başbağlar davasını ömrümüz yettiği sürece ne unutacağız ne de unutturacağız." ifadelerini kullandı.

Katliamda eşi Şaban Türkücü'yü kaybeden Hatice Türkücü, faillerin bulunup cezalandırılmasını istedi.

"24 senedir acı çekiyoruz"

Eşinin ardından 5 çocuğunun yetim kaldığını belirten Türkücü, "Katliam olduğu zaman 29 yaşındaydım. Kızlarımdan biri çeşmeye su getirmeye gitmişti. Gelen kızım köyü anarşistlerin bastığını söyledi. Ne yapabileceğimi bilemedim. Eve çıktık, kapıyı kilitleyip içeri girdik. Kapımıza geldiler, çocuklarımın onlara 'Annem evde değil, dışarı gitti. Kapıyı üstümüze kapattı.' söylemelerini söyledim. Kapıdakilere söylediklerimi çocuklarım söylediler. Bunun üzerine dışarıdakiler, 'Kapıdan çekilin, kıracağız.' dediler. Kapıyı kırıp, içeri girdiler. Çocuklarımın her biri bir yerde ağlıyordu. Ayağımıza terliğimizi giymeye fırsat vermeden 'Toplantı var.' diyerek herkesi aldılar. Ardından evlerimizi yaktılar. Katliamın olduğu yere gittik, herkes yerde yatıyordu. Korkudan çocuklarımızı alıp nereye gittiğimizi bilmeden gittik. Bu derdi biz çektik, Allah kimsenin başına böyle bir şey vermesin. 5 küçük çocuğumla nereye gittiğimi bilemeden gittik. Köy köy ne yapacağımızı bilemedik. Şimdi de yetkililerden talebimiz, ne olur bizim hakkımızı arasınlar. 24 senedir acı çekiyoruz. 5 küçük çocuğumu ben büyüttüm. Şimdi devlet daha yeni ilgileniyor. Onlar bize çektirdi, devlet de onlara çektirsin." şeklinde konuştu.

Katliam yaşandığında 13 yaşında olan Mehmet Kaya, halen katliamın faillerinin yakalanması umudunu taşıdıklarını söyledi.

"İnsanları camiden çıkarıp kurşuna dizdiler"

Katliamda dedesini, amcasını, dayısını ve eniştesini kaybettiğini belirten Kaya, şu ifadeleri kullandı: "Bize göre Başbağlar hâlâ anlaşılmış değil, yani katiller bulunmuş değil. Biz hâlâ üzüntü ve keder içerisindeyiz. Şehitlerimizin kanı yerde kaldı. Davada da kimse hüküm giymedi, sanıklar serbest bırakıldı. Bu katliamı yapanların hedefi bence önce ümmet ve bizim topraklarımızdı. Ben bizzat olayı yaşadım. Biz köyün dışındaydık, yayladan geliyorduk, önümüzü kestiler. Benim yanımda Yahya abi vardı. Ona buraların kimin olduğunu sordular. Yahya abi de buranın önce Allah'ın sonra devletin olduğunu söyledi. Onlar sonra konuşacağız diye bizi köye getirdiler. Ardından camiden insanları çıkarıp kurşuna dizdiler. Sabaha kadar kurşun seslerini duydum. Sabah cesetlerin hepsini gördüm. Evlerdeki tüpler patladı. Okulu yaktılar, okuldaki alevler yola savruluyordu. Burada 'İmdat, imdat!' diye bağırdıklarını duydum ama çocuk olduğumdan dolayı bir şey yapamadım. Benim yanımda olan Yahya Özdemir'i kurşuna dizerek şehit ettiler. Adalet herkes için olmalı. Katillerin bulunması için bir beklentimiz var. Biz Müslüman olduğumuz için bunları yaşadık. En masum anımızda camide babalarımızı katlettiler. Allah'a yakın olduğumuz anda yakaladılar bizi. Yoksa böyle olmazdı sonuç."

Katliamda babasını kaybeden İbrahim Özdemir ise 6 yaşında babasız kaldığını ifade etti.

"Herkesi köy meydanında topladıktan sonra katliam oluyor"

Saldırı yapıldığı zaman kendsinin yaylada olduğunu dile getiren Özdemir, "Benim babam şehit olurken 24 yaşındaydı, ben 6 yaşındaydım. Biz yayladaydık, köyün 2 saat uzaklığındaydık. Babam ısrarla 'Ben köyüme gitmek istiyorum, bir gün sonra geleceğim, sizi alacağım.' diyordu. Yayladaki büyüklerimiz babama 'Yarın zaten gideceğiz.' dediler. Bunun üzerine babam 'Yok, biz gideceğiz.' diyerek, ısrarla buraya gelmek istiyordu. Kader çağırıyordu onları. Köyde toplantı yapacaklarını söyleyerek, herkesi köy meydanında topluyorlar. Ardından katliam oluyor. Biz yaylada köyden duman yükseldiğini gördük. Bizim yanımıza gelen 2 PKK'lı militan bizden su istedi. Biz onlara su verip, köyde ne olduğunu sorduk. Bizle dalga geçer gibi köyde bir evin yandığını söyleyip gittiler." dedi.

"Köye geldiğimde babamı tanıyamadım"

Köye geldiğinde babasını tanıyamadığını sözlerine ekleyen Özdemir, "Annem, babamın spor ayakkabısından tanıyabileceğimi söyledi. Babamın ayakkabılarını aradım, her biri bir yere düşmüştü. Babam çenesinden vurulmuştu, onu tanıyamadım. Katliamdan 11 saat sonra jandarma köye geldi. Feryatlar aklımdan gitmiyor. Herkes yayladan bir şey bilmeden geliyordu. O sıra herkes feryat ediyordu. Yaşadıklarımın hepsi gözümün önünde. Devletimden, Sayın Cumhurbaşkanından ve devlet büyüklerinden bunların suçlularını istiyoruz. Biz intikam istemiyoruz. Ben şahıs olarak söylemiyorum, şu anda mecliste kim varsa hepsinden adalet istiyoruz. Sivas'ın sorumlularını da bizim köydeki katliamın sorumlularını da bulsunlar." şeklinde konuştu. (M. Hüseyin Temel - İLKHA)