Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin  Katar'daki üssünü kaldırıp kaldırmama olasılığına ilişkin soru üzerine, "Yani  böyle bir şeyi Katar istemedikten sonra böyle bir şeyi biz yapmayız, asla  yapmayız." dedi.

Erdoğan, France 24 televizyon kanalına mülakat verdi.

"Bölgesel konulara müsaadenizle o zaman değinelim. Katar`la olan kriz  söz konusu olduğunda Suudi Arabistan karşısında siz Katar`ın yanında yer aldınız.  Tabii ki Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn de işin içerisindeydi. Mısır bir  liste hazırladı 13 taleplik bir liste. Bir çözüm hala mümkün müdür sizce, yoksa  bu gerilim daha da tırmanır mı sizce, bir askeri çatışmaya kadar sizce gider mi?"  sorusu üzerine Erdoğan, "Öncelikle bir gazeteci olarak, bir medya mensubu olarak  ben sizi de bir düşünceye davet ediyorum. Biz bu bölgenin ikinci bir kriz bölgesi  olmasını istemiyoruz. Suriye, Irak, zaten burada çok ciddi bir kriz var ve şimdi  de Körfez`de böyle bir krizin meydana gelmesini istemiyoruz." ifadesini kullandı.

Şu anda Suudi Arabistan'ın Körfez`in en güçlü ülkesi olduğuna işaret  eden Erdoğan, "Ve benim bütün açıklamalarımda, yani Suudi Arabistan Kralından  bizim isteğimiz; bu bölgenin büyüğü olarak hem yaşça, hem ekonomik olarak, yani  burada bir krizin çıkmasına müsaade etmemesidir, biz hep bunu istedik.  Bu 13  maddelik yaptırıma gelince, bu 13 maddelik yaptırımın bir devleti devlet olmaktan  çıkarma yaptırımıdır. Katar bir devlettir. Katar Devletini…" diye konuştu.

"Asla kabul edilemez"

"Yani 'kabul edilemez' diyorsunuz?" sorusu üzerine Erdoğan, şöyle  devam etti:

"Asla kabul edilemez. Yani burada öyle maddeler var ki bu maddeler  tamamıyla; ben seni devlet olarak tanımıyorum, dolayısıyla sen devlet olarak  bütün işlevlerinden vazgeçeceksin, bu demektir. Böyle bir şeyi kabul edemeyiz.  Kaldı ki, burada mesela Türkiye Katar`la savunma anlaşması yapmıştır 2014`te, bu  savunma anlaşmasında Katar`da bir üs kurma olayı var ve Katar`ın bu talebine biz  de evet dedik. Ve ben o yıl aynı talebi Suudi Arabistan`a yaptım ve Suudi  Arabistan`a da aynı şekilde 'isterseniz Suudi Arabistan`da da bir üs kurabiliriz'  dedim. Onlar bana o zaman, 'biz bunu bir değerlendirelim' dediler. Ve biz tabi bu  arada Katar`daki bu çalışmalarımıza devam ettik ve şu andaki üs çalışmaları  2014`te başlayan çalışmadır. Şimdi ne diyor? 'Türkiye`nin oradaki üssünü kaldıracaksın' diyor. Şimdi ben şunu söylüyorum…"

Erdoğan, "Peki, bunu yapmaya hazır olur musunuz acaba bir jest  olarak?" sorusuna, "Yani böyle bir şeyi Katar istemedikten sonra böyle bir şeyi  biz yapmayız, asla yapmayız." yanıtını verdi.

"Katar`la olan anlaşmamıza sadığız"

"Peki, böyle bir ihtimal olabileceğini Katar size iletti mi?" sorusu  üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şimdi böyle bir şeyi CENTCOM için niye  istemiyorlar? Şimdi orada Amerika`nın da üssü var, Fransa`nın da üssü var, onlar  için niye böyle bir şey istenmiyor da Türkiye için isteniyor? Türkiye olarak bir  defa biz Katar`la olan anlaşmamıza sadığız ve bunun sonuna kadar sahibiyiz." değerlendirmesinde bulundu.

"Peki, Katar sizden böyle bir talepte bulunursa bunu değerlendirir  misiniz bir jest olarak krizin çözülmesine yönelik olarak?" şeklindeki sorusuna  Erdoğan, "Yani Katar`ın bizden böyle bir ricası, böyle bir talebi olursa, biz  tabii ki istenmediğimiz yerde olmayız." karşılığını verdi.

"Peki, bölge liderleriyle, dünya liderleriyle yaptığınız görüşmelerden  sonra kısa süre içerisinde bir çözüm olabileceğine dair bir izlenim edindiniz  mi?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

"Yani şu anda Batı zaten Körfez`deki ülkelerin bu tavrına destek  vermiyor, biz de vermiyoruz, çünkü bu uygulamalar yanlış, böyle bir uygulama  olamaz, yani gıdaydı, ilaçtı, giyim-kuşamdı vesaire, bütün bu yaptırımlar  olabilecek şeyler değil. Ve Katar`ı adeta bir terör devleti olarak kabul etmek  asla mümkün değil. Çünkü Katar, ben 15 yıllık Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı  dönemimde Katar`ı hep teröre karşı mücadele veren bir ülke olarak tanıdım. Kimse  bize yalan-yanlış bazı şeyleri yutturmasın. Ve Katar`la münasebetleri gerek baba  Emirle, yani Sayın Hamad`la, gerekse Sayın Tamim`le olan münasebetlerimizde biz  hep müşterek olarak terörle mücadele ettik, asla teröre destek vermedik. Mesela  bu konuda Fransa da aynı şekilde Katar`ı tanıyor, yani Katar`ın teröre destek  verdiğini kabul etmiyor Fransa da, çünkü Fransa`yla da Katar`ın zaten  münasebetleri gayet iyi.  Biz biliyorsunuz bir telekonferans yaptık, üçlü görüşme  yaptık Sayın Macron, Tamim ve ben, üçlü görüşmede de bu konuları etraflıca ele  aldık, bunları konuştuk ve buralarda mutabıkız."

"Peki, iyimser misiniz bir çözüm olabileceğine dair kısa süre  içerisinde?" sorusunu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ben umutsuz değilim."  şeklinde cevapladı.

"Sayın Cumhurbaşkanı, birkaç gün içerisinde G-20 Zirvesi`ne,  Hamburg`daki zirveye, Almanya`daki zirveye katılacaksınız. Birtakım konuşmalar  tabii tartışmalar oldu, oraya gidişinizle ilgili olarak, Alman makamlarının  açıklamalarını hepimiz duyduk, dinledik. Almanya`da yaşayan Türklere hitap  etmenizi istemediklerini söylediler, bazı korumalarınızı istemediklerini  söylediler. Almanya gerçekten sizi ağırlayacakmış gibi bir intiba uyandırdı mı?"  sorusu üzerine Erdoğan, bu yaklaşım tarzlarını uluslararası siyasette özellikle  de özgürlükler noktasında ve gelişen, ilerleyen demokrasi noktasında çok çok  üzücü bulduğunu söyledi.

Erdoğan, "Zira Türkiye Cumhuriyeti`nin yüzde 52`yle halkı tarafından  seçilmiş bir Cumhurbaşkanının Almanya`daki Türk soydaşlarıyla bir araya gelmesini  engelleme, onlarla bir sohbette bulunmasını engellemek, ona fırsat vermemek,  Almanya`nın ne kadar özgürlükçü olduğunu göstermesi bakımından çok önemli." diye  konuştu.

Sadece onunla da kalmadıklarını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle  sürdürdü:

"Hele hele Almanya`da başbakanlık önünde açılan bir pankart var ve bu  açılan pankartın arkasında bir otomobil, eğer bu otomobili kazanmak istiyorsanız  bu diktatörleri öldürün. Kimdir o diktatörler? Erdoğan, Putin ve Suudi Arabistan  Kralı Selman. Bunlar orada sergilenirken Alman polisi de orada. Alman polisinin  gözleri önünde böyle bir suça teşvik, şiddete teşvik, bu yapılıyor ve buna Alman  makamları ne yazık ki ses çıkarmıyor."

Sunucunun "G-20`ye gitme kararınızı tekrar gözden geçirmeyi düşünür  müsünüz acaba bu saldırılar nedeniyle, yoksa tüm bunlara rağmen gidecek misiniz?"  sorusuna Erdoğan, "Bunlara rağmen ben tabii G-20`ye gideceğim, bu çok çok ayrı  bir konu, bunu da tabii G-20`de dile getireceğim, çünkü G-20 bunlar için var.  G-20, dünyanın ekonomide yüzde 80`ini temsil eden bir oluşum. Ve hele hele  gündeminde terörle mücadelenin de olduğu, mülteci sorunlarının olduğu, böyle bir  G-20 öncesinde bu tür kampanyaların Almanya`da yapılıyor olması, gerçekten  düşündürücüdür, üzücüdür." yanıtını verdi.

Türkiye`nin Almanya`da 3 milyon vatandaşı bulunduğuna, bunların  içerisinde yaklaşık 1,5 milyonunun çifte vatandaş olduğuna dikkati çeken Erdoğan,  "Böyle bir konumda. Ve burada Alman makamlarının çok daha dikkatli olması gerekir  diye düşünüyorum." dedi.

"Acaba Almanya`yı, Hollanda`yı Nazilere benzer davranışlar sergilemiş  olmakla, böyle bir açıklama yaptığınızdan pişman mısınız, belki biraz aşırıya  kaçtığınızı düşünüyor musunuz, bir hata olarak değerlendirir misiniz?" sorusunu  yanıtlarken Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bundan dolayı hiç pişman değilim, çünkü bu hareket Nazizm`de olan bir  harekettir, tamamen faşizmin bir tezahürüdür. Nitekim şu anda yapılan bu hareketi  faşizmin dışında neyle izah edebiliriz? Bu ancak faşist yapılarda olan bir  harekettir ve faşizandır. Ama böyle bir faşizan yapıya, uygulamaya Alman  makamlarının fırsat vermemesi lazım. Teröre nasıl fırsat vermiyorsak, faşist ve  Nazi kalıntısı bu tür gösterilere de Alman makamlarının fırsat vermemesi lazım.  Eğer buna benzer şeyler benim ülkemde oluyorsa, benim de buna fırsat vermemem  gerekir.

Burada faşizm nedir, Nazizm nedir, aslolan budur. Bu uygulamayı kimler  yapıyor, aslolan budur. Ha buna karşı yönetimler tedbir alıyor mu-almıyor mu;  aslolan budur, benim de söylediğim bu. Ben burada kalkıp da Alman yönetimini  faşist bir yönetim olarak nitelendirmiyorum ki, bu uygulamayı yapanları  eleştiriyorum, bunları gündeme getiriyorum. Bunlara karşı duranların bunları  engellemesi lazım."

"Önce Almanya bunu bir defa masaya yatırsın"

Gazetecinin, "Almanya`daki eleştiri veya genel itibarıyla Avrupa  içerisindeki eleştiriler, Avrupa Birliği`yle olan gerilimler, tüm bunları dikkate  aldığımızda, geçtiğimiz yılki darbe girişiminden bu yana yaklaşık 1 yıla ulaşan  bir süre oldu. O tarihten bu yana Batı Türkiye`de olan biteni aslında bir baskı olarak değerlendiriyor. Çünkü binlerce kişi görevlerinden alındı, binlerce kişi  soruşturuluyor, kovuşturuluyor, dolayısıyla Batıda çoğu kişinin gözünde bu  yapılan meşru değil, bir cadı avına dönüştüğü düşünülüyor. Ve bu nedenle de  Türkiye`nin Avrupa`dan yavaş yavaş, demokrasiden de hakeza yavaş yavaş  uzaklaştığı düşünülüyor." ifadeleri üzerine Erdoğan, önce bu konuda Avrupa'nın değerlendirmelerine dikkat etmesi gerektiğini belirtti.

Doğu Almanya`yla Batı Almanya birleştiği zaman devletin kurumlarında  çalışanlardan yaklaşık 500 bin insanın işlerinden olduğunu anımsatan Erdoğan,  "Önce Almanya bunu bir defa masaya yatırsın. Buna benzer mesela olağanüstü hal,  Fransa`da 10-15 kişi biliyorsunuz terör, böyle bir eylem gerçekleşti ve Fransa  olağanüstü hal ilan etti. Ama bizde devlete karşı bir darbe girişiminde bulunuldu. Bu darbe girişiminde kimse kalkıp da 250 vatandaşımızın öldürülmesini  gündeme getirmiyor. 2193 vatandaşımın yaralanmasını gündeme getirmiyor. Bunca  yerler yakıldı, yıkıldı, bombalandı, devletin kendi F16 uçaklarıyla,  helikopterleriyle, tanklarıyla, toplarıyla her yer vuruldu ve kimse bu darbe  girişimini gündeme getirmedi. Tam aksine Batı, darbeyi demokrasiye tercih etti.  Biz de tam aksine bu darbe girişiminde bulunanları…" diye konuştu.

"Gerçekten darbenin başarıya ulaşmasını isterler miydi sizce, bunu mu  istediler?" sorusuna Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu karşılığı verdi:

"Şimdi sessiz kalmak nedir? Bazıları bunu istiyor girişimi benim  halkımda şu anda gerçekleşmiştir, halkım buna böyle bakmıştır. Örneğin burada  kınama faaliyetinde bulunanlar bile, yani en erkeni 1 haftayı buldu. Biz isterdik  ki o gece kınama faaliyetinde bulunsunlar. Çünkü ne olduysa zaten 24 saat içinde  oldu. Eğer 24 saat içerisinde şahsım başta olmak üzere milletim sokaklara  dökülmeseydi ve milletimin sokaklara dökülmesiyle her şey 24 saat içerisinde  bitmiştir. Bu milletin bir darbe girişimini önlemesi, engellemesi hadisesidir. Bu  çok şanlı bir direniştir."

"Batı kılıf uyduruyor"

Gazetecinin, "Peki, daha sonrasında gelen baskılarla ilgili ne  söylemek gerekir, çünkü şöyle bir algı var: Sanki darbe girişimi aslında bir  bahane olarak kullanıldı. İşte bağımsız, bağımsız sesler, muhalefet üzerinde bir  baskı aracına dönüştü gibi bir eleştiri var Batıda." ifadelerini kullanması üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

"Yok, bakın şunları bir defa iyi bilelim: Batı kılıf uyduruyor, Batı  kılıf uydurmasın, Batı önce dürüst olsun. Böyle bir darbe girişimine kalkıp da  kendilerinde olduğu zaman bizde yargı var derken, bu tür teröristleri ülkesinde  saklayan, ülkesinde gezdiren, her türlü desteği onlara verdiren-veren, Batı kılıf  uydurmasın. Örneğin, Almanya`ya ben 4500 dosya verdim ve 4500 dosyadan hala bir  netice yok. Ve şu anda Almanya ki Alman makamlarının bir kısmı Almanya`ya gelen  bu tür teröristlerle ilgili çok ilginç açıklamalar yapıyorlar ve burada bizim  haklılığımızı da teyit ediyorlar. Bunlar her an, her fırsatta benim gündeme  getireceğim konular olacaktır, çünkü dünyanın bunları bilmesi lazım. Kabul ederler veya etmezler, biz doğruyu her fırsatta, her bulduğumuz yani objektif  olayları değerlendirenlere anlatacağız. G-20 de bunlardan bir tanesi olacak."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı  Kemal Kılıçdaroğlu'nun, partisinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun  tutuklanmasına tepki için başlattığı yürüyüşe ilişkin, "Bu bir adalet yürüyüşü  değil, bu bir gaflet yürüyüşüdür ve darbe girişiminde bulundukları gece 15 Temmuz`da şu anda sözde adalet yürüyüşü yaptığını söyleyen zat o gece millet  yürürken o havalimanından kaçmıştır." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecinin, "Bir adalet yürüyüşü olarak  isimlendirilen bir hareket var malumunuz. Ana muhalefet lideri Cumhuriyet Halk  Partisi`nin Başkanının Ankara`dan İstanbul`a başlatmış olduğu bir yürüyüş var.  Bir milletvekilinin casuslukla suçlanmasından sonra başlatılan bir yürüyüş.  Hükümet yetkileri de bu yürüyüşle ilgili eleştirilerde ve açıklamalarda  bulundular. Öncelikle bu yürüyüşün sonuna kadar varmasına izin verecek misiniz?  Bir de bu sizce barışçıl bir gösteri şekli değil midir, teröristlerle bir saf  tutmaktansa barışçıl bir form değil midir?" sorusu üzerine, şunları söyledi:

"Bakın bir defa şunu çok açık net söyleyeyim; Bu bir adalet yürüyüşü  değil, bu bir gaflet yürüyüşüdür ve darbe girişiminde bulundukları gece 15  Temmuz`da şu anda sözde adalet yürüyüşü yaptığını söyleyen zat o gece millet  yürürken o havalimanından kaçmıştır ve havalimanından kaçarak hemen o çevrede  yakındaki Bakırköy de onların Belediyesidir, o Belediyeye gidip Belediye  Başkanının evine sığınmıştır. Bunların adalet arayışı diye bir şey yok. Ve  yargıya kalkıp da şu anda bu kadar hakaretler yapan bu kişi, bir defa ajan  provokatör durumunda olan bir kişiyi savunuyor. Nedir o? İstihbarat teşkilatları  bir defa her zaman güvence altındadır, koruma altındadır. Eğer bu koruma altında  olan Milli İstihbarat Teşkilatının siz kalkar da önünü keserseniz, İstihbarat  Teşkilatı çalışamaz ve İstihbarat Teşkilatının yapmış olduğu bir eylemde işte  FETÖ terör örgütüyle bu zat ne yazık ki iş birliği tutmuştur. Oradaki elde edilen  ki bunları bir savcı gelip açamaz, böyle bir açma eylemi içine girmiştir, orada  bir yanlış yapmıştır ve bu şu anda mahkum edilen kişi ise bu bilgileri almış bir  gazeteciye ki Can Dündar denilen kişidir o. O da 5 yıl 10 aya mahkum olmuştur. 5  yıl 10 aya mahkum olan bu kişi tutuksuz yargılanması devam edecek diye kalkmış  Türkiye`den kaçmıştır. Nereye kaçmıştır? Almanya`ya."

"Peki, Almanya`da bu tutuksuz yargılanması devam edecek olan kişi  kimler tarafından koruma altına alınmıştır?" sorusunu soran Cumhurbaşkanı  Erdoğan, şöyle devam etti:

"Başta o dönemin Cumhurbaşkanı tarafından koruma altına alınmıştır.  Bir defa, Türk İstihbaratını karalamaya kimsenin hakkı yoktur ve Türk İstihbaratı  elinden geleni yapmıştır ve Türk İstihbaratına gölge düşürme gayreti içinde  olanlar da yargının onlar hakkında vermiş olduğu karara herkes saygı duymak  zorundadır, kim olursa olsun."

"Bizim güvencemiz altında yürüyorlar"

Gazetecinin "Anladım bu söylediklerinizi. Peki, bu yürüyüşün devam  etmesine izin verecek misiniz? Tabi ki onlara katılmadığınızı, aynı görüşte  olmadığınızı anlıyorum, ama devam etmesine izin verecek misiniz barışçıl şekilde  ilerlediği takdirde?" sorusuna karşılık da Erdoğan, "Zaten şu ana kadar kimin  güvencesi altında bunlar yürüyor? Bizim güvencemiz altında yürüyorlar." dedi.

En ufak bir şey olmasına şu ana kadar fırsat vermediklerini belirten  Erdoğan, şunları söyledi:

"Herhangi bir olumsuzluk yapmamaları halinde ki şu anda tabi bir defa  kamu düzenini bozuyorlar ve bundan dolayı da vatandaş çok şikayetçi. Niye?  Trafiği bir defa aksatıyorlar ve zaman zaman bazı yerlerde bakıyorsunuz 2 saat, 3  saat, 4 saat trafik aksıyor ve vatandaş bu yaz sıcağında bunlara karşı tabi tepki  gösteriyor. Ama buna rağmen biz bunları koruma altında diyoruz ki 'bak kamu  düzenini aksatmadan bunu yapın.' ve bu konuyla ilgili İçişleri Bakanlığımız  gerekli olan desteği filan veriyor.

Nitekim şu anda kendileri en son Maltepe`de bir mitingle bunu  noktalayacaklarını söylüyorlar. Program bu şekilde biter, orada bunu noktalayacak  olurlarsa herhangi bir şey zaten söz konusu değildir. Biz de devlet olarak bu  konuda verilen sözü yerine getiririz ama en ufak bir hukuksuzluk olması halinde  de gerekli müdahale yapılır."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Amerika'nın iş  birliği yapmış olduğu terör örgütleri her an bizim için bir tehdittir. Bu  PYD'dir, YPG'dir ve ben bunu Sayın Trump'a da anlattım." dedi.

Programda gazeteci, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, "Birtakım söylentiler  var; Türkiye'nin tekrar Suriye'nin kuzeyine asker gönderebileceğini dair. Biz  tabii biliyoruz ki o bölgede ABD, Suriyeli Kürt güçleri, kuvvetleri destekliyor  ki Türkiye'nin de iddiası bu grupların PKK ile ilintili olduğu şeklinde ama  biliyorsunuz Rakka'ya yapılan saldırı anlamında önemli bir rol oynuyor bu güçler  ki DEAŞ'ın sözde başkenti Suriye içerisinde malumunuz. Türkiye gerçekten bir  müdahalede bulunmaya hazır mı terör örgütü olarak değerlendirdiği için?" sorusunu  yöneltti.

Bunun üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şimdi şunu bir defa kabul etmeniz lazım; Amerika'nın iş birliği  yapmış olduğu terör örgütleri her an bizim için bir tehdittir. Bu PYD'dir,  YPG'dir ve ben bunu Sayın Trump'a da anlattım. Bu iki örgüt, birisi PKK'nın  siyasi ayağıdır, bir diğeri ise terörist ayağıdır ama bunların ikisi de terör  örgütüdür ve bunların PKK ile bir arada olduğunu biz belgelerle, her şeyle  anlattık fakat Amerikalı dostlarımıza bunu anlatamadık çünkü Rakka'ya olan  müdahaleyi biz sizlerle beraber yapabiliriz."

Daha sonra gazeteci, "Ağır silahlar da temin ediyorlar onlara  biliyorsunuz. Sizi pek de dikkate almadıklarını orada görüyoruz çünkü tam tersini  yapıyorlar." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'nin bu terör örgütlerine her şeyi temin  ettiğini anlattı.

ABD'nin söz konusu örgütlere desteğinin sürdüğünü hatırlatan Erdoğan,  "Tabii şu anda Amerika'nın biliyorsunuz Kuzey Suriye'de 7 tane bir defa hava üssü  var, 17 tane üs var. Şimdi bütün buralarda ağır silahlar, hafif silahlar  buralarda bulunduruluyor. Kime veriyorlar bunları? PYD'ye. Peki, bize ne  söylüyorlar? 'Biz bu silahları daha sonra geri alacağız' diyorlar. Şimdi kimse  kimseyi aldatmasın." değerlendirmesini yaptı.

"DEAŞ'a en büyük zayiatı verdiren biziz"

Gazetecinin, "Pek inanmıyorsunuz herhalde siz onlara bu konuda."  demesinin ardından Erdoğan, şöyle konuştu:

"Hayır, buna inanmak mümkün değil ki. Şu anda bu silahlar PYD'ye  verilmiştir ve onlarda kalacaktır, bunlara inanmak mümkün değil. Bir zaman Sayın  Obama döneminde de verdikleri silahların bir kısmı DEAŞ'a gitti. Şu anda DEAŞ'ın  elinde Amerika'nın silahları var; bunları biz gördük, yaşıyoruz.  Rakka'ya biz  beraber bu mücadeleyi yapabilirdik. Niye bizimle beraber yapmadı? Eğer samimiyse  bunu beraber orada yapardık. Bölgede şu anda DEAŞ'a en büyük zayiatı verdiren  biziz. Şu ana kadar verdirdik, bundan sonra da verdireceğiz, mücadelemiz bizim  DEAŞ'la bitmiş değil. Şu anda içeride de DEAŞ'lılar var, dışarıda da var, hepsine  karşı bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Tabii bizim şimdi Rusya'yla da çatışmasızlık  bölgesi var, şimdi bu çatışmasızlıklar bölgesinde de ortak bir çalışma  içerisindeyiz; İdlib'de, tabii Halep'te de aynı zamanda."

"Peki, gerçekleşecek mi sizce?" sorusunun ardından Cumhurbaşkanı  Erdoğan, şu anda bu çalışmayı Türkiye, Rusya ve İran'ın birlikte yaptığını  anımsattı.

Astana çalışmasının bunun aslında bir gerekçesi ve ilk adımı olduğuna  dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:

"Astana'dan Cenevre'ye gidiş yine aynı şekildedir ve bununla ilgili  olarak geçen hafta içerisinde Sayın Putin'le bir telefon görüşmem oldu. Daha  sonra Mili Savunma Bakanı'nı bana gönderdi, onunla ikili bir dar kapsamlı  çalışmayı yine yaptık ve haritalar üzerinde çalışmalarımızı yaptık. G-20'de de  Sayın Putin'le orada yine bu çalışmamızı, bu görüşmemizi yaparak ne gibi adımlar  atmamız gerektiğini arkadaşlarımızın çalışmaları neticesinde bunu da bir yere  bağlayacağız."

"Bizim askerimiz orada her türlü operasyona hazırdır"

Erdoğan, gazetecinin, "O zaman iyimser olduğunuzu söyleyebiliriz bu  çatışmasızlık bölgesinin tesis edilmesiyle ilgili olarak ama şu sorumu aslında  cevaplamadınız siz; asker göndermeye hazır mısınız, terör örgütü olarak  nitelendirdiğiniz ve Amerika'nın askeri anlamda desteklediği bu gruplara karşı  asker göndermeye hazır mısınız?" sorusuna, "Şu anda bizim özellikle herhangi bir  tehdit bize karşı olması halinde tabii ki bizim askerimiz, Özgür Suriye Ordusu  ile beraber orada her türlü operasyona hazırdır." karşılığını verdi.

Gazetecinin, "Az önce de tarif etmiş olduğunuz üzere Rusya ile  yaptığınız bir çalışma var, yine İran ile yapmış olduğunuz çalışmalar var; Beşşar  Esed'in tabii müttefikleri aslında. Bir yandan da yeni Fransa Cumhurbaşkanı  Emmanuel Macron şöyle demeye başladı; 'Esed'in oradan ayrılmasını bir öncelik  haline getirmemeliyiz' demeye başladılar. Siz de katılır mısınız?" sorusuyla  bağlantılı olarak Erdoğan, "Bunu doğru bulmam, bu yanlış bir yaklaşım."  değerlendirmesini aktardı.

"Irak'ın kuzeyindeki referanduma sıcak bakmıyoruz"

Programda son olarak gazeteci, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY)  25 Eylül'de yapmayı planladığı "bağımsızlık referandumu" ile ilgili sorusunu  yöneltti.

Gazeteci, bir süre önce mülakat yaptığı IKBY Başkanı Mesut  Barzani'nin, "Türkiye referanduma değil, referandumun zamanlamasına karşı  çıkıyor." dediğini hatırlatması üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadeleri  kullandı:

"Bir defa ben Erbil'de yapılacak olan bu referandumu doğru bulmuyorum  ve bu konuyla ilgili olarak da biz Kuzey Irak yerel yönetimine bu düşüncemizi  bildirdik çünkü yarın Kuzey Irak yerel yönetimi bundan çok pişman olacaktır. Zira  Barzani ve Kuzey Irak yerel yönetimi henüz bir defa buna hazır olmadığı gibi, bu  Irak'ın toprak bütünlüğüne de aykırı bir adımdır. Bizim bütün derdimiz ne?   Irak'ın toprak bütünlüğünü sağlamaktır ama siz böyle bir adım attığınız zaman, ha  ben 'Artık parçalamaya başladık veya başladım', bu, bu demektir. Bunu diğerleri  takip edecektir, bu bakımdan biz buna sıcak bakmıyoruz."