Her şeye rastlamak mümkün. Tartışmalar daha çok mecliste grubu bulunan üç partide bir de BDP’de yoğunlaşıyor. Biz de geminin rotasını seçim tartışmalarına çeviriyoruz ve bu hafta sadece partiler ve adaylarından söz ediyoruz.


Ak Parti:

Aday belirlerken Meclis grubunun yarısını dışarıda bıraktı. Erdoğan “milletvekili olmadan da hizmete devam” diyor; ama herkes biliyor ki malum zevatın isimlerinin üzerinin çizilmesi daha önce alınmış bir nottan dolayıdır. Evet, Başbakan iyi not alıyor ve notlarını zamanı gelince kullanıyor. 2007 seçimlerinde Mart tezkeresine hayır diyenlerin üzerini çizmişti mesela. Şimdi de aday olamayanlar arşivlerine baksınlar.

Bir yerlerde Başbakanın tepkisini çekecek bir konuşma ya da harekette bulunmuşlardır. Bu aynı zamanda yeni seçilecek olanlara da nasıl davranacakları konusunda ipucu veriyor. Erdoğan’ı zor durumda bırakan yanar. Yani dememiz o ki Ak Parti’de her şey Tayyip Beyin iki dudağı arasından çıkana göre şekilleniyor. Yeni isimler deniyor olması bazı tıkanıklıkları aşma çabası olarak da değerlendirilebilir. Kürt sorunu ve sahiller gibi. Ama Kürt sorunundan söz edenleri bir daha aday yapmıyor. Acaba şimdiye kadar ki politikalarda yanlış yönlendirildiğini mi düşündü Erdoğan? Çok etkili olduğu iddia edilen İhsan Arslan’ın üzerinin çizilmesi nasıl yorumlanabilir başka? Sahillere bulduğu çözüm de pek akla yatkın değil. Sahillerin laik elitleri asıl olarak CHP dururken ne diye kopya adaylara oy versin?


Bir de Ş. Tayyar meselesi var. O da seçilecek yerden aday yapılmış. Erdoğan için ne getirir bilmem; ama çok şey götüreceği kesin. Ş. Tayyar’ın hangi derin kontenjandan aday yapıldığı konusu, üzerinde durulmayı hak ediyor. Bazı isimlerle daha çok uğraşacağımız için şimdilik burada bırakalım.


Zafer Üskül’ün aday yapılmaması olumlu. Çocuklarını başörtüsüyle okula gönderenlerin çocuklarının devlet tarafından ellerinden alınabileceğini söylemişti. Eğer Tayyip Erdoğan, bunu not edip gereğini yapmışsa iyi bir şey yapmış.
Bazı eski yönetici ve bakanların aday yapılmaması da eski Milli Görüşçülerin tasfiyesi olarak yorumlandı. Bu da eksik bir değerlendirme. Çünkü bazılarının üzeri çizilirken bazıları aday yapılmış.


CHP:

“Benim adım Kemal, ben yaparım” dedi biz inanmadık. Partiyi gençleştireceğini söylemişti ya işte ondan dolayı bütün eskileri attı Kılıçdaroğlu. Önder Sav, Kemal Anadol, Mustafa Özyürek, Hakkı Süha Okay, Nurettin Sözen… Numunelik olarak Baykal’a karışmamasının da herhalde bir hikmeti vardır. Oktay Ekşi’den mi söz ettiniz? Gözden kaçmıştır efendim.
Bu arada Ergenekon sanıklarını Meclise taşıma rolünü de üstlendi Kılıçdaroğlu. Herkes bu konuyu tartışıyor. Ergenekoncular Meclise girerse ne olur?


Hepsi girmez, o yüzden meseleyi bu kadar büyütmenin âlemi yok. Mesela Mehmet Haberal. Yerinden ayrılması hayati riskleri beraberinde getirecek derecede hasta değil miydi? Haberal seçilse bile nasıl katılacak meclis toplantılarına. Hatta şimdiden meclis bürokratlarının hastanede uydu bağlantısıyla yemin ettirme konusunda çalışmalar yapması lazım. Ya da milletvekili seçilme gibi büyük bir sevincin ardından organizmanın kendini yenilemesi ve sapasağlam bir Mehmet Haberal ile karşılaşmamız da mümkündür.


Ergenekoncuları aday yaparken Ergenekoncuların partideki en önemli adamı olduğu iddia edilen Şahin Mengü’yü listeye almadı Kılıçdaroğlu. Demek ki burada da dengeler gözetilmiş.


Bir de intikam olarak algılanan tercihler var. Onur Öymen’in Dersim çıkışı Kılıçdaroğlu’nu zor durumda bırakmıştı. Onu aday yapmadı. Berhan Şimşek’in ise durumu belliydi aslında. Bu arada Mustafa Balbay’ın aday yapılıp Tuncay Özkan’ın yapılmaması da ilginç. Hatırlarsanız Süheyl Batum, Özkan ve Balbay’ı aday yapacaklarını söylemiş, Gürsel Tekin ise “Gündemimizde yok” demişti. Kılıçdaroğlu da herhalde dengeleri gözetme adına ikisinden birini aday yaptı.


MHP:

Devlet Bahçeli, ne kadar itiraz etse de bu parti baraj sorunu yaşıyor. Pkk saldırıları başlasa bu sorun ortadan kalkacak; ama Öcalan’ın deyimiyle “Devletin önemli adamları ciddi bir şekilde” kendisiyle görüşüyorlar. Pkk de ateşkesi Hazirana kadar uzattı. MHP malzemesiz kaldı. Şimdi hükümeti ne ile vuracak?


Ekonomiden söz etse Başbakan 2001 krizini hatırlatacak. Özgürlüklerden söz etse Merve Kavakçı’yı hatırlatacaklar. Milliyetçilik dese önüne Başbakanın “Tek”lerle başlayan keskin duruşunu çıkaracaklar.


O da “kahraman ordumuza yapılan haksızlıklar” üzerinden gitmeyi düşünüyor. Engin Alan’ı aday yaptı ki kendisi Balyoz davası tutuklusu. Türkeş’in diğer oğlunu Ak Partiye kaptırmanın sıkıntısını da yaşayacak Devlet Bahçeli.


BDP:

Yeniliklerle seçime katılan bir parti de BDP. Eskilerden 8 kişiyi aday yapmadı. Yeni adayları ise ilginç tipler. Aslında BDP seçimlere katılmıyor; ama belirlediği bağımsız adaylara halktan oy istiyor. KCK davasından yargılananlardan bazılarını aday yaptı ki bu beklenen bir şeydi. Neticede seçilseler cezaevinden çıkacaklar. Bunlardan en belirgin isim Hatip Dicle. Leyla Zana’ya tekrar adaylık verilmesi “Özeleştirisinin kabul edilmesi” olarak yorumlanabilir. Biliyorsunuz İmralı talimatı ile konuşması yasaklanmıştı Zana’nın. Şerafettin Elçi büyük ihtimalle Mesut Barzani’nin kontenjanından Meclise girecek. Bu vesileyle Irak Kürdistan’ı ile bozulan ilişkileri tamir etmeyi düşünüyor olabilir Pkk. Bu arada Elçi’nin Pkk-Ergenekon bağlantısı ile ilgili sözleri nasıl yutulacak, onu da merak ediyorum.

Altan Tan “İslamcı” kontenjanından aday yapılmış. Daha düne kadar Abant Platformu üyesi olan bu zatın geçmişinde Keçiören Belediyesinde Melih Gökçek’in yardımcılığını yaptığı, Milli Mücadelecilerle olduğu, eski MİT’çi Mahir Kaynak’la beraber oluşumlara girdiği, Milli Görüş partilerinde çalıştığı, Aydın Menderes’in partisinde görev aldığı unutulmamalı. Bu arada bir tartışma programında Metiner’e söyledikleri ilginçti. Tan’a göre Metiner’in MİT’teki dosyasında onun Pkk’nin parasını çaldığı yazıyordu. Tabi kimse Tan’a sormuyor, “MİT’teki dosyayı nereden biliyorsun?” diye.


Bir de Ertuğrul Kürkçü ve Levent Tüzel var tabii. Türk solunun iki önemli ismi de bu kez BDP listesinden aday. Ertuğrul Kürkçü Dev Genç’in eski başkanlarından ve Ortodoks bir Marksist. Levent Tüzel de Emek Partisi’nin genel başkanı. Emek Partisinin Arnavutluk’taki Enver Hoca’nın Emek Partisinden mülhem olduğu biliniyor. Yani o da Batı tipi Sosyalizmi bir sapma olarak gören Marksistlerden biri.
 

Hüseyin Kaya / Doğurhaber