ANKARA (AA) - Kalp ritim bozukluğu ve kalp krizi ile beyin arasındaki ilişki üzerine yürütülen araştırmalar, eş, evlat gibi çok sevilen bir kişinin kaybedilmesinin, ayrılık, boşanma gibi ruhsal stres kaynaklarının, kalpte ilerleyen dönemde ortaya çıkabilecek kalıcı hasara yol açtığını ve kalp krizi riskini artırdığını ortaya koydu.
“HASTALIK 'KIRIK KALP SENDROMU' OLARAK ADLANDIRILDI”
İlk olarak Japon bilim insanlarınca, travmatik durumlar ile kalp hastalığı arasındaki ilişkiye yönelik yapılan çalışmalar sonucunda "Takotsubo" olarak isimlendirilen ve bir süre sonra "kırık kalp (broken heart) sendromu" olarak adlandırılan araştırmalar, daha sonra İngiliz bilim insanlarınca da genişletilerek incelendi. Kalp kırıklığının kalpte kalıcı hasara yol açtığının ortaya konmasının ardından son olarak da Danimarkalı bilim insanlarınca yapılan araştırmalar, kişinin çok sevdiği birini kaybetmesinin kalp krizi riskini artırdığını gösterdi. Hastalığın genellikle kadınlarda şiddetli ruhsal stres sonrasında ortaya çıktığının belirlendiğini aktaran Erdem Diker, şunları kaydetti: "Genellikle çok yakın bir aile bireyinin ani ölümü, ayrılık veya boşanma sonrasında bazı kişilerde kalbin bir anda sersemlediği gösterildi. Bu sersemleme, göğüs ağrısı ile beraber kalp kasının bir kısmının çalışmayı bırakması anlamına geliyordu. Kalp krizine benzeyen bu durum, dramatik bir şekilde hastaların hastaneye başvurmasına neden olan bir tablo oluşturuyordu. Hatta sonraları bu hastalık 'kırık kalp sendromu' olarak adlandırıldı. Oldukça korkutucu bu tablonun iyi tarafı ise bir süre sonra hastaların iyileşmesiydi."
“YILLAR BOYU SÜREBİLECEK İZLER BIRAKABİLİYOR”
Son günlerde bir grup İngiliz araştırmacının yaptıkları çalışma sonuçlarını açıklamasıyla kalp ve beyin arasındaki ilişkinin tekrar gündeme geldiğini ifade eden Diker, şöyle konuştu: "Araştırmalar, daha önce tamamen iyileştiği düşünülen bu hastalığın tahmin edildiği gibi iyi huylu olmadığını, hastaların bir kısmının kalbinde kalıcı hasar bıraktığını gösterdi. Bu hasar, hastaların ilerleyen yıllarda hayatlarını kaybedebileceğini gösteriyordu. Sonuçta, büyük bir üzüntünün, kalbe vurduğu ilk darbeden sonra da yıllar boyu sürebilecek izler bırakabildiği belirlendi.”