Şubat ayı, yani şehadet ayı. Daha yıldönümünde Kerbela’nın acısı dinmeden şimdi de şehadet ayının hüznü kapladı yüreklerimizi. Ey şehit! Kerbela ile şehadet ayı arasında bir köprü kurmuştur zemheri soğukluğuna düşen sımsıcak kanın. Bembeyaz karlara kıpkırmızı kanınla yazdığın ‘minezzilleh’. Bu ne büyük bir mühür, bu ne kutlu bir imza. Kerbela’nın Gülü’ne bülbülün sunduğu Hüseyni bir nağmeydi şehadetin. Peygamber torununa; yolun yolumuzdur, diyordun ey şehit. Bu ne güzel bir ölüm, bu ne büyük şahitlik. Zemherinin kışına bahar tohumları ekmekti kanınla toprağı sulayışın. Biz anlayamadık bunu. Fakat yıllar geçip de fışkıran kardelenleri, yetişen laleleri ve tomurcuk Hüseyni gülleri gördükçe anladık seni. Anladık ki ey keko ne bereketli kanın, ne kutlu bir yolun varmış. Canını adayışından belli bu davaya sadakatin. Zemheriyi ısıtan kanının sıcaklığında saklı şehadete meftun oluşun. Kanının kızıllığında gizli aşka vurgun oluşun. Kerbela yolunda, aşk mektebinin son dersini vermeye giderken o özgürlük, o şehadet öğretmeni şöyle diyordu: “Aşk yolunun sonuna kadar gidilir.” Fatıma’nın Gülü, aşk yolunda menziline varmıştı. Sen de bu büyük öğretmenin rehberliğinde aşk yolunu yüzünün akıyla tamamladın ey şehit. Bu ne güzel bir yol, bu ne güzel bir son. Evet, güzel ölme sanatını Kerbela’nın bağrına gergef gergef işlemişti o güzel öğretmen. Ve sen ey can! Fatih’in diyarında, zemheri soğukta, bembeyaz karlara, al kanınla işliyordun o güzel sanatı. Şimdi binlerce taleben bu sanatı icraya meftun. Bak bir yiğit öncülük etmekte adı Ubeydullah olan. Ve nice Hüseyinler, nice Selahaddinler var bu davayı omuzlayan, davayı canından aziz bilip.
Kerbela’da kılıç yaraları, ok darbeleri; Zemherinin Kerbela’sında ise kurşunlar nasipmiş civanmert yiğitlere. Bir taraftan kızıyorum ‘kahpe kurşun’ diyorum. Bir de diyorum ki: Ey deli fişek! Sen ne şanslıymışsın ki böyle yiğitlerin pak şehadet kanlarıyla şereflenmişsin. Diyeceksin ki: Peki beni sıkan zalime yok mu bir çift kelamın. Ey deli fişek! İki kelimeyle bile olsa ben, zalimden bahsedip onu şereflendirmem asla. Onlar zaten leş kargalarının lanet nağmeleri eşliğinde tarih çöplüğündeki yerlerini almışlar çoktan. Sen bırak bilumum zalimi, haini, münafığı sen, şereflendiğin o azizlerin şehadetlerinin güzelliğinden ve tadından haber ver. Ver ki onlardan ayrı kalmanın acısı daha fazla yakmasın bizi. Ama ayrılığın öyle zor, öyle acı ki keko. Sol yanım sızlıyor, sağ yanım bende değil. Zemherinin on yedisinde, zemheri soğukluğunda otuz üç kurşun yemiş gibiyim. On iki ayrılık kılıcı parçalamış sol yanımı. Firakınla yüreğim işte bu haldedir keko. Bil ki tüm yarenlerin sensiz, sensiz bu halde keko.
HAFTANIN YAZISI
Maşallah Oruç / Bursa – Yaş: 23