AA - Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Meclis FETÖ'nün 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonunun kendisine yönelttiği 10 soruya, 8 sayfada yazılı olarak yanıt verdi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın, FETÖ'nün Darbe Girişimini Araştırma Komisyonunun sorularına verdiği yanıtlar basınla paylaşıldı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar, FETÖ'nün darbe girişimiyle ilgili şu ifadeleri kullandı:
"Gerekli tedbirlerin tereddütsüz alınması ve icra edilmesi sağlanmıştır. Kanaatimce alınan bu tedbirlerden dolayıdır ki hainler paniğe kapılarak, yapmayı planladıkları işi öne almak suretiyle erkenden ifşa olmuşlar ve böylelikle darbe girişiminin akamete uğramasındaki önemli bir faktör gerçekleşmiştir."
Komisyonun kendisine yönelttiği sorular için gerekli cevapların, savcılık ifadesinde yer aldığına işaret eden Orgeneral Akar, bu soruları bir kez daha cevapladığını belirtti.
Akar, soruları yanıtlamadan önce talihsiz gecede şehit olan sivil, polis, asker tüm vatandaşlara Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı, gazilere acil şifa diledi.
Orgeneral Akar, ilk olarak "15 Temmuz'da MİT'ten gelen istihbaratta, MİT'e yönelik bir operasyondan söz edildiği, bunun mahiyeti üzerine MiT Müsteşarı ile görüşme yaptığınız ifade edilmektedir. Kamuoyuna intikal eden bu bilgilerden hareketle nasıl bir kanaate ulaştınız ve hangi önlemleri aldınız?" sorusunu yanıtladı.
Orgeneral Akar, 15 Temmuz'da öğleden sonra makam odasında çalışırken, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler 'in yanına gelerek, "MİT Müsteşarı'nın telefonla kendisini aradığını, bir binbaşının müsteşarlığa gittiğini ve bir takım bilgiler verdiğini, önemine binaen konunun teferruatını anlatması için Müsteşar Yardımcısını Genelkurmay Karargahına göndermek istediklerini, daha sonra, MİT Müsteşar Yardımcısının Genelkurmay 2. Başkanı'nın makamına geldiğini, MİT Müsteşar Yardımcısının kendilerine bilgi vermek için müracaat eden Kara Pilot Binbaşı'nın 'O gece bir faaliyet olacağını ve MİT Müsteşarı'nın alınacağını' bildirdiğini söylediğini ve ardından MİT Müsteşar Yardımcısının Genelkurmay Karargahından ayrıldığını" söylediğini aktardı.
"Üslerine dönmesi, yeni kalkışlara da izin verilmemesi direktifi"
Konunun ehemmiyetine binaen, derhal telefonla MİT Müsteşarı'nı arayarak Genelkurmay Karargahına davet ettiğini belirten Orgeneral Akar, cevabında şunları ifade etti:
"Ben, YAŞ çalışması için Genelkurmay Karargahında bulunan Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay 2. Başkanı ile görüşürken Sayın MİT Müsteşarı, Genelkurmay Karargahına geldiler. MİT Müsteşarı, olayı tekrar anlattı ve bir Kara Pilot Binbaşının MİT Müsteşarlığı'na gelerek 'Beni dün izinden çağırdılar. Bugün sabah birliğime katıldım. Önce Tabur Komutanımla görüştüm. Sonra Tabur Komutanımla birlikte bir Albayın yanına gittik. Albay, 'Bu gece bir uçuşumuz olacak ve sonunda da Hakan Fidan'ı alacağız' dediğini ve ilaveten ihbarcının MİT tarafından tanınmadığını, dolayısıyla bilginin teyit edilemediğini bu nedenle Genelkurmay 2. Başkanını haberdar ettiklerini söyledi. Konuşmalar sonrasında ihbar edilen olayın daha büyük bir planın parçası olabileceği mütalaa edildi.
Öncelikle saat 18.30 'da Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezine (SKKHM) Ankara hava sahası ile birlikte tedbiren tüm Türkiye hava sahasında bulunan askeri helikopter ve uçakları da kapsayacak şekilde 'havada bulunan askeri uçak ve helikopterlerin üslerine dönmesi, yeni kalkışlara da izin verilmemesi' direktifini verdim. Daha sonra emrimin 19.06'da Hava Kuvvetleri Komutanı ile Hava Kuvvetleri Komutanlığına ve başta helikopterlerin bulunduğu Kara Havacılık Komutanlığı olmak üzere diğer ilgili adreslere ulaştığını öğrendim. (Kara Kuvvetleri Harekat Merkezi, Kara Havacılık Komutanlığı Harekat Merkezi, Deniz Kuvvetleri Harekat Merkezi, Hava Kuvvetleri Harekat Merkezi, Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Merkezi, Özel Kuvvetler Komutanlığı Harekat Merkezi, Başbakanlık Koordinasyon Merkezi, Devlet Bilgi Koordinasyon Merkezi). "
"Hainler paniğe kapılarak..."
Orgeneral Akar, bu sırada MİT Müsteşarı'nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı bilgilendirmek istediğini söylediğini, Cumhurbaşkanı Koruma Müdürü ile bir telefon görüşmesi yaptığını aktardı.
Akar, MİT'ten gelen bilginin teyidi, netleştirilmesi bakımından ve uçuş faaliyetinin somutlaşması ihtimaline binaen, bu hususun açıklığa kavuşturulması için Genelkurmay Karargahında bulunan Kara Kuvvetleri Komutanına derhal; Kurmay Başkanı İhsan Uyar ile gerekiyorsa olay yerinde tutuklama veya gözaltı yapılması için Adli Müşavir ve Merkez Komutanlığından personel de alarak Kara Havacılık Komutanlığına gitmesini, şüphe uyandırmadan başka bir gerekçe göstererek hangarlarda uçakların ve helikopterlerin durumuna bakmasını, gelen istihbaratın doğruluğunu tetkik etmesini ve gerekli gördüğü her tedbiri almasını emrettiğini belirtti.
Kara Kuvvetleri Komutanı'nın derhal hareket ettiğini ifade eden Orgeneral Akar, bu sırada Genelkurmay 2. Başkanı'nın da Hava Kuvvetleri Harekat Merkezini arayarak uçuşların durdurulmasına dair verdiği emrin yerine getirildiğini teyit ettiğini bildirdi.
Alınan bu tedbirlerle yetinmeyerek, Ankara Garnizon Komutanı Korgeneral Metin Gürak'ı telefonla aradığını, Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığına gitmesini, hiçbir tankın ve zırhlı aracın birlik dışına çıkmasına izin verilmemesini emrettiğini vurgulayan Akar, "Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bu ihbar en başından itibaren çok ciddi bir şekilde ele alınmış ve gerekli tedbirlerin tereddütsüz alınması ve icra edilmesi sağlanmıştır. Kanaatimce, alınan bu tedbirlerden dolayıdır ki hainler paniğe kapılarak, daha sonra sanık ifadelerinden öğrendiğimize göre geç saatlerde yapmayı (saat 03.00) planladıkları işi öne almak suretiyle erkenden ifşa olmuşlar ve böylelikle darbe girişiminin akamete uğramasındaki önemli bir faktör gerçekleşmiştir." ifadesini kullandı.
"Darbe değil, MİT Müsteşarına karşı operasyon"
Orgeneral Akar, MİT'ten gelen istihbaratta darbenin söz konusu olmadığını, MİT Müsteşarına karşı yapılacağı iddia edilen bir operasyonla ilgili olduğunu, ancak son zamanlarda adam kaçırma, suikast gibi bazı kişilere operasyon yapılacağı hakkında duyumlar alındığına değindi. Akar, bu duyumlarla ihbar konusu olay birlikte değerlendirildiğinde daha büyük bir planlama olabileceği şüphesiyle anlattığı tedbirlerin alındığına işaret etti.
Orgeneral Akar, komisyonun kendisine yönelttiği, "Genelkurmay Başkanlığının, MİT'ten gelen istihbarat üzerine alınan tedbirler kapsamında yaptığı, 'Türk hava sahasını askeri uçak ve helikopterlere kapatmayı ve havadakileri indirme emrinin Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi Amiri vasıtasıyla verildiği' şeklindeki açıklaması çerçevesinde, Türk hava sahasının kapatılması emrini doğrudan Hava Kuvvetleri Komutanı'na ve Muharip Hava Kuvvetleri Komutanı olan Korgeneral Mehmet Şanver'e doğrudan ilettiniz mi? İletmedinizse niçin? Bu denli önemli bir olayda doğrudan sorumlu komutanların aranmaması TSK'nın hiyerarşik yapısı ve emir komuta sistemi açısından mümkün müdür?" sorusuna, şu cevabı verdi:
"TSK'da birlik ve karargahlar arası haberleşme ve bilgi alışverişi için temel ve en hızlı mekanizma, harekat merkezleridir. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarının dışarıda bulunan birlikleri/uçakları/gemileri için en hızlı, en güvenilir ve en etkili iletişim mekanizmasıdır. TSK tarafından yürütülen cari askeri faaliyetler, yürürlükteki mevzuat, düzenleme ve emirler doğrultusunda, 24 saat esasına göre; Genelkurmay Başkanlığı seviyesinde, Silahlı Kuvvetler Komuta Harekat Merkezi (SKKHM), Kuvvet Komutanlıkları (Kara, Deniz, Hava), Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı Harekat Merkezleri, Müstakil Alay/Tabur seviyesine kadar tüm ast birliklerde kurulu Harekat Merkezleri tarafından sevk ve idare edilmektedir.
SKKHM, Genelkurmay Başkanı adına, 72 saatlik (dün, bugün ve yarın) süreyi kapsayan zaman dilimindeki tüm cari askeri faaliyetleri, diğer harekat merkezleri ile koordineli olarak yürütür. Harekat merkezleri, kendi komutanları adına emir komuta hiyerarşisi içerisinde ve 24 saat esasına göre kesintisiz işlem yürütecek şekilde iletişim ve bilgi sistemi alt yapısı ile donatılmıştır. Bu sistem sayesinde, cari tüm askeri faaliyetler; etkin bir şekilde, kesintisiz ve başarı ile yürütülmekte, bu yapı TSK emir ve komuta sisteminin esasını oluşturmaktadır. Bunun en somut örneği olarak; 15 Temmuz 2016 günü, 'Havadaki askeri uçak ve helikopterlerin meydanlara indirilmesi' emri SKKHM'ne verilmiş ve bu emir en hızlı şekilde ilgili tüm komutanlıklara iletilerek, o an itibarıyla havada bulunan uçak ve helikopterler (33 uçak ve helikopter) gecikmeksizin meydanlarına indirilmiştir. Saat 18.30'da SKKHM'ne verdiğim emir 19.06'da ilgili harekat merkezlerine ve bizzat İstanbul'da bulunan Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal'a da ulaşmış ve 19.26 itibarıyla işlemler tamamlanmıştır. Alınan raporlar ve ceride kayıtları bu hususu teyit etmektedir. "
"Böyle bir usul ve teamül yok"
Orgeneral Akar, ayrıca, alınan bilginin, helikopterler tarafından bir eylem yapılabileceği yönünde olmasına rağmen Kara başta olmak üzere Hava ve Deniz Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı uçak ve helikopterlerinin, an itibarıyla havada olabileceği veya herhangi bir nedenle kalkış yapabileceği değerlendirilerek direktifin kapsamının tedbiren genişletildiğini vurguladı. Bu çerçevede, ilgili tüm komutanlıklar ile en hızlı irtibat ve koordinasyonu sağlayarak süreci en etkin şekilde takip edebilecek tek merkezin SKKHM olduğuna işaret eden Akar, bu olayda bunun açıkça görüldüğünü belirtti.
Orgeneral Akar, SKKHM'nin, verilen bir emri en kısa sürede, en güvenli ve etkili şekilde Türkiye'nin en uç noktasındaki birden fazla birliğe/üsse/hava meydanına/hava araçlarına/gemilere kadar ulaştıran en süratli ve etkili bir araç olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla direktifin, Hava Kuvvetleri Komutanı'na ve Muharip Hava Kuvvetleri Komutanına zamanında iletilmesi konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bugüne kadar Muharip Hava Kuvvetleri Komutanına operasyonel bir emri ilettiğim vaki ve söz konusu değildir. Böyle bir usul ve teamül de yoktur. Söz konusu emrim aynı zamanda ve aynı yöntemle ilgili/yetkili diğer merkezlere de zamanında ulaştırılmıştır."
"En iyi sonucu alabilmek için her türlü gayret gösterilmiştir"
Görev süresi içerisinde, FETÖ'yü güvenlik açısından tehdit olarak gören herhangi bir rapor ya da bilginin ulaşıp ulaşmadığı, TSK içinde örgüt mensupları olduğunun tespit edilip edilmediği sorulan Orgeneral Akar, TSK'nın sadece FETÖ ile değil, her türlü aşırı akım ile mücadele içinde olduğuna işaret etti.
Orgeneral Akar, devletin bir süredir FETÖ/PDY ile yürüttüğü mücadelenin, kendilerinin de kurumsal olarak azami dikkat ve hassasiyetle içinde yer aldıkları bir mücadele olduğunu bildirdi.
Bu çerçevede YAŞ'ta değerlendirmeye girecek bütün general/amirallerin, kurmay ve sınıftan albayların, hassas kaynak ve iltisak araştırması kapsamında MİT'e ve EGM'ye sorulduğunu, devletin ilgili makamlarından elde ettikleri bilgiler doğrultusunda kapsamlı, ciddi ve titiz çalışmalar yapıldığını belirten Orgeneral Akar, "Bunlara ilave olarak, yapılan çalışmalar kuvvet komutanları ile paylaşılarak kendi personeli ile ilgili yazılı kanaat ve değerlendirmeleri alınmış ve kuvvet komutanları ile birebir görüşülerek emekliye sevk edilecekler, göreve devam edecekler ve terfi ettirilecekler üzerinde detaylı çalışmalar yapılarak en iyi sonucu alabilmek için her türlü gayret gösterilmiştir." ifadelerini kullandı.
"En üst seviyede risk"
FETÖ'nün TSK'ya sızmasının fark edilemeyişinin nedenine ilişkin soruya Orgeneral Akar, şöyle yanıt verdi:
"FETÖ/PDY'nin tarafımızdan fark edilmemesi söz konusu değildir. Tabii ki fark edilmiş ve hatta en üst seviyede risk olarak tanımlanmıştır. Bu kapsamda alınan tedbirleri ayrıntılı olarak izah ettim. Ayrıca yakın geçmişe kadar bu yapılanma ve dini motifli hareketin tüm kamuoyunca malum olduğu bir gerçektir. Bu yapılanmanın devletin sivil, asker ve polis tüm kurumlarına uzunca bir süredir yavaş ve sistematik bir şekilde kendisini gizlemek suretiyle sızarak, işi bir darbe ile seçilmiş hükümeti devirmeye, TSK'yı ve Türkiye'yi kontrol altına alma noktasına getirmeye cüret etmesi, devletin diğer kurumları da dahil pek çok kimsenin beklemediği bir durumdu.
Ancak, yakın geçmişte yaşanan gelişmelerin (7 Şubat, MİT TIR'ları ve 17-25 Aralık vb.) böyle bir hainliğin varlığının somut bir şekilde ortaya çıkmasını sağlamasıyla birlikte, ifade edilen tedbir ve çalışmalarımız tereddütsüz olarak alınmış ve uygulanmış ve TSK'nın kendi içerisindeki hainleri temizleme gayretleri en üst seviyeye çıkarılmıştır. Genelkurmay Başkanlığı görevine başladığım günden itibaren etkili ve süratli kararlar alınmasına çalışılmıştır. Bu konuda kuvvet komutanlarına ve ilgili personele müteaddit emirler tarafımdan verilmiştir. "
"Komutan tavrı içinde sürdürdüm"
Orgeneral Akar, darbe girişiminde etkisiz hale getirilmesini, Akıncı Üssü'ne ve Çankaya Köşkü'ne götürülmesini de anlattı.
Odasında çalışırken zorla alıkonulduğunu, içeriye girenlerden birinin, ayağa kalktığında kendisini iterek sandalyeye oturmasını sağladığını aktaran Orgeneral Akar, arkadan bir başkasının el havlusu gibi bir şeyle hem ağzını hem burnunu kapatarak, nefes almasını engellediğini, kolunu boğazına doladığını, sıktığını, muhtemelen boğazındaki yaranın bu esnada oluştuğunu bildirdi.
Elleriyle burnunu açmaya çalışırken bir başkasının ise plastik kelepçeyi bileklerine taktığını, kelepçenin özellikle sol bileğini aşırı sıktığını ve yaraladığını kaydeden Orgeneral Akar, bu arada tekrar bağırmaya başladığını, kelepçeyi açmalarını istediğini anlattı.
Orgeneral Akar, bunun üzerine tahminen Mehmet Dişli'nin onayıyla ağzı kör bir komando bıçağıyla kelepçeyi kesmeye çalıştıklarını ancak kesemediklerini, tekrar bağırması üzerine epey uğraştıktan sonra kesmeyi başardıklarını ifade etti.
Bu mücadelenin ardından, çok kısa bir süre sonra kendisini misafir koltuklarının olduğu yerde otururken bulduğunu vurgulayan Orgeneral Akar, tüm bu yaşananlar sırasında hareket özgürlüğünü kaybetmekle birlikte konuşma özgürlüğünü sonuna kadar komutan tavrı içinde sürdürdüğünü kaydetti.
Akar, darbe girişiminin başladığı saatten itibaren sabah Akıncı Üssü'nden ayrıldığı saate kadar hiçbir pazarlığın söz konusu olmadığını bildirerek, bunun yerine gayet açık, sert, öfkeli yorumlarını sürekli dile getirdiğini, Türkiye'yi Suriye'ye, Mısır'a çevirdiklerini, Balkan Savaşı'ndan beter ettiklerini, hendeklerdeki asker-polis kardeşliğini tahrip ettiklerini sabaha kadar birçok kez tekrar ettiğini belirtti.
"Alnıma silah dayadığı anda dahil"
İlk andan itibaren her şeyi göze alarak veya hiçbir kazancı-kaybı düşünmeden darbecilere şiddetle karşı çıktığını, yaptıklarının çok büyük bir yanlış olduğunu, bu işten derhal vazgeçmeleri gerektiğini, yanlış yolda olduklarını tekrar tekrar söylediğini kaydeden Orgeneral Akar, şöyle devam etti:
"Hatta emir subayımın Genelkurmay makam odasında alnıma silah dayadığı anda dahi inandıklarımı ve karşı görüşlerimi tavizsiz olarak söyledim, bu işe son vermelerini ve teslim olmalarını defaatle telkin ettim.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın konuşmalarının ve nihayet Sayın Cumhurbaşkanımızın Atatürk Havalimanı'nda toplanan kalabalığa canlı yayında yapmış oldukları hitabın, darbeci hainlerin bütün ümitlerini yok ettiğini değerlendiriyorum. Ümitleri yok olan darbecilere, sabah 08.00 civarında sabaha kadar söylediğim hususları bir kez daha tekrarlayarak 'Kendilerinin battığını, bir erkeklik yapıp daha fazla insanın zarar görmesini önlemek üzere bu rezaleti durdurmalarını ...' ifade ettim. Sabaha kadar birçok kez beni Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakan ile telefon ile görüştürmelerini, bu hareketi durdurmalarını, güneş doğmadan birlikleri kışlalarına döndürmelerini, böylece rezilliğin bitirilmesini söylemiştim. Ancak görüştürmemişler ve menfur girişimlerini durdurmamışlardı. Bu sefer, başarılı olamayacaklarını anlayan darbeciler, cep telefonu vasıtasıyla beni Sayın Başbakan ile görüştürdüler. Sayın Başbakanımıza hiçbir pazarlık söz konusu olmadan, askeri savcı, cumhuriyet savcısı, polis ve inzibata teslim olacaklarını ifade ve kabul ettiklerini söyledim. Üssün bombalanmaya başlamasıyla birlikte yaptıkları hainliğin içinden çıkılmaz bir hal aldığını gören darbeciler, beni serbest bırakmaya mecbur kalmışlar ve sonrasında bir helikopterle Başbakanlığa götürmüşlerdir."
"Darbeciler bu noktada artık bir şey başaramayacaklarını sanırım gördüler ve 'Sizi görüştüreceğiz' dediler. Bir cep telefonu getirip, Sayın Başbakan ile görüştürdüler." ifadelerine yer veren Akar, şunları aktardı:
"Daha sonra bir araçla helikopter pistine gittik. Birçok helikopterin olduğu pistte yoğun bir hareketlilik vardı. İşaret ettikleri bir helikopteri çalıştırdılar. Fakat içlerinden birisi 'üsten kalkan helikopterlere ateş edilebileceğini' söyleyince, 'Genelkurmay Başkanın içerisinde olduğunun belirtilmesi gerekir' gibi bir şey söylendi. Hatta helikoptere binerken, Mehmet Dişli'ye 'Sen de kal' dediğim halde, bu hususu belirterek 'Ben telefon ile irtibat kuracağım' dedi. Helikopter hareket ederken telefon ile bu durumu bir yerlere iletti. Helikopter havadayken de bir yerler ile irtibat halindeydi. Helikopterin Çankaya Köşkünde Başbakanlığa inmesinden sonra Başbakanlık Müsteşarı tarafından karşılandım ve müteakiben Başbakanlık binasına girdik. Müsteşar Bey ile baş başa iken, bana peşimden gelenin kim olduğunu sordu cevaben Mehmet Dişli olduğunu söyledim ve yaşadığım olayları kısaca özetleyerek onun da göz altına alınmasının uygun olacağını değerlendirdim. Zaten bilahare gözaltı işlemi yapıldığını öğrendim."
"Kara leke sürmüştür"
Orgeneral Akar, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, hiç kimsenin tahayyül edemeyeceği gözü dönmüşlük ve alçaklıkla sivil insanları katletme, TBMM'yi bombalama, kendi silah arkadaşlarına ve birliklerine taarruzda bulunma, emniyet birimlerini bombalama gibi akıl almaz eylemlere giriştiğine dikkati çekti.
Orgeneral Akar, cevabında şu ifadelere yer verdi:
"Özellikle Güneydoğu'da bölücü terör örgütüne yönelik, siyaset kurumu, valilikler, emniyet teşkilatı, istihbarat ve silahlı kuvvetler ile mükemmel bir koordinasyon içerisinde başarılı sonuçlar elde etmekteyken, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti hükümetine yönelik tertiplenen bu alçak darbe teşebbüsüyle tarihimize kara bir leke sürmüştür. TSK'nın, şehit ve gazilerin kanı ve teri pahasına büyük kahramanlık ve fedakarlıkla kazandığı haklı itibarına bir günde kara bir leke süren bu hainlerin yaptıklarının asla unutulmayacağına ve hak ettikleri en ağır cezayı alacaklarına dair inancım tamdır."