Şükrü Gündüz / İstanbul

Çeçenistan’daki Rus zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınan Çeçenlere, Türkiye mültecilik statüsü vermediği için Çeçen muhacirler İslami Sivil Toplum Kuruluşlarının yaptığı yardımlarla zor şartlar altında yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Türkiye’deki Çeçen muhacirlere sahip çıkarak onlara yardım eden İmkan-Der Başkanı Murat Özer ile, Çeçen muhacirlerin Türkiye’de yaşadıkları sıkıntılar ve Zeytinburnu’nda yapılan saldırılardan sonra şehid ailelerinin durumları ile ilgili görüştük. İmkan-Der Başkanı Murat Özer ellerindeki kısıtlı imkanlara rağmen Türkiye’de yaşayan Çeçen muhacirlere yaptıkları yardımlara devam ettiklerini söyledi. Özer, “Şehidlerimizin emanetleri olan aileler, derneğimizin kiraladığı bir evde barınıyorlar. Şimdi onlar çocuklarını iyi bir Müslüman/Mücahid olarak yetiştirmenin çabası içindeler” diye konuştu.

SUİKASTLERLE TÜRKİYE’YE GÖZDAĞI VERİLMEK İSTENİYOR

Türkiyeli Müslümanlar, Kafkasyalı Muhacirlere yeterince sahip çıktı mı?

Türkiyeli Müslümanlar, şehidler konusunda daima duyarlı olmuşlardır. Kardeşlerimizin şehadetinden sonra, çok sayıda kişi derneğimizi arayarak ailelerin ihtiyaçlarını karşılamak istediklerini söylediler. Kafkasya direnişi konusunda dünyadaki en büyük kamuoyu desteği Türkiye’de bulunuyor. Rusya’nın Türkiye’de bu suikastleri yapmasındaki asıl gaye de bu kamuoyu desteğini kırmaya yönelik bir gözdağından kaynaklanıyor. Rusya, Çeçenistan’daki işgalini meşrulaştırabilmek için yoğun bir propaganda savaşı veriyor. Türkiye başta olmak üzere, İslam dünyasında yürüttüğü bu propaganda ile Çeçenistan’da her şeyin normale döndüğü, savaşın sona erdiği mesajını vermeye çalışıyor. Oysaki muhacirlerin Türkiye’de bulunması, hem savaşın devam ettiğinin hem de insani krizin sürdüğünün en açık delili olarak ortada duruyor. Hal böyle olunca, Rusya ve işbirlikçisi Kadirov yönetimi kimi zaman para vaat ederek, kimi zaman tehdit ederek, kimi zaman da İstanbul’da olduğu gibi katlederek Çeçen muhacirleri Türkiye’den ayrılmaya zorluyor. Dünya üzerindeki 250 bine yaklaşan Çeçen mültecinin çok az bir kısmı; 2 bin kadarı Türkiye’de bulunuyor. Fakat Kuzey Avrupa ve Ortadoğu’daki mültecilerin aksine, Türkiye’de bulunan muhacirler, kamuoyu oluşturabiliyorlar; Türkiyeli Müslümanların “Bağımsız İslami Kafkasya” davasına sahip çıkmasına gayret ediyorlar. Rusya’yı ve işbirlikçilerini rahatsız eden durum budur. Suikastların bu sebeple gerçekleştirildiğini düşünüyoruz.

SUİKASTIN ARKASINDAKİ GÜÇLER DEŞİFRE EDİLMEDİ

Suikastler konusundaki davada gelinen aşama nedir?
Bildiğiniz gibi, Zeytinburnu’ndaki kardeşlerimiz, Rus istihbaratı ve işbirlikçilerinin üçüncü suikast dalgası esnasında şehid edildiler. Daha önce de benzer şekilde İstanbul’da iki Çeçen komutan şehid edilmişti. 16 Eylül 2011 tarihinde yaşadığımız ve 3 gazinin şehadetiyle sonuçlanan bu saldırı aslında nihayet bulmamıştı. Bu olaydan on beş gün gibi kısa bir süre sonra Çeçenistan’ın bağımsız olduğu dönemdeki Şeyhülislamı Şemsüddin Batukayev’e yönelik suikast son anda engellenmişti. Şu anda tetikçi yargılanıyor; fakat dava nasıl sonuçlanacak, tetikçi ceza alacak mı, arkasındaki güçler deşifre edilecek mi, emin değilim.

HÜKÜMET ÇEÇENLERE SAHİP ÇIKMIYOR

Devletin şehidlere ve ailelere yönelik tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Suikastların üzerinden aylar geçmesine rağmen, ne yazık ki; ne Türkiye Hükümetinden bir yetkili, ne İçişleri Bakanı ne de Emniyet, konuyla ilgili hiçbir açıklama yapmadı. İstanbul’un orta yerinde gerçekleşen ve tetikçilerin hangi otelde konakladığı, kiralık araba ya da arabaların nereden temin edildiği ortaya çıkartılmasına rağmen böylesi bir cinayetin kamera görüntüleri medya ile paylaşılmadı. Bu durum kabul edilemez. Öyle görünüyor ki, Türkiye devleti, Rusya ile aralarında var olan ekonomik ilişkileri göz önünde bulundurarak, suikastların siyasi bir krize dönüşmemesi için tepki vermiyor.

25 BİN ÇEÇEN RUS ZİNDANLARINDA ESİR DURUMDA

Kafkasya’daki esirlerin durumu hakkında bilgi verir misiniz?

Şu anda direnişe katıldıkları gerekçesiyle takriben 25 bin Kafkasyalı Müslüman esir durumda. Bunlar işgal altındaki Kafkasya topraklarındaki zindanlarda ve Rusya’nın değişik şehirlerinde kötü şartlar altında tutulmaktadır. Bu esirler her türlü psikolojik ve fiziksel işkencelere maruz kalıyorlar. Bu durum çok acı verici. Ne yazık ki şu an dünyadaki çeşitli insan hakları örgütleri Rusya’da faaliyet yürütemiyorlar. Özellikle işgal altındaki Kafkasya’da hiçbir insan hakları gözlemcisi çalışamıyor. Rus İnsan Hakları Örgütü (Memorial) çalışanı, Natalya Khusainovna Estemirova, Gazeteci Yazar ve İnsan Hakları Aktivisti Anna Stepanovna Politkovskaya’nın suikastlar sonucu öldürülmesi oradaki diğer İnsan Hakları örgütlerini ve Aktivistleri yıldırdı. Ve şu an Rusya’da tam bir korku imparatorluğu mevcut. İnsanlar bu alanda korktukları için çalışma yapamıyorlar. Bu durum dolayısıyla esirler hakkında sağlıklı bir bilgi sahibi değiliz. Kimleri öldürdüler kimler yaşıyor bir bilgiye sahip değiliz. Libya’daki devrimden sonra Kaddafi’nin tuttuğu esirlerin toplu mezarları çıktı, yeraltı hapishanelerinde binlerce ölü çıkarıldı, belki böyle bir durum da olabilir Rusya’da.

AVRUPA ÇEÇENLERE MÜLTECİLİK STATÜSÜ VERİYOR

Türkiye’deki ve Dünya’nın farklı bölgelerinde yaşayan muhacirlerin durumu nedir?

Türkiye’de üçü İstanbul’da ve biri Yalova’da olmak üzere 4 Kafkas muhacir kampı mevcut. Bu kamplar 1994’te Çeçenistan’a yönelik işgal başladığında oluşmaya başlamış. En son kurulan Yalova Kampı, 1999 depreminde yapılan geçici deprem konutlarıdır. Savaş hâlâ devam ettiği için, Türkiye’ye doğru göç de devam ediyor. Fakat kamplara yeni bir aile yerleştirmek mümkün değil. Bu sebeple, kiralık evlerde aileleri birleştirerek barındırmaya çalışıyoruz. Şu anda 81 evde 123 aile barınıyor. Bu ailelerin kira, elektrik, su, yakıt gibi temel masraflarını karşılamaya çalışıyoruz. Avrupa’da yaşayan mültecilerin durumu ise Türkiye’den çok daha iyi. Mültecilik statüsüne sahipler. Bu sebeple eğitim ve sağlık imkanlarından yararlanabiliyorlar.

ÇEÇEN DİRENİŞİNDEN RAHATSIZ OLANLAR VAR
Türkiye’de yaşayan Kafkasyalı muhacirlerin içinde bulunduğu durum neden sadece yaşanılan mağduriyetler sonrasında gündeme geliyor?

Bu durum sadece Kafkasyalı muhacirler için geçerli bir şey değil. Ülkemizde birçok konu ve sorun hakkında da toplumsal bir duyarsızlık var. Nitekim yaşadığımız ülkede Müslümanlar arasında duyarlılığın en yoğun olduğu Filistin meselesi dışında kendi muhatap olduğumuz meselelerde elimizi taşın altına koymaktan çekiniyoruz. İlla birilerinin önden gitmesi gerekiyor. Suriye’de devam eden Esed rejiminin katliamları neredeyse 1 yılını dolduracak fakat ülkemizde hala bu konuya dair ciddi bir çalışma ve eylemlilik düzenlenmiş değil. Bu durumu Afganistan işgalinde de, Irak işgalinde de çok açık yaşadık. Aynı şekilde füze kalkanının Türkiye topraklarına yerleştirilmesi hususunda da ciddi bir tepki koyamadık. Kafkasya konusunda da benzer bir durumla karşı karşıyayız. Daha önceleri, işgal altındaki direniş cepheleri konusundaki duyarlılığın abartıldığı, buna karşı Türkiye’deki haksızlıklara ise sessiz kalındığı şeklinde başlayan ve bir ölçüde haklı olan eleştiriler, giderek direniş olgusuna karşı bir duyarsızlığa dönüştü. Bununla birlikte, camiamız, ülke içinde İslami kimliğin izharı ve bunun mücadelesini verme konusunda da ileri adım atamadı. Aksine bu çabalar marjinalize edilmeye, bunun üzerinden İslamcılık eleştirileri hoyratça yapılmaya çalışıldı. Çeçenistan direnişi, 20 yıllık süreci içerisinde giderek milli-ulusal kimliğinden sıyrılıp İslami kimliği öncelemeye başladıkça; Çeçenistan sınırlarını aşıp, asli sınırları olan Kuzey Kafkasya’ya yayıldıkça, kendi İslami kimliğinin izharında mütereddit davranan çevreler, haliyle bu durumdan da rahatsız oldular.