Ebu Talip el-Mekki diyor ki!
İhlasın hakikati, onun şu iki husustan beri olmasıyla mümkün olur; riya ve heva.
Bu ikisinden uzak olan ihlas, Yüce Allah'ın da benzettiği gibi süt misali halis ve pak olur.
Allah Teâlâ`nın üzerimizdeki nimetinin tamama ermesi de böyle gerçekleşir. O, sütün temizliğini haber verirken şöyle buyurmuştur: “Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz." (Nahl/66)
Süt, o ikisinden herhangi birini ihtiva ettiği zaman halis ve pak olmaktan çıkar. O'nun nimeti de tamama ermemiş olur. Biz de öyle bir sütten tiksinti duyar ve onu içmeyiz. Allah Teâlâ`ya karşı eda etmekle mükellef olduğumuz ameller ve O'nunla ilişkimiz de buna benzer. Amellerimize insanlar için riya veya nefsin şöhret tutkusu yönündeki arzu ve hevası bulaştığı zaman, halis olmaktan çıkarlar. Bu tür amellerde, olması gereken dürüstlük ve edep söz konusu olmaz. Allah Teâlâ da, bizim sütten tiksinmemiz gibi, amellerimizden de tiksinir ve onları kabul etmez. İbret alanlar için bunda büyük ders vardır.
Niyeti tam olan kimseye, Allah Teâlâ`nın yardımı da tam olur. Niyeti eksik olan kimse, O'nun yardımı da aynı miktarda eksik olur. Allah Teâlâ bunu tasdik ederek şöyle buyurmuştur: "Eğer o ikisi aralarım düzeltmek isterlerse, Allah da onların aralarını bulur". (Nisa/35) Görüldüğü gibi Allah Teâlâ, eşlerin arasını bulmayı, onların bu yöndeki irade ve isteklerine bağlamıştır. Allah Teâlâ`nın bir şeye muvaffak kılmasının anahtarı da budur. O, salih amel sahibini de aynı şekilde hayra muvaffak kılar.