İbn Haldun Üniversitesi resmî açılış töreni ve 4'ncü Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu`nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yüzyıllara sarih ilim deryasından istifade etmeden, özgün eserler verilemez. Geçmişi yok sayarak geleceğe yürünemez. Bu ülke ne çektiyse, aşağılık kompleksinden çekmiştir. Bu millete en büyük zulmü, bağrından çıktığı toplumun değerlerine düşman, yasakçı, baskıcı jakobenler yapmıştır." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2 yıldır kuruluş hazırlık çalışmaları süren İbn Haldun Üniversitesi`nin resmî açılış töreni ve bu yıl 4`üncüsü gerçekleştirilen Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu`nun açılış oturumuna katıldı.
Pek çok yabancı sosyal bilimcinin de katılımıyla gerçekleşen törende, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma yaptı.
2 yıllık bir hazırlık sürecinden sonra 2017-2018 akademik yılından itibaren öğrenci kabul etmeye başlayacak olan İbn Haldun Üniversitesi`nin Türkiye`de eksikliğini giderek daha fazla hissedilen ‘araştırma üniversitesi` olma hedefini layıkıyla yerine getireceğine inandığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada eğitim görecek öğrencilerin Türkçe`nin yanında Arapça ve İngilizceyi de ileri düzeyde öğrenecek olmasının, üniversiteyi muadilleri arasında müstesna bir konuma taşıyacağını söyledi.
"İbn Haldun, seleflerinden çok farklıdır; çok yönlü, özgün ve dâhiyane bir şahsiyettir"
Cemil Meriç`in ‘muhteşem ve münzevi bir yıldız` olarak tanımladığı İbn Haldun hakkında söyleyecek çok sözün olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ancak, yine de İbn Haldun gibi tarih, iktisat, siyaset, sosyoloji, hukuk ve hadis gibi çok farklı alanlarda müktesebatı olan, ufku çağları aşacak kadar geniş bir âlim hakkında konuşmak, tabii ki kolay değildir. Çünkü, her ne kadar bir silsilenin devamı olsa da, İbn Haldun hem metodoloji, hem de muhteviyat itibariyle seleflerinden çok farklıdır. O, müstakil bir ilim dalını, yani ilm-i umranı kurmayı başarmış, çok yönlü, özgün ve dâhiyane bir şahsiyettir." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İbn Haldun`un tarih, toplum, insan ve devletle ilgili tespitlerinin, bugün bile rehberlik ettiğine işaret etti ve devamında şunları söyledi: "Fakat burada şu tespiti de yapmak durumundayız. Kimi şarkiyatçıların ‘Şimdiye kadar, hiçbir ülkede, hiçbir çağda, hiçbir insan zekâsı mukaddime gibi bir eser ortaya çıkarmamıştır.` diye tarif ettikleri İbn Haldun ve eserleri, uzun süre ikinci plana atılmıştır. Sadece batı dünyasında değil, ülkemizde de, özellikle sosyal bilimler alanında İbn Haldun`un katkısı bilinçli bir şekilde perdelenmiştir. En basitinden, Auguste Comte gibi birçok açıdan sorunlu batılı bilim adamlarının sosyolojiye katkısı önemsenirken, bu kişinin dahi hakkını teslim ettiği İbn Haldun adeta yok sayılmıştır. Yüzünü tamamen batıya dönmüş, bilginin yegâne kaynağı olarak batıyı kabul eden Türk aydınları, hikmet-i tarihin kâşifi İbn Haldun`u, adeta âdeme mahkûm etmeye çalışmıştır. Aslına bakılırsa, İbn Haldun bu çevreler tarafından, tarihten, felsefeden, toplumdan ve akademyadan izi kazınmak istenen bir medeniyetin, devasa bir birikimin sembolüdür. Onun çağları ve sınırları aşan ilmi mirasının, bilinçli bir şekilde yok sayılmasının asıl sebebi de budur."
Uzun yıllar genç nesillerin, bir medeniyet ve beşeri ilimler hazinesi olan Mukaddime gibi eserlerden, İbn Haldun gibi ilim ve hikmet deryalarından yoksun bırakıldığına dikkat çekerek bunun muhasebesinin çok iyi yapılması gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pakistanlı şair ve mütefekkir Muhammed İkbal`in, ‘Mukaddime`nin bütün ruhunun Kur`an-ı Kerim olduğu, bu eserin ilhamını Kur`an`dan aldığı` yönündeki düşüncesine atıfta bulunarak, "Bu büyük İslam âliminin eserlerine incelikle nakşettiği mesajlar, çoğu batılı ve batıcı aydını rahatsız etmiştir. Bu marazi ruh hâli de kendini görmezden gelme, yok sayma ve tahkir etmek olarak göstermiştir," diye ekledi.
"Bu sadece kültürel inkâr değil, aynı zamanda kültürel bir intihardır"
"Batıya karşı alabildiğince ezik, kendi müktesebatına karşı da aşırı nobran ve küstah bu tavrın izlerine hâlen rastlıyoruz" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "İlmi ve âlimi kendi kısır ideolojilerinin kalıplarıyla tartanların gayesi, dinle-bilginin bağını koparmak, bizi tek bir kaynağa mahkûm etmektir. Ne yazık ki bu hedeflerinde belli oranda başarı da sağladılar. Son bir asırdır akademiden edebiyata, sosyal bilimlerden sanata kadar birçok alanda yaşanan çoraklığın, en büyük nedeni işte budur. Nasıl kökleriyle bağı kopan bir çınar kurursa, medeniyet birikimiyle irtibatını koparan bir ülke de fikrî kuraklığa maruz kalır. Yüzyıllara sarih ilim deryasından istifade etmeden, özgün eserler verilemez. Geçmişi yok sayarak geleceğe yürünemez. Bu ülke ne çektiyse, aşağılık kompleksinden çekmiştir. Bu millete en büyük zulmü, bağrından çıktığı toplumun değerlerine düşman, yasakçı, baskıcı jakobenler yapmıştır. Toplumumuzun can damarını kesmeyi amaçlayan bu yaklaşımı Ahmet Hamdi Tanpınar, bir tür ‘kültürel inkâr` olarak tanımlıyor. Ben daha da ileri giderek diyorum ki, bu sadece kültürel inkâr değil, aynı zamanda kültürel bir intihardır. On yıllardır düşünce hayatımızın pınarlarını kurutan, işte bu hastalıklı ruh hâlidir."
"Üniversitelerimiz uzun seneler batıdan çok batıcı öğretim görevlilerinin vesayeti altında kaldı"
Batıda ne bulursa alıp, hiçbir elekten geçirmeden ülkeye boca eden ilim erbabının özensiz tercümelerinin, Türkiye`deki akademik müfredatı felç ettiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Kolaycı ve kopyacı, sadece tüketmeye ayarlı bu zihin dünyası sebebiyle özgün, yerli ve çığır açan eserler ortaya konamamıştır. Üniversitelerimiz uzun seneler boyunca kraldan çok kralcı, batıdan çok batıcı öğretim görevlilerinin vesayeti altında kalmıştır." dedi.
Üniversitelerin bilim dünyasına yaptıkları katkılar yerine ikna odaları ve başörtüsü yasakları ile anıldığı günlerin unutulmadığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Üniversite hocalarımızın temel meşgalesinin öğrencilerinin zihni ve fikrî gelişimi değil; saçı, sakalı, kılığı, kıyafeti olduğu dönemleri dün gibi hatırlıyoruz. Sadece öğrenciler değil, kitaplar da zulümden nasibini almıştır. Öyle ki, bazı üniversitelerde Moğol istilasına benzer şekilde, kitap katliamları yaşanmıştır. 28 Şubat sürecinde, Alman İmparatoru İkinci Wilhelm`in Sultan Abdülhamid`e hediye ettiği kitaplar ile binlerce nadide eser, İstanbul Üniversitesi`nin yönetimi tarafından çöpe atılmıştır. Türkiye, işte bugünlerden geçerek günümüze ulaşmıştır." şeklinde konuştu.
"Devletin kendi kitaplarında olan bir şiiri okudum diye içeri attığınız bir cumhurbaşkanı var"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerinin devamında şöyle konuştu: "Biz sizi biliyoruz. Sizler bu ülkede kendi düşünce dünyanızın ilim adamlarına bile üniversitelerde hayat hakkı tanımadınız, onları dahi sokağa attınız. Biz sizi iyi tanırız. Daha düne kadar yasakçı zihniyetin en ateşli savunucuları olanlar, bugün demokrasi fanatiği numarasıyla kendini paralıyor. Kimse kimseyi kandırmasın, biz bunların cemaziyülevvelinizi gayet iyi biliriz. Sicili hak ve hürriyet katliamları ile dolu olanların, bize ders vermeye kalkması komik kaçıyor komik. Devletin kendi kitaplarında olan bir şiiri okudum diye içeri attığınız bir cumhurbaşkanı var bu ülkede, kimi aldatıyorsunuz? Talim Terbiye Kurulu`nun onayından geçmiş böyle bir şiiri okudum diye içeri attığınız bir cumhurbaşkanı var, biz sizi iyi tanırız. Bizim mücadelemiz farklı düşüncelerle değil, terörle, terör örgütleriyle ve bu cinayet şebekelerine sözlü ve fikrî mühimmat sağlayanlarladır. Dünyanın hiçbir ülkesinde terör örgütlerinin propagandasını yapmak, düşünce özgürlüğü kapsamına girmez. Hiçbir medeni devlet, terör şebekelerinin üniversitelerde yuvalanmasına, üniversiteleri eğitim kamplarına dönüştürmesine izin vermez. Silah, molotof ve şiddet asla hak aramanın aracı olamaz."
"Terör örgütlerine" methiyeler düzmenin fikir hürriyetiyle ilgisinin olmadığının ve dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir özgürlük anlayışına rastlanamayacağının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz de akademik özgürlük kılıfı altında terör örgütlerinin propaganda makinesinin işletilmesine kusura bakmasınlar göz yumamayız. Teröre hizmet etmediği sürece her türlü fikrin serbestçe tartışılmasını temin ederken, terörle mücadelemizi da kararlılıkla sürdüreceğiz." açıklamasını yaptı.
"Komplekse kapılmadan ilim ve hikmet yolculuğumuzu sürdürmeliyiz"
Karşısındaki gençliği, bir ihya ve inşa hareketinin mimarları olarak gördüğünü söyleyerek "Ne batıyı bilen, ne de doğuyu özümsemiş parçalanmış karakterlerle değil; yerini, yurdunu, kültürünü bilen kuşakla yolumuza devam edebiliriz.` ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bizim tarih boyunca ne ilmin kaynağıyla, ne de âlimin kimliğiyle sorunumuz oldu. İyi, faydalı ve güzel olan ne varsa aldık, hayatımıza tatbik ettik. Peygamber Efendimiz ‘Çin`de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslüman`a farzdır` buyuruyor. Herhangi bir komplekse kapılmadan, dünyanın neresinde olursa olsun ilim ve hikmet yolculuğumuzu sürdürmeliyiz." sözlerine yer verdi.
"Pusulanızı fahri kâinat Efendimizin yoluna ayarladığınızda, hedefinize muhakkak varırsınız"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Muhammed İkbal, ilim hayatının önemli bir kısmını batı ülkelerinde geçirmesine rağmen kendi değerlerine karşı yabancılaşmamasını şöyle açıklar: 'Avrupa kültür ve ilimlerinin ışığı asla gözümü almadı, gözümü kamaştırmadı. Çünkü ben gözüme Medine`nin sürmesini çekmiştim. Kişiye halis sevgi verildi mi kendini tanır, şerefini korur. Ben o büyük Peygamberin kölelerindenim ki çakıllar onun ayağıyla şereflenip, yıldızlardan daha kıymettar oldular.` Evet, pergelin sabit ucunu buraya kilitlediğinizde dünyanın neresinde olursanız olun, yolunuzu şaşırmazsınız. Gözünüze Medine`nin sürmesini çektiğinizde, kendinizi kaybetmezsiniz. Pusulanızı fahri kâinat Efendimizin yoluna ayarladığınızda, hedefinize muhakkak varırsınız. Tüm gençlerimizin bu şuurla hareket edeceklerine yürekten inanıyorum."
İbn Haldun Üniversitesi`nin açılışının ve 4. Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu`nun hayırlara vesile olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerini, sempozyumun İbn Haldun`un daha iyi anlaşılması, faydalı ve başarılı geçmesi temennisinde bulunarak tamamladı. (İLKHA)