Oruç, dünyada zühdün anahtarı, Mevla'ya kulluğun kapısıdır. Çünkü o, arzu ve isteğe rağmen nefsi yiyecek ve içecekten menetmektir, Zahid ve abid de, böyle bir yol seçmek suretiyle kendini ibadete ve amele adayarak dünya işleriyle asgari derecede meşgul olur. Bu sebepledir ki Allah Resulü (sav) oruçlu ile zahidi aynı manada birleştirmiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah Teâlâ meleklerine genç bir abid ile övünür ve şöyle buyurur: Ey Benim uğrumda şehvetini terkeden, gençliğini yolumda harcayan genç! Sen Benim katımda meleklerim gibisin". Allah Tela oruç tutan hakkında da benzer şekilde buyurmuştur: "Ey meleklerim, Benim uğrumda şehvetini lezzetini, yemeğini ve içeceğini terkeden şu kuluma bakın!".

Oruçta nefs cihadına, nefsin arzularını kesmeye ve adetlerini terkettirmeye yönelik olarak büyük bir yardım mevzubahistir. Oruç, nefsin zayıflatılması, nevalarının eksiltilmesidir. Allah Resulü (sav) yüce Allah'ın şöyle buyurduğunu bildirdi: "Oruç dışında, Âdemoğlunun bütün amelleri kendinedir. O, Benim içindir ve onu Ben ödüllendiririm" Allah Teâlâ, üstünlüğü ve hususiyeti sebebiyle orucu Zat`ına izafe etmiştir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: "Muhakkak ki mescitler Allah'ındır, sakın Allah ile beraber başka bir ilah edinmeyin". (Cin/18) Başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır: "Ben, sadece haram kıldığı bu beldenin Rabbi olana ibadet etmekle emrolundum". (Neml/91) Mescitler, dünyevi mekânlar arasında Allah Teâlâ`ya en sevimli gelen yerler olması, Mekke de yeryüzünün en değerli beldesi olması hasebiyle Allah Teâlâ mescitleri ve Mekke'yi Zat`ına izafe etmiştir. Her şey O'nun olmasına rağmen, bizzat bunlara hususiyet atfetmiştir.