Mehmet Tahir Özsoy / DOĞRUHABER ÖZEL

Ülkelerindeki iç ve dış savaş ve krizlerden dolayı mülteci durumuna düşen insanlar, batıda Hristiyanlığa teşvik ediliyor. Mülteci kamplarının yakınlarına ‘Hristiyan ol, burada kal` afişleri asılıyor. Sığınmacıların tutuldukları kamplara giden misyonerler Hristiyan olmaları durumunda iltica başvurularının hızla kabul edileceği ve kendilerine her türlü kolaylığın sağlanacağı yönünde vaatlerde bulunuyorlar. Muhtaç durumdaki bu insanları iğfal niteliği taşıyan bu Hristiyanlaştırma faaliyetleri batının çirkin yüzünü bir kez daha ortaya koyuyor. Avrupa`daki sığınmacı kamplarını gezen Uluslararası Mülteci Hakları Derneği Başkanı Av. Uğur Yıldırım gittikleri kamplarda mültecilere İncil dağıtıldığına şahit olduklarını belirtti. Müslümanlara önemli görevler düştüğünü belirten Yıldırım, “Onlar bizim kardeşlerimiz. Biz kardeşlerimiz için ne yapıyoruz. Ne kadarıyla temas halindeyiz.” diyerek mülteci durumuna düşen Müslümanların batının vicdansızlığına terkedilmemesi gerektiğini vurguladı.

“MÜLTECİLERLE İLGİLENEN KURUMLAR HEP KİLİSE MENŞELİ”

Avrupa makbul ve makbul olmayan mülteci diye bir ayrım yaptığını belirten Yıldırım, “Makbul mülteci, Avrupa topluluğu için onlarla aynı dili konuşabilen, entegre olabilecek, kişileri Avrupa çabuk kabulleniyor. Biz Avrupa kamplarında temaslarda bulunduğumuzda öncelikle şunları gördük. Avrupa Birliği üyelerinin Almanya başta olmak üzere mülteci politikasında veya mültecilerle ilgilenen yapı veya kurumları hep kilise menşeli dernek ve gruplar. Bu adeta onlara taşere edilmiş durumda. Bu kurumların fonlaması da kiliseler tarafından yapılıyor. Bu noktada devlet mültecilerle kurulan diyaloğunu veya mültecilere yapmış olduğu tüm hizmetleri kiliseler aracılığıyla yapıyor. Bunun haricinde gittiğimiz kamplarda, mültecilere İncil dağıtıldığını burada belli bir etki altında tutulduklarını, toplu halde namaz kılma veya bir mescid ihtiyaçlarının giderilmediğini gördük.” dedi.

‘HRİSTİYAN OL BURADA KAL`

Almanya`nın en büyük mülteci kamplarından bir tanesinin önündeki billboardda ‘Hristiyan ol burada kal` anlamına gelen bir afişin asılı durduğunu belirten Yıldırım, “Aslında Avrupa efendisine âşık köleler istiyor. Bu manada da kendinden olmayan, kendi gibi düşünmeyen, konuşmayan kendisine sorun yaratabilecek herkesi, geri gönderebilecekleri potansiyeli ile tehdit ediyor. Bu noktada oraya giden insanlar hayata tutunmak için bir dal ararken, isteyerek veya istemeyerek yönlendirilerek de olsa onlar gibi olmaya, onlar gibi yaşamaya, onlar gibi inanmaya teşvik ediliyor. Eğer öyle olurlarsa çok daha iyi imkânlarda kalabiliyorlar. Çok daha iyi yerlere yerleştiriliyorlar. Çok daha iyi şartlarda çalıştırılıyorlar. Çok daha iyi okullarda okutuluyorlar. Bu yüzden de mesela LGBT olduğunuz zaman, Avrupa da kamp koşullarında ayrımcılık olacağı bahanesiyle sizi ayrı yurtlara, ayrı kamplara alıyorlar ki; bu kampların koşulları çok daha güzel. Avrupa`nın maalesef bu ikiyüzlü politikası devam ediyor.” ifadelerini kullandı.

“EN AZINDAN ADAM GİBİ KARNIMIZI DOYURURUZ, GEL KARDEŞİM!”

Kamplardaki yemek koşullarının çok kötü olduğunu ifade eden Yıldırım, “Bir mülteci kardeşimizle sohbet ederken anekdot olarak şunu söyledi; arkadaşlarım her gün saat ikide kilisede yemek verildiğini, oraya giderek ıstavroz çıkartarak, rahibi dinleyerek dinden çıkmış olmayacağını, en azından adam gibi karnımızı doyururuz gel kardeşim dediğini, ama kendisinin İslami hassasiyeti dolayısıyla oraya gitmek istemediğini ve gitmediğinden dolayı da yemek noktasında ciddi sıkıntı çektiğini bize iletmişti. Orada daha insanca yaşayabilmek, daha huzurlu kalabilmek, endişelerden daha uzak olabilmek anlamında din değiştirmeleri bu insanlara tavsiye ediliyor. Ve İslam`ı ne kadar yaşayabiliyorlar? Ne kadar yaşayabilecekler? Çünkü Kur`an eğitimi ya da toplu ibadet etme ve cami bu noktada oldukça zayıf.” şeklinde konuştu.

Müslümanların birbirlerine sahip çıkmaları gerektiğini, yaklaşan Ramazan ayının iyi bir vesile olduğunu belirten Yıldırım şunları kaydetti: “Bizim camilerimiz, cemaatlerimiz bu kamplara gidip, insanlarla temas kurup, onları camilerimize çağırmamız, onlarla beraber iftar sofralarında, sahur sofralarında birlikte oturmamız, onlarında Ramazanı hissetmelerini, ülkelerinden, İslam topraklarından ayrı kaldıkları, bu noktada en azından Ramazanı beraber idrak edebilmesine vesile olmamız çok önemli. Bizim Müslümanlar olarak onlara destek olmamız lazım. Onlar bizim kardeşlerimiz. Biz kardeşlerimiz için ne yapıyoruz. Ne kadarıyla temas halindeyiz. Ne kadarıyla omuz omuza Cuma namazı kılabiliyoruz. Kaçıyla beraber iftar soframızı paylaşabiliyoruz? Bunu düşünmemiz lazım.”