İslâm, zahirde teslimiyet ve bağlanmayı ifade edip kullanım bakımından müşterek olduğuna göre başlangıç noktasıdır. Eğer onunla birlikte samimi inanç varsa, yani kişi Allah Teâlâ'ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe yürekten inanıyor, kaderin hayır ve şerrinin Allah'tan olduğunu ikrar ediyor, başına gelecek olayın muhakkak vuku bulacağına başına gelmeyecek olayın da gerçekleşmeyeceğine inanıyorsa hakikî bir mümin olur. Zahirî Müslümanlığı kalbî inancıyla, ruhî tekâmülünü aklî tefekkürle birleştirir ve gayba, gözüyle tanık olmuşçasına iman ederse artık kemâl haline erişmiş demektir. Bu durumda İslâm yolun başı, iman ortası, İhsan ise kemâli olmaktadır. İşte bu anlamından dolayı Müslüman lafzı hem kurtuluşa erenler, hem de helak olacaklar için kullanılabilen müşterek bir kavramdır.
İslâm, bazen ihsan anlamında olabilir:
"Hayır, ihsan sahibi olarak yüzünü Allah'a çeviren." (Bakara-112)
"Sizin için din olarak İslâmdan razı oldum" (Mâide-4)
Şu ayet-i kerimeler de aynı anlamdadır:
"Muhakkak Allah katında din İslâm'dır." (Âl-i İmrân-19)
"Hani Rabbi ona 'İslam ol!' dediğinde 'Âlemlerin Rabbine teslim oldum' demişti." (Bakara-130)
"Ancak Müslümanlar olarak ölün!" (Bakara-132)