Peygamber Efendimiz `in Kişiliği ve Karakteri

Sadece Arabistan'ın değil, bütün dünyanın o zamanki halini bir defa daha gözünüzün önüne getirin ve bunun karşısında şu hususlara dikkat edin. Söz konusu kişinin hangi şartlar altında doğduğuna, ailesinin nasıl olduğuna, çocukluğunun nasıl bir çevrede geçtiğine, gençliğinde ne yaptığına ve kimlerle haşir neşir olduğuna. Daha ilk bakışta kendisinin bambaşka bir insan olduğuna kanaat getirirsiniz. Ondan daha yüksek ahlâklısı ve temiz karakterlisi yoktur. Hiçbir zaman yalan söylemez. Doğru sözlülüğüne bütün millet şahittir. En ezeli düşmanı bile falanca yerde veya zamanda, yalan söylediğini iddia edemez. Kimseye kötü sözler söylemez. Kimse O'nun şu veya bu vesile ile küfür söylediğini veya müstehcen şeyler konuştuğunu ileri süremez. Her türlü insanla, her konuda görüşür ama kimse ile ağız kavgası yaptığı, sert konuştuğu söylenemez. Dili sert değil, yumuşak ve tatlıdır. Öylesine tatlı dillidir ki Onunla konuşan ve sohbet eden kişi olgunluğuna hayran kalır. Kimseye kötü muamele yapmaz, kimsenin hakkını çiğnemez. Yıllarca ticaretle meşgul olmasına rağmen bir defasında bile birinin parasını yediği veya para yüzünden kavga çıkardığı vaki olmamıştır. Beraber çalıştığı herkes dürüstlüğüne inanmıştır. Öylesine doğru sözlü ve ilişkileri dürüst olan bir insandır ki, herkes O'na “Emin” lakabını takmıştır. Dürüstlüğüne o kadar inanılıyor ve güveniliyor ki düşmanları bile para ve kıymetli eşyalarını O'na emanet ediyorlar. Her tarafta hayâsızlık ve çıplaklık almış yürürken, kendisi çocukluğundan beri her zaman uygun kıyafette bulunmuş, hayâlı davranmıştır. Ahlâksızlık yanından bile geçmemiştir. İçkiye dokunmaz, kumar oynamaz, görgüsüz ve kültürsüz İnsanlar arasında temizlik ve erdemliliğin timsalidir. Laubalilikten nefret eder. Temizlik ve taharet hayranıdır. Yumuşak kalpli ve merhametlidir, herkesin derdini paylaşır. Başkaları için acı ve eziyet çeker. Çevresi, vahşilerle doluyken kendisi şiddet ve kan dökülmesinden nefret eder. Aşiretler arasındaki kavgalardan uzak durur, şahsi ve ailevi çatışmalara katılmaz, hatta bunları tasvip de etmez. Herkes putlara taparken, O akıl ve mantıkla hareket eder. O'na göre, gökler ile yeryüzü arasında tapılacak hiçbir şey yoktur. Hiçbir yaratığın önünde eğilmez. Putlara kurban vermeyi veya putlara adanan hediye ve yiyecekleri kabul etmez. Gönlü her türlü şirke ve mahlûklara tapılmasına razı olmaz. Kısacası, bu insan alacakaranlıkta etrafını aydınlatan bir kandil ve adi taşlar arasında göz kamaştırıcı bir elmas gibidir.

Yaklaşık kırk yıl böylesine temiz ve dürüst bir hayat süren bu insanın ömründe büyük bir değişiklik ve devrim meydana gelir. Çevresindeki karanlıktan canı sıkılır. Çevresindeki cehalet, ahlâksızlık, kötülük, düzensizlik, şirk ve putperestlik denizinden bir anda kurtulmak ister. Bu çevre ve ortam, O'nun tabiatına hiç uymaz. Nitekim bu pislik dolu dünyasından bunalarak sessiz ve sakin yerlere gider, dağlar ve tepelerde huzur ve sükûnu aramaya çalışır. Bu hareketini sık sık tekrarlar. Günlerce dağlarda ve mağaralarda hakikati arar. Oruç tutarak zihnini ve kalbini temizlemeye çalışır. Düşünür, taşınır ve murakabe yapar. Çevresindeki karanlığı yırtacak, ortadan kaldıracak bir ışık arar durur. Eline öylesine sihirli bir imkân geçirmek ister ki, bununla doğru yoldan sapmış olan dünyayı kökünden yıkıp yeni bir dünya oluşturabilsin.

Birdenbire kişiliğinde ve durumunda muazzam bir değişiklik meydana gelir, kalbi kendisinden olmayan bir ışıkla dolar, kendisinde daha önce olmayan bir güç hisseder. Mağaranın yalnızlığından çıkıp şehre iner. Ve insanlara taptıkları putların gerçek olmadığını, hiçbir anlam taşımadıklarını dolayısıyla onları bırakmaları gerektiğini söyler. Hiçbir insan, ağaç, ruh, yıldız, ay ve gezegenin tapılmaya lâyık olmadığını belirtir. Bunlara itaat ve ibadet etmenin gereksiz ve anlamsız olduğunu söylemeye çalışır. Der ki; bu dünya, ay, yıldız, güneş, gök ve kâinat Allah tarafından yaratılmıştır. Sizi yaratan da öldüren de Allah'tır. Sadece O'na kul olun, O'na itaat edin, O'nun önünde eğilin. Yaptığınız hırsızlık, soygun, yağma, katliam, zulüm, fuhuş ve diğer hayâsızlıklar günahtır. Bunlardan sakının, Allah bunlardan hoşlanmaz. Doğru söz söyleyin, doğru hareket edin. Herkese adaletli davranın. Kimsenin canına kıymayın, kimsenin malına göz dikmeyin. Hakkınız ne ise alın, hakkı olana hakkını verin. Hepiniz insansınız ve bütün İnsanlar eşittir. Kimse rezil ve alçak olarak doğmamıştır. Aynı şekilde kimse şeref ve haysiyet madalyasıyla dünyaya gelmemiştir. Büyüklük ve üstünlük ırk ve soydan değil, Allah'a yakın olmak ve dürüst olmaktan gelir. Allah'tan korkan, ahlâkı temiz olan üstün insandır. Gerisi boştur, öldükten sonra hepiniz dirilecek ve Allah'ın huzuruna çıkacaksınız. Herkes kendi söz ve hareketlerinin muhasebesini yapacak, Allah'a hesap verecektir. Her şeyi bilen ve gören Allah, yaptıklarınızın muhakemesini görüp son kararını verecektir. O'ndan hiçbir şey saklayamazsınız. Bütün hayatınız açık bir kitap gibi Allah'ın önünde duracaktır ve O, bu kitaba göre hakkınızda hükmünü verecektir. O Adil-i Mutlak'ın nezdinde kimse kimsenin avukatlığını yapamayacak, kimse kimseyi kurtaramayacaktır. Allah'ın katında ne rüşvet geçerlidir, ne de şan ve şöhret. Orada ne ırk sorulacak ne aile şeceresi. Tek değer ölçüsü iman ve iyi amel olacaktır, iman ve amel sermayesi bol olan doğruca cennete gidecek, bundan yoksun olan ise cehennem ateşinde yanacaktır.

İşte O büyük insan, mağaradan çıkıp böyle bir kurtuluş çağrısında bulundu, bu şekilde halkına seslendi.