Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez, Kutlu Doğum Haftası'yla ilgili tartışmalara ilişkin, 'Tam da biz 100 bin personelimizle, 100 ilahiyat fakültesiyle, 15 Temmuz'da bu ülkeye yönelen işgal, ihanet, darbe teşebbüsünden sonra toplumsal güvenimizi örmeye çalışırken Diyanet'in, devleti ve milletiyle 28 yıl ortaya koyduğu tüm hayırlı çalışmaların o menhus yapıya mal edilmesi beni kahretmiştir.' dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Gaziantep`te ‘Hz. Peygamber ve Güven Toplumu` başlığı altında düzenlenen sempozyuma katıldı.

Görmez, bu seneki Kutlu Doğum Haftasının temasının belirlenmesinde, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra yara alan, zedelenen toplumsal güvenin yeniden inşasının amaçlandığını belirterek, dini istikrarın bir ülkede ne kadar önemli olduğunu Suriye örneğiyle görülebileceğini de kaydettiği konuşmasında, “İki güvenlik var ki insanlık ihmal ediyor. Birisi din güvenliği, birisi de bilgi güvenliği. Nasıl ki küresel ölçekte bir güven bunalımı yaşıyoruz. Aynı zamanda din güvenliği sorununu yaşıyoruz. Din güvenliği, dini istikrarın bir ülkede ne kadar önemli olduğunu Suriye bize haykırıyor. Eğer din güvenliğinizi kaybederseniz, eğer dini istikrarınız kaybolursa siyasi istikrarınız da yok olur. Ekonomik istikrarınız da yok olur. Emniyetiniz de yok olur” ifadelerini kullandı.

Kutlu Doğum Haftasının FETÖ yapılanmasıyla ilişkilendirilmesinin kabul edilebilir olmadığını kaydeden Başkan Görmez, “Biz tam da bu menhus yapının bu topluma verdiği zararı tamir ederken, bu menhus yapı bir yerlere sızarak, 28 yıllık devletle ve milletle yaptığımız bu güzelliği başkasının eliyle kendisine mâl etmek gibi bir kötülüğü yapmaya başladı. Gırtlağa kadar bid`at ve hurafeye batmış düşünceler tarafından  Kutlu Doğum Haftasının bir bid`at ve hurafe olduğunun söylenmesi de çok daha üzücü olandır” şeklinde konuştu.

Görmez`in konuşmasından bazı satır başları şöyle;

DİNİ SAHİH USULÜNE GÖRE ANLAMAKTAN UZAK OLAN KARDEŞLERİMİZ

Bizler Diyanet İşleri Başkanlığı olarak 15 Temmuz`da yara alan toplumsal güvenimizi Resulü Ekrem`in ‘eman` vasfını dikkate alarak emin Peygamberin emin ümmeti olmak için her yerde seferber olmuş vaziyette idik. Milletimizin, toplumumuzun hem 15 Temmuz`dan sonra yaşadığı kırılmalar hem o güven bunalımını tedavi etmek için bir kardeşler topluluğu olarak yeniden eman toplumu nasıl olabiliriz? diye çırpındık. Bir baktık karşımıza bir düşünce çıktı ve dediler ki, ‘Sizin bu yaptığınız doğru değil` dediler. Üstelik bu konu 28 Şubat sürecinde bu haftayı ‘irtica` olarak adlandıranlar tarafından değil; dini, tarihin ve hayatın dışında tutarak, dini sahih usulüne ve metodolojisine uygun olarak anlamaktan uzak kardeşlerimiz tarafından gündeme gelmeye başladı.

BENİ KAHRETTİ

100 bin Diyanet personeliyle, 100 İlahiyat fakültesiyle, 15 Temmuz`da bu ülkeye yönelen işgal, ihanet ve darbe teşebbüsünden sonra toplumsal güvenliğimizi, toplumsal güvenimizi gergef gergef yeniden örmeye çalışırken, Diyanet`in devletiyle ve milletiyle 28 yıl bir müktesebat olarak ortaya koyduğu bu çalışmaların, bu hayırlı çalışmaların o menhus yapıya mâl edilmesi ise beni şahsen kahretmiştir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bunu bu topraklarda yaşayan hiçbir müminin kabul etmesi mümkün değildir. Biz tam da bu menhus yapının bu topluma verdiği zararı tamir ederken, bu menhus yapı bir yerlere sızarak bu 28 yıllık devletle ve milletle yaptığımız bu güzelliği başkasının eliyle kendisine mâl etmek gibi bir kötülüğü yapmaya başladı.

GIRTLAĞA KADAR BİD'AT VE HURAFEYE BATMIŞ OLANALAR...

Bunun bir yalan, iftira ve bühtan olduğu ortaya çıktıktan sonra bu defa da dediler ki, ‘Bu bid`attir, hurafedir` dediler. Gırtlağa kadar bid`at ve hurafeye batmış düşünceler tarafından bunun ifade edilmiş olması da çok daha üzücüdür.

HANGİ DÜŞÜNCEYE GÖRE BİD'AT

Bu milletin çocuklarına Resulü Ekrem`in hayatını, ilkokullardan üniversitelere kadar okutmak, Siyer yarışmaları düzenlemek, Resulü Ekrem`e yönelik Naat-ı Şerif yarışmaları düzenlemek, bütün her yerde, ülkemizde ve yurtdışındaki millet varlığımıza Resulü Ekrem`in ‘El Emin` vasfını anlatmak hangi düşünceye göre bid`attir. Bu kabul edilebilir mi? Bir önceki bühtan ve iftirayı ispat etmek için de maalesef 20 sene önce bazı yerlerde bizim hiçbirimizin dahlinin olmadığı müsamerelerin fotoğraflarını koyarak bu nezih toplantıların hepsinin sanki o kötü müsamereler ile topluma takdim edildiğini anlatmaya çalıştılar.

O ZAMAN NEREDEYDİNİZ

Gerçekten iyi niyete sahip olduklarına inandığım bazı kardeşlerim de yine sosyal medya marifetiyle bu sefer dediler ki, `Bunu neden güneş takvimine göre yapıyorsunuz da ay takvimine göre yapmıyorsunuz?` Ben de dedim ki, ‘Bütün günler, haftalar, aylar, bütün takvimler Resulullah`a feda olsun` Nisan`da Allah`ın ayıdır, Rebiülevvel`de Allah`ın ayıdır. Gelin o zaman her gün bunu yapalım. Elbette biz bunu Resulü Ekrem`in Hicri 4. asırda başlayan Mevlid-i Şerif geleneğini ortadan kaldırarak onun yerine ihdas etmiş değiliz. Bunu tamamen onun bir mütemmimi olarak anmaktan anlamaya dönüştürerek, 80 yıl bu topraklarda biz Mevlid Kandilini sadece üç beş hafızın nağmelerinden ibaret bir birkaç mevlid okuyarak geçiştirmedik mi? O zaman neredeydiniz?

CEHALET İLME TABİ OLMAK ZORUNDADIR

Türkiye`de herkes bilsin ki ilim cehalete tabi olmaz. Cehalet ilme tabi olmak zorundadır. Yanlış düşünceler hikmete uymak zorundadır. Hikmet yanlış ideolojilerin peşinden gitmez. Mümkün değildir bu. Türkiye`nin dini istikrarı ve dini bilginin sıhhati bu ülkenin bir güvenlik meselesidir. Nasıl ki bu yok olunca Suriye yok oldu, Irak yok oldu, Yemen, Libya parçalandı. Allah korusun dini istikrar bu ülke için, yeryüzünün bütün mazlumlarına umut olan bu ülke için hayati önemlidir.

HERKES BİLSİN Kİ...

Herkes bilsin ki Diyanet teşkilatı İmam Hatip liseleri ve İlahiyat fakültelerinin birlikte ürettiği sahih bilgi bu ülkenin din güvenliğinin teminatıdır. Dini istikrarın teminatıdır. Güvenliğimize zarar vermeden, yanlış yöntemlere başvurmadan İslam`a hizmet edecek her türlü yapıya, cemaate, topluluğa biz sadece hizmetkar oluruz. Ancak Türkiye`de Diyanet İşleri Teşkilatının 100 İlahiyat Fakültesiyle birlikte ürettiği sahih bilgi cehalete tabi olmayacaktır. Bütün kardeşlerimiz çalışmalarını, bilgilerini gözden geçirecektir. Herhangi bir itirazı olan bir arkadaşımız olduğunda da Din İşleri Yüksek Kurulumuza gelir, 16 ilim adamından oluşan bu ülkenin din konusunda en büyük karar organına gelir, en güzel şekilde tartışır. Biz hata etmişsek elbette hatadan dönmek gibi güzel irfan olmaz. Biz de oradan döneriz. Yeter ki inanç meselelerimizi toplumun önünde didişme konusuna dönüştürerek yaralamayalım. Dini istikrara gölge düşürdüğümüzde siyasi istikrarda da ekonomik istikrarda da bu toplumun bütün güvenlik problemleri ortaya çıkmaya devam edecektir.