PKK`NİN ÜST DÜZEY YÖNETİCİLERİNDEN MUSTAFA KARASU`NUN SOSYAL MEDYAYA; “DEVLETSİZ, PATRONSUZ, AĞASIZ, KARISIZ, KOCASIZ BİR TOPLUM KURMANIN VAKTİ GELMİŞTİR” KONULU BİR YAZISI DÜŞTÜ. TABİ TEYİDE İHTİYAÇ VARDI. İNTERNET ORTAMINDA BİRAZ ZOR DA OLSA YAZININ ASLINA ULAŞTIM. YAZI “KAPİTALİST MODERNİTEYE DOĞRU MEYDAN OKUMA” BAŞLIĞI İLE 19 NİSAN 2017 ÇARŞAMBA GÜNKÜ “YENİ ÖZGÜR POLİTİKA” İSİMLİ İNTERNET SİTESİNDE YAYINLANMIŞ.

Mustafa Karasu Kimdir ve Ne Demiştir?

Aslında benim derdim Mustafa Karasu`nun söz konusu yazısı değil. Asıl önemli olan bu işin ideologlarının aile hakkında söyledikleridir. Yine de söz konusu yazıdan biraz bahsedip, Mustafa Karasu`nun ağzından nasıl bir toplum özlemi içinde olduklarını da bu arada tespit etmeye çalışalım.

Bilindiği üzere Mustafa Karasu Sivas`ın Gürün ilçesindendir. Yani Türk soluna mensup biridir. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde okurken Abdullah Öcalan ile tanıştı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından cezaevine girdi. Tahliye olduktan sonra yurt dışına kaçtı. Bu dönemde PKK'ya katılarak örgütün merkez komite üyeliğine seçildi. Bunun yanında Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin de Avrupa temsilciliğini yürüttü. Öte yandan Karasu, "Hüseyin Ali" müstear adıyla yazılar yazmaktadır.

Belki de hem Türk olması hasebiyle, Kürtlerdeki aile mefhumunu tam anlayamaması hem de aydın bir yazar olarak felsefik tartışmalara girmesi nedeniyle böyle pervasızca yazmaktadır. Yoksa Kürt toplumuna “Karısız” ve “Kocasız” toplum istiyorum demek, büyük bir cesaret ister. Her halükarda bunu söylemesi, niyetlerin ortaya çıkması açısından olumludur.

Mustafa Karasu`nun söz konusu yazısında belirli felsefik tartışmalar yaparak, Kapitalizmin sadece toplum düşmanı değil aynı zamanda tabiat düşmanı olduğu bildirilmektedir. Doğrusunu isterseniz ben de bu görüşteyim. Tabi kapitalist toplumdan komünist topluma evrilmenin yollarını ve devletin gereksizliği hususunu belirttikten sonra aynen şunları söylemektedir: “Bir daha vurgulayalım, artık devletsiz, patronsuz, ağasız, “karısız”, “kocasız” bir dünyayı düşünmenin zamanıdır. Devletsiz yönetim, patronsuz, ağasız bir ekonomik yaşam, “karısız”, “kocasız” özgür eş yaşam gerçekleştirilebilir. Artık egemenlerin bu konuda yarattıkları ideolojik egemenlikleri yıkmak, özgür düşünmek, bu temelde neolitik toplumdan bugüne var olan demokratik uygarlığı demokratik topluma dayandırarak yeniden güncelleştirmenin zamanıdır.”

Evet, günahıyla, sevabıyla, virgül ve tırnak işaretlerine kadar bütün yazı Mustafa Karasu`ya aittir. Tabi başta da söylediğim gibi benim derdim Mustafa Karasu değil, bütün bir Sol`un aileye bakış açısıdır. Bu nedenle burada bu bahsi kapatıp, komünizmin aileye bakışını ele almak istiyorum.

Özel Mülkiyete Giden Yol; Aile:

Bilindiği üzere solcu ideologlar toplumun gelişim sürecini belirli kategorilere ayırmış ve bir süreçten diğerine geçişin tarihsel bağlamda gerçekleştiğini ve bundan sonra da gerçekleşeceğini söylemektedirler. Sınıflandırma şu şekildedir.

-          İlkel Komünal Toplum

-          Köleci Toplum

-          Feodal Toplum

-          Kapitalist Toplum

-          Sosyalist Toplum

Bu toplumlardan bir diğerine geçiş tarihsel zaman dilimi içinde oluşmuş ve komünizmin bir alt aşaması olan sosyalizmden bir üstü aşamaya yani komünizme geçiş süreci de yaşanacaktır.

Bilindiği üzere Eski çağ denilen ilkel çağlar da belirli zaman dilimlerine ayrılmaktadır:

-          Paleolitik

-          Mezolitik

-          Neolitik

-          Kalkolitik 

İşte yukarıda Mustafa Karasu`nun bahsettiği çağ olan Neolitik, yeni bir çağ olup, bu çağda insanlar üretime geçmişlerdir.   

İlkel komünal toplum, solcuların deyimiyle eşit üretim ve paylaşım kültürünün olduğu dönemi kapsar. En ideal dönem budur ve komünistlerin gerçekleştireceği devrim ile belki modern komünal toplum oluşacaktır.

Tabi en eski çağlarda daha evlilik diye bir kurum yoktur. Bu nedenle insanlarda “Ben” duygusu da bulunmamaktadır. Ben duygusu olmadığından özel mülkiyet söz konusu değildir. Ne zaman ki evlilik kurumu ortaya çıktı, artık insanlar en güzeli ve iyisini kendilerine, eş ve çocuklarına istemeye başladılar. Yani evlilik ile birlikte “Ben” duygusu da oluşmaya başladı. En iyisine sahip çıkma isteği, özel mülkiyeti doğurdu ve artık insanlar kendilerine ait olan mallar biriktirmeye başladılar.

Kısaca komünizm özel mülkiyetin düşmanıdır. Özel mülkiyetin kaldırılması için buna giden yolların da engellenmesi lazımdır. Özel mülkiyete “Ben” duygusu neden olduğuna ve bunun da kaynağında aile bulunduğuna göre, aile kurumunun ortadan kaldırılması gerekir. Tam tersinden okursak; aile kurumu ortadan kaldırılırsa “Ben” duygusu yok olur, bu da neticede özel mülkiyeti sonlandıracaktır.

Tabi yeni kurulacak toplumda da insanlar cinsel arzulara sahip olacağı için, “Karısız” ve “Kocasız” bir düzene ihtiyaç duyulacaktır. Friedrich Engels, “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eserinde, genç kızların kendilerini genç erkeklere nasıl takdim etmesi gerektiği hususunu inceler ve çözüm önerilerini sunar.

Buna göre cinsel ihtiyaçların nasıl karşılanacağını, varın siz düşünün. Zaten bu yüzden “Şirinler” isimli çizgi filimde bir tek “Şirine” vardır. O Şirine de bütün Şirinlerin ortak malıdır.

Sonuç:

İşte Mustafa Karasu`nun “karısız” ve “kocasız” dediği toplum, Engels`in bu çözüm önerilerine dayanmaktadır. Sadece Mustafa Karasu`nun değil, geçmişte sosyalist olan ülkelerde namus mefhumunun neden bu kadar önemsenmediğinin temelinde de yine Engels vardır. Şu yazacağım cümlelerden ötürü özür diliyorum ama konunun çarpıcılığını ortaya koymak durumundayım. Kasaplık etlerin fiyatları bellidir. Ülkemizde kilogramı 30-40 TL. arasında değişmektedir. Ama eski solcu ülkelerde bir genç kızın eti, bir şişe kolaya çok rahat olarak satılabilmektedir.

 

PKK`nin daha önceki “Namus, toplumsal kâbus”, “Biz emanet değiliz, biz kadınız” şeklindeki söylemlerinin temelinde de bu tür bir düşünce mevcuttur.