Böbrek taşlarının bazen hiçbir belirti vermeden sessizce oluşabileceğini söyleyen Memorial Diyarbakır Hastanesi Üroloji Bölümü`nden Doç. Dr. Necmettin Penbegül, bazı durumlarda tesadüfen herhangi bir nedenle yapılan radyolojik tetkiklerle de tanı konulabileceğini belirtti.
Böbrek taşının genellikle dayanılmaz ağrılarla kendini gösteren bir sağlık problemi olduğunu dile getiren Doç. Dr. Penbegül, 70 yaşına kadar erkeklerin yüzde 19`unda, kadınların ise yüzde 9`unda ortaya çıkan rahatsızlığın ağrıya neden olmayıp sessizce geldiğini söyledi.
Böbrek taşı hastalığında en yaygın görülen belirtinin ağrı olduğunu ifade eden Penbegül,
“Ağrı; çoğunlukla taşın böbrekten idrar kesesine idrarın akışını kısmen ya da tamamen engellemesi sonucu oluşur. Bu ağrı kimi zaman çok hafif olabilirken, kimi zaman hastaneye yatmayı gerektirecek kadar şiddetli olabilir. Tipik olarak ağrı azalabilir veya artabilir ancak tamamen kaybolmaz. Böbrek ağrısı genellikle 20-60 dakika sürer. Ağrı kaburgaların altında sırt bölgesinde veya karnın alt bölgesinde olur ve kasığa doğru ilerleyebilir. Bu ağrı esnasında bulantı-kusma, sık idrara çıkma, idrar yaparken yanma, sızı ve bunlara sürekli idrar yapma hissi eşlik edebilir. Bunlar taşın hareket ettiğinin veya düşüyor olduğunun bir göstergesi de olabilir.” dedi.
Böbrek taşlarının bazen hiçbir belirti vermeden sessizce oluşabileceği uyarısında bulunan Penbegül, “Bazı durumlarda tesadüfen herhangi bir nedenle yapılan radyolojik tetkiklerle de tanı konulabilmektedir. Tanıda en zararsız yöntem ultrasonografidir. Ultrasonografi özellikle gebelerde, çocuklarda ve radyasyona maruz kalmak istemeyen hastalarda kullanılan ilk yöntemdir. Ancak bu tanı yönteminde çok küçük veya böbrekten çıkıp kanala düşen taşlar görülemeyip gözden kaçırılabilir. Böbrek taşının tanısında en sık kullanılan yöntem ise ilaçsız (kontrastsız) bilgisayarlı tomografi yöntemidir. Tomografi sayesinde hem en küçük taşlar görülebilmekte hem de yapılacak ameliyat ya da müdahaleyi planlayabilmek için 3 boyutlu görüntüler elde edilebilmektedir. Özellikle ailesinde taş bulunanlar ve daha önce taş düşürenler düzenli sağlık kontrolleri ile sessiz böbrek taşlarının olup olmadığını kontrol ettirmelidirler.” İfadelerini kullandı.
“Kapalı böbrek taşı ameliyatlarında böbrekteki taşa iki farklı yoldan ulaşılarak taş parçalanır” diyen Penbegül sözlerine şöyle devam etti:
“Bu yollardan birincisi idrarın geçtiği kanallar (üretra→mesane→üreter→böbrek) kullanılarak çok ince kıvrılabilir kameralı aletler ile böbreğin içine ulaşmaktır (RIRS, f-URS). Bu aletlerin içerisinden lazer kablosu gönderilerek böbreğin içindeki taşlar mümkün olduğunca en ufak parçalara ayrılır. Daha sonra bu taşların rahat dökülebilmesi için böbrek içerisine bir stent (kateter) bırakılır. Bu stent hasta tüm taşlarını döktükten sonra yine daha basit bir ameliyatla çıkartılır. Bu yöntem genellikle 2 santimetreden küçük taşlar için uygulanır. Kırılan taşlar aletler ile dışarı alınmaz sıklıkla hastanın kendiliğinden dökmesi beklenir. Bu ameliyat yönteminde kanama ihtimalinin az olması bir avantaj iken kateterin çıkarılması için ikincil bir ameliyat gerektirmesi dezavantaj olarak kabul edilmektedir.
Böbrek taşlarına kapalı yöntemle ulaşmanın ikinci yolu ise hastanın sırt bölgesinden böbreğin içerisine doğru yaklaşık bir santimetre (10 milimetre) genişliğinde bir tünel oluşturulmasıdır (PNL). Bu tünel içerisinden gönderilen kameralı aletler ile böbreğin içindeki taşlar görülür ve taşlar bir bütün halinde veya kırılarak aynı yoldan dışarı çıkartılır. Bu yöntemde azda olsa kanama ihtimali söz konusudur. Son zamanlarda kapalı böbrek taşı ameliyatı teknolojik gelişmeler sayesinde daha da küçük tünellerden yapılabilir hale gelmiş durumdadır. Standart bir PNL ameliyatı bir santimetre genişliğinde bir tünel içinden yapılırken; günümüzde bu tünel çapı küçültülerek ameliyat hem hasta hem de hekim için daha konforlu hale getirildi. Mini PNL adı verilen ameliyatta 0,7 santimetrelik tünel, Ultra-mini PNL ameliyatında 0,4 santimetrelik tünel ve son olarak da Micro-PNL ameliyatında bizim geliştirdiğimiz ve dünyada kapalı böbrek taşı ameliyatında kullanılan en ince tünel olan 0,2 santimetrelik tünel (Microsheath) kullanılmaktadır. Tünel çapı azaldıkça ameliyata bağlı kanama gibi bazı istenmeyen durumların görülme ihtimali çok azalmaktadır. Ayrıca ameliyat sonrası iyileşme süreci de hızlanmaktadır. Ultra-mini PNL denilen yöntem daha çok 3-14 yaş aralığındaki küçük çocuklarda tercih edilmektedir. Daha küçük çocuklarda ise Micro-PNL dediğimiz yöntemi tercih etmekteyiz.”
Dünyada hemen hemen tüm açık ameliyatların yerini, kapalı ameliyat yöntemlerinin aldığını dile getiren Penbegül, “Kapalı ameliyatın en önemli üstünlüğü, vücut dokularının normal yapısı korunduğu için iyileşme sürecinin çok hızlı olmasıdır. Kapalı ameliyat yöntemlerinde ameliyat daha kısa sürebilmekte, hasta daha hızlı normal yaşam faaliyetlerine dönmekte, hasta hastanede daha az kalmakta, ameliyat sonrasında daha az ilaç kullanmakta ve tedavi maliyetlerini olabildiğince düşürmektedir. Ayrıca taş hastalıkları kabaca yüzde 50 oranında tekrar edebilen bir hastalıktır. Açık ameliyat olan bir hastada; taşı tekrar ettiğinde bir kez daha açık ameliyat olması zor bir durumdur. Ancak kapalı ameliyatlarda; tekrar yapılacak ameliyatlarla ilgili fazla bir zorluk yaşanmamaktadır. Hastanın taşı tekrar etse bile defalarca kapalı yöntemlerle tekrar ameliyat olabilmektedir.” şeklinde konuştu. (İLKHA)