DAVET YOLUNDA KARARLILIK VE İ`TİDAL
Bismillahirrahmanirrahim
“O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.”(Hud: 112)
“İnsanlara karışıp onların ezalarına katlanan Müslüman, onlara karışmayıp, ezalarına katlanmayandan hayırlıdır.” (Tirmizi, İbni Mace)
İslamî bir toplumun oluşması, ıslahı ve ihyası için hayrı düşünme, hayrı konuşma, bu alanda faaliyetlere girişme aşamalarının her birinin Allah (cc) indinde karşılığı ve mükâfatı vardır. Bunun müjdesini Resul–i Ekrem Efendimiz vermektedir. Hayırlı işler için hem niyet edeceğiz ve düşüneceğiz hem konuşacağız hem gündeme getireceğiz hem de o işi yapmak için adım atacağız. Bütün bunları yaparken de Rabbimizden yapmak istediğimiz hayırlı işi bize kolaylaştırmasını, hayırlı bir netice alıp bereket katmasını dileyeceğiz.
İslamî toplumun en güzel özelliklerinden biri –ki okuyucularımızı ve kardeşlerimizi de bu şekilde biliyoruz– konuşmaktan çok amele odaklanmasıdır. Alınan kararları ve çözüm yollarını haram ve günah olmadıkça yerine getirmek için tüm imkânlarını kullanmalarıdır. Bu bakımdan sadece “okuyan, konuşan ve yazan” değil, aynı zamanda “dinleyen, anlayan ve yaşayan” olup bunu karakter haline getirmeli ve bu özelliklere haiz çok sayıda davetçinin yetişmesine ön ayak olmalıyız.
İsabetli kararlar almak, zamanında çözüm yolları göstermek çok mühimdir. Ama bundan daha önemlisi alınan karar ve verilen çözümün, İslam dairesi içinde olması, uygulanabilir olması ve neticesinin İslam ve Müslümanlara faydalı olmasıdır. Uygulanmasında gevşek davranılan, savsaklanan veya uygulanmayan bir karar ve çözüm çok faydalı ve isabetli olsa da fazla fayda getirmez.
Temel ilkelerimizden biri, İslam toplumuna ümmet anlayışının yerleştirilmesi olmalıdır. İslam düşmanları, Müslümanların insanlığa önder olmasının önünü tıkamak için ilk önce ümmet kavramı ile oynadılar. Müslümanlar arasında fitne ve fesat tohumu ekerek ümmet olma duygularını körelttiler. Neticede kavim, mezhep ve meşrep kavramları kullanılarak ümmet şuuru ve birliği ortadan kaldırıldı. Ümmetin yeniden dirilişi ve Müslümanların asli fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için işe yeniden ümmet bilincini yerleştirmekle başlamalıyız. Ümmet bilinç, anlayış ve düşüncesini hiçbir zaman kalbimizden ve düşüncemizden çıkarmamalıyız. Hiçbir karar, çözüm ve uygulamamız ümmet anlayışına halel getirmemelidir.
Aşılması mümkün olan bütün engelleri gevşeklik göstermeden, aşmaya gayret ederek hedeflerimize yönelmeliyiz. Bu anlamda herkes sürekli bir muhasebe içinde olup kendinden bekleneni gerçekleştirmeye çalışmalıdır ki eksikliklerimize rağmen Rabbimize, kardeşlerimize ve halkımıza hesap verebilelim.
Yüzyıllardır İslam toplumunu ifsat için verilen uğraşlar sonucu içi boş, gayri İslamî birçok kavram, ulaşılması gereken idealler olarak Müslüman halkların zihnine yerleştirildi. Bunların bir çırpıda silinmesi zordur. İnsanlara toplu ulaşma yollarının ekseriyeti de bu ifsat şebekelerinin elinde olduğundan bu yanlış anlayışın giderilmesi için insanlarla birebir ilgilenip gözlere çekilen perdelerin kaldırılması gerekmektedir. Birebir ilgilenme, sorunlara direk müdahale etme, sıkıntılara birlikte katlanma en etkili yöntem olmakla birlikte aynı zamanda nebevî hareket metodudur.
İnsanlara irşad amaçlı gidildiğinde İslam`ın haram ve helal sınırlarını aşmadığı sürece halkın örfleri ve kültürleri dikkate alınmalıdır. Toplumu ıslah ve yeniden ihya etme iddiasında bulunanlar, İslam dairesi içindeki halkın örfüne karşı duyarsız kalmamalıdırlar. Kur`an ve Sünnete uygun bir hayat yaşamak, toplumun İslam`a aykırı olmayan örf ve adetleriyle çatışmayı gerektirmez. Aksine sabırla, hikmetle, halkın örf ve adetlerine uygun bir şekilde muhataplara hürmet ve saygı göstererek, kırmadan, bozmadan, üzmeden ve emin adımlarla çalışmaların sürdürülmesi gerekir. İslamî bir hizmeti yerine getirirken; Rabbimize, kardeşlerimize, arkadaşlarımıza ve halka hesabını veremeyeceğimiz uygulamalardan kaçınmalıyız.
Tarih boyunca hak üzere İslam ve Müslümanlara hizmet eden ve bu uğurda mücadele edenler var olagelmişlerdir. Değişik şekillerde tebliğ ve davet işiyle uğraşan İslami şahıs ve grupların –sapkın düşünce ve ekolleri bir yana bırakırsak– güzel hasletlerinin yanında bazen kolay bir şekilde ifrat ve tefrit içerisine girdiklerine de şahit oluyoruz. Toplumun küçük ve ıslah edilebilir kusurlarını, gayri İslamî söylem ve kavramlarla itham edebiliyorlar. İslamî hizmet için gayret ettiğini söyleyen birçok şahıs ve grup enerjilerinin büyük bir kısmını başka mezhep, meşrep ve cemaatlere mensup Müslümanlarla uğraşmakla harcıyor. İslam düşmanlarına göstermeleri gereken tepkiyi Müslüman kesimlere gösteriyorlar. Bu tür kardeşlerimizin yanlışlıklarına karşı aynı yanlışa düşmememiz gerekir. Bize karşı yapılsa bile bizim, hak ve adaleti elden bırakmadan vasat ümmet ve mutedil Müslüman özelliklerimizi muhafaza etmemiz gerekir.
Rabbim bizleri, ümmet bilinciyle hareket eden ve her ne şart altında olursa olsun hak ve adaletten ayrılmayan kullarından eylesin.
Allah`a emanet olun.
*İnzar Dergisi'nden alınmıştır.