1.Elif, Lâm, Mim.

FİZİLALİLKURAN:

Bu sure birbirinden kopuk üç harfle başlıyor:

Bu harflerin arkasından, "Doğru olduğunda şüphe olmayan bu kitap takva sahipleri için hidayet kaynağıdır." ayeti ile Allah'ın kitabından söz ediyor.

Kur'an'ın bazı sureleri birbirinden kopuk bu tür harflerle başlar. Bu harflerin değişik şekilde yorumları yapılmıştır. Bizim benimsediğimiz yoruma göre: "Birbirinden bağımsız bu harflerden anlaşılan mesaj şudur: Kur'an, bu tür harflerden oluşmuştur. Bu harfler ona inanmayan muhalif Araplar tarafından da bilinip kullanılıyordu. Fakat buna rağmen bu kitap; Arapların aynı harfleri kullanarak benzerini meydana getiremeyecekleri mucizevi bir kitaptır. Kur'an-ı Kerim Araplardan, meydan okuyucu bir üslupla şunu istedi: "Mademki "bunu Muhammed uyurdu" diyorsunuz, o halde onun bir benzerini de siz uydurun. Bunu yapamazsınız, haydi onun on suresinin benzerini yazın. Bunu da mı başaramadınız. O halde Allah'tan başka tüm yardımcılarınızı da çağırarak onun sadece tek bir suresinin bir benzerini getirin." Bu meydan okuyuşa karşı Araplardan bir cevap çıkmadı, susup kaldılar.

Bu aciz bırakma realitesi, sadece Kur'an ile ilgili değil, yüce Allah'ın yaratmış olduğu her şey hakkında aynen söz konusudur. Bu durum, her şeyde yüce Allah'ın yaratıcılığı ile insanların yapıcılığı arasındaki -bağdaşma kabul etmez farkı gösterir. Düşünelim ki, bu yeryüzü kütlesi, nitelikleri bilinen bir takım elementlerden oluşmuştur. İnsan bu elementleri ele alınca onlardan yapsa yapsa ya bir tuğla ya bir kerpiç ya bir tabak ya bir sütun ya bir heykel ya da duyarlılık ve karmaşıklık düzeyi ne olursa olsun bir teknik aygıt yapabilir.

Oysa yarattıklarını doğrudan doğruya yaratan Allah bu elementlerden, kımıldayan, hareket eden canlıyı meydana getiriyor. Bu canlı, insanları aciz bırakan ilâhî bir sırrı, yani canlılık sırrını içeriyor. Öyle bir sır ki, insan bunu ne yapabiliyor ve ne de içyüzünü kavrayıp onu çözebiliyor.

İşte Kur'an da böyledir. Kelime ve harfler... İnsan bunlardan düzyazı ve şiir üretebilir. Oysa Allah onlardan Kur'an, Furkan meydana getiriyor. Bu harf ve kelimelerden meydana gelen Allah'ın sanatı ile kulun sanatı arasındaki fark, bir yandan kımıldayan ruh ile ölü vücut arasındaki ve öbür yandan hayatın özü ile onun kuru kalıbı arasındaki fark gibidir.

ELMALI HAMDİ YAZIR

Ey düşünür! Sembolüne bak ve harflerin çıkış yerlerine riayet ederek elif lâm mim diye oku, okurken kendini bir tart, ruhundan bedenine, içinden dışına, göğsünden dudaklarına doğru yokken var olarak çıkıp gelen o sesleri de iyice bir dinle, bu sırada bir elifba, ebced okurcasına bütün elifba harflerini şekilleriyle hayalinden geçir ve düşün. Aslında hiçbir manası olmayan bu tek ve basit seslerden, sayılmayacak kadar manayı taşıyan kelimelerin ve bu kelimelerden sözlerin ve bu sözlerden kâinatı anlatan yüce kitapların meydana gelme şekillerinde nasıl bir kudret ve nasıl bir yaratılış sırrı gizli olduğunu düşün. O zaman anlarsın ki kâinatta her mana, her feyiz (nimet), her ilerleme, her olgunluk, her ümit bir sosyal düzene, hem de layık olduğu konumu ile bir sosyal düzene borçludur. Kendi kendine hiçbir manası, hiçbir kuvveti, hiçbir belirtisi olmayan basit maddele r in tek tek parçaları, layık oldukları bir sosyal düzeni buldukları zaman onlardan kimyalar, hikmetler, şekiller, hayatlar fışkırarak şu gözümüzün önündeki görülen kâinat meydana geliyor.

Aynı şekilde kendi kendine hiçbir manası, hiçbir kuvveti görünmeyen insan fertleri de, yerli yerinde mükemmel bir sosyal düzeni elde ettikleri zaman, onlardan dünyaları büyüleyen sosyal kurullar, milletler ve devletler meydana gelir. Taş ve ağaç kovuğundan çıkamayan o kişiler yer küresinin bir ucundan diğer ucuna gidi p gelmekle kalmayıp göklerde bile fetihler yaparak ve kâinata hak ve adalet saçarak mutluluğa gark olurlar. İşte elifbanın o basit ve manasız harflerine, o sonsuz manaları feyizlendiren düzen ve sosyal konum, sana kâinatın yaratılış sırrını baştan mütalaa ettirecek bir hidayet anahtarıdır. Düşün ve düşün bu basit şeyler nereden geldi ve bunlara o sosyal düzeni kim ve nasıl verdi? Sen seslerden kelimeyi, kelimelerden manaları, mânialardan eşyayı okuyup görebiliyorsan böyle yokluğun var, anlamsızın anlamlı ola b ilmesi, ayrı ve dağınık şeylerin birleşip bir bütün meydana getirebilmeleri, bütün bunlar üzerinde ezelden ebede kadar hâkim ve her şeyi kuşatan bir kudret-i vahdaniyenin delili ve tanığı olduğunda tereddüt edebilir misin? Hayır, edemezsin ve etmek için kendinde hiçbir hak göremezsin. O halde sen başka şeye bakmamalısın. O cömertlik kaynağından kendin için de sağlam ve doğru bir sosyal düzen aramalısın. İçin ve dışınla ona teslim olmalısın ki, istediğin hidayet ve mutluluğu bulasın. Düşün yalnız o düzeni v e o düzenin olaylarının hareketini düşün ve bütün bunları, her şeyi kuşatan o tek Allah'ın cömertlik kaynağına ermek için düşün. Fakat sakın onun hakikatine (mahiyetine) ereceğim, onu ve onun ilim ve kudretini kuşatacağım diye uğraşma. O noktaya geldiğin zaman acizlik ve bilgisizliğini itiraf et. İtiraf et de "" oku, "Allah daha iyi bilir." de. "Seni, sana yakışır bir şekilde tanıyamadık." diye ona yalvar. O zaman sende ne şüphe kalır, ne sıkıntı ne buhran (ruhî bunalım) kalır, ne kuşku.

TEFHİMU'L KUR'AN

Elif-Lam-Mim gibi Kur'an'da bazı surelerin başında yer alan Huruf-u Mukatta Kur'an'ın nazil olduğu dönemde Arap edebiyatında yaygın bir kullanıma sahipti. Şairler ve belâgat ehli bunları kullanırdı. Hatta bunun örneklerine İslâm öncesi şiir ve nesrinde rastlanmaktadır. O dönemde, herkes, bu harflerin anlam ve önemini kavradığı için, bunların Kur'an'da kullanılmasına karşı çıkan veya sorular yönelten olmadı. Çünkü bu tür kullanım onlara yabancı değildi. Hatta hiçbir saldırı fırsatını kaçırmayan İslâm ve Kur'an düşmanları bile bu harflerin kullanımına karşı çıkmadılar. Fakat zamanla, bu harfler kullanılmamaya başlandığından, tefsirciler bunların anlamını ve önemini tayin etmede güçlüğe düştüler. Bununla birlikte, sıradan okuyucunun bunların anlamı konusunda kafa yormasına gerek yoktur. Çünkü Kur'an'ın hidayeti (yol göstermesi) söz konusu olduğunda, bunlar hiçbir şeyi değiştirmiş olamazlar.

VEHBE ZUHAYLİ

Şanı yüce Allah, bu sûreye mukatta harflerle başlamaktadır. Bundan gaye Kur'an-ı Kerim'in niteliğine dikkat çekmek, onun i'câzına işaret etmek ve sü­rekli olarak onun en kısa bir sûresinin benzerini getirmek hususunda insanla­ra meydan okumak, insan kelâmı olan hiç bir şeyin boy ölçüşemiyeceği bir söz olan Allah'ın kelâmı olduğunu kesin olarak ispat etmektir. Şanı yüce Allah bu­nunla Kur'an-ı Kerim'in nazil olduğu Araplara şöyle diyor gibidir: Bu her Arabın konuşurken kullandığı alfabe harflerinden oluşan Arapça bir söz olduğuna göre onun benzerini getirmekten -insan sözü olduğuna inanıyorsanız- nasıl olur da âciz kalırsınız?. Bu böyle olmakla birlikte sizler onunla boy ölçüşemez-siniz. Kur'an-ı Kerim'in i'câzını açıklamak için bu harflerin zikredildiğini söyle­yen muhakkik ilim adamlarının görüşü işte budur.

Zemahşerî der ki: Bütün bu mukatta' harfler Kur'an-ı Kerim'in başında bir defa vârid olmamış meydan okuma ve ikazın tesirini artırmak için defalar­ca tekrar edilmişlerdir. Tıpkı bir kıssanın defalarca tekrar edilmesi ve açıktan açığa bir kaç yerde Kur'an'ın benzerini meydana getirmeleri için meydan oku­manın tekrarlanması gibi.

"Elif, Lâm, Mim" in mukatta harflerden oluştuğunun delillerinden birisi de Peygamber (s.a.v)'in şu buyruğudur: "Her kim yüce Allah'ın Kitabı`ndan bir harf okursa onun için bir hasene vardır. Bir hasene ise on katı iledir (On kat fazlasıyla mükâfat görür). Ben sizlere: Elif, Lâm, Mim, tek bir harftir, demiyo­rum. Fakat Elif bir harf, Lâm bir harf ve Mim de bir harftir."