Orhan Özsoy / Doğruhaber
Hüznün kokusu tütüyor buram buram… Bir veda cümlesi ruhumu yakalıyor. Ötelerden bir şair diziyor mısraları. Güneşin yüzü devriliyor akşam saatlerinde… Kırılgan bir hâl var; adını yazdığım duvarların, aşkını büyüttüğüm gönüllerin yüzeyinde. Şefkatli Efendim! Can pazarında ruhumu hediye eyledim aşkına… Merhamet otağından bir pay düşer mi bana, ben ki gönlümü terk eylemiş, boynu bükük garibim, cihanın destarında…
Şefkatlim Efendim! Yoluna toz tanesi, canına siper, aşkının yoluna kurbandır canım… Geçmişi ve geleceği unutarak, ve geçerek engin ufukların açık maviliğinden, uzak denizlerin yosun tutmuş, yıpranmış, savrulmuş kıyılarından… Kurtar bizleri ruhumuzu kıstıran ölümlerden… Bu hâb-ı girandan kaldır bizleri. Ölümleri kanatan mahzun çehrelerin gizlenmiş kederini bir gelişle kaldırıver Efendim!
Kaç zamandır mektuplar birikiyor kalemimin sinesinde! Mürekkebin nakşettiği kelimelerden bir başka gerçek dökülüyor. Efendim! Toz bulutlarında kaybolan sessizliği arıyoruz bugün… Dualı ellerden gözyaşları dökülüyor secdegahın pak zeminine… gel ömrümüzün satır aralarına bir seher serinliğinde… Şen olsun, şenlik olsun haneler. Bahçelerden güller saçılsın, heryer, har yanımız gül gülistan olsun yeniden… Gönüllerimizin dumanı yeniden tütsün Efendim! Devr-i saadetten bir bâd-ı saba essin Efendim! Gel ki; bir Medine sevinci yeşersin gönüllerimizin çatlayan toprağında.
Gözlerin nuru, gönlün süruru, Şefkatli Efendim! Kaç asır oldu bilmem, çok zaman geçip gitti; bir düşün ortasında kalakaldık çaresiz… Çıkılmaz yollardan çıkar bizi Efendim! Solgun gözler her vakit, yollarına vabeste; Gel ki gözler sevince bir an gark oluversin… Baharın kapısında bir vaveylalar kopunca, sana hasret gönüller, yine seni bekleşir…