Mehmet Emin Özmen / Araştırma
Çanakkale denince, ecdadımızın Türk, Kürt demeden bir araya gelip, küffara karşı zafer kazandıkları o meşhur zaferi akla gelir. Doğrudur, gerçekten de tarihin tanık olduğu müthiş bir savunma harbidir Çanakkale.
Bilindiği üzere bütün Avrupa bir olmuş, Çanakkale`ye muazzam bir yığınak yapmışlardı. Teknolojik silahlar, asker üstünlüğü ve moral onlardaydı. Beri tarafta kendini vatanı için feda edebilecek imanından başka bir şeyi olmayan Müslüman evlatlar vardı. Evet, bu savaştan galip gelenler, büyük bir iş başarmışlardı. İngilizler Çanakkale`yi geçememiş, onlara İstanbul`a giden yol kapalı kalmış, ayrıca Rusya`ya mühimmat sağlayacak koridor da açılmamıştı.
250 BİN ŞEHİD VERİLDİ
Ancak Osmanlı yaklaşık 250.000 evladını bu savaşta yitirmişti. Bu durum o zaman ki nüfus göz önüne alındığında çok büyük bir rakamdır. Üstelik bu kaybın yarısına yakını yetişmiş insan kaynağını oluşturmaktadır. Âlim, molla, müderris, muallim, mühendis, tıbbiyeli vb. her meslekten insanların bulunduğu bu insanlar, Çanakkale sonrası ülkenin oluşumunu gerçekleştirecek kişilerdi.
Bir de bu şehitlerden bir kısmını çocuk yaştakiler oluşturuyordu. Çünkü Çanakkale Savaşları esnasında, birçok liseden tüm sınıflar olduğu gibi savaşmak üzere cepheye gitmişlerdi. Hatta hiç mezun veremeyen, yani mezun olacak öğrencilerini tümü şehit olan liseler vardı. Yani bazı liseler, o yıl tek bir mezun veremedi.
İNGİLİZLER İSTEDİĞİNİ ALDI MI?
Bütün bunlar Müslüman neslin, küffar ordusunun karşısındaki fedakârlıklarını göstermesi açısından, göğsümüzü kabartan durumlardır. Ancak gözden kaçırılan bir durum var. O da İngilizlerin bu savaşta istediği sonucu almış olmasıdır. Bu biraz garip bir durumdur ama yine de meramımı şöylece sizinle paylaşmak isterim.
Bilindiği üzere Osmanlı Devletini savaşa sokan zihniyet İttihat ve Terakki`ydi. Bu neslin II. Abdülhamid`i tahttan indirdiğini ve devleti İslami kodlarından uzaklaştırmak istediğini biliyoruz. Neticede İngilizlerin, Osmanlı topraklarında istediği sosyal mühendisliği gerçekleştirmesi için, eski Osmanlı zihniyeti ile yetişen ve zihin kodlarında İslam bulunan insan kaynağından kurtulması gerekiyordu.
Bu nesilden kurtulması ve yerine yeni bir Batıcı neslin yetişmesi için Çanakkale Savaşları bir fırsattı. Yukarıda da belirtildiği üzere Osmanlı`nın 250.000 şehid vermesi ve bu şehidlerin büyük bir kısmının yetişmiş insan gücünü teşkil etmesi, konumuz açısından hayli dikkat çekicidir.
Tabi istenen sonucun elde edilmesi ve İslami bir zihniyeti sahip tüm unsurlardan kurtulmaları için, Çanakkale Savaşı yetmeyecekti. Birinci Dünya Savaş cephelerinde yitirilen insanlar, bizler için birer şehid ama İngilizler için amaca ulaşmak için kurtulmaları gereken bir nesildi.
Neticede Osmanlı, Birinci Dünya Savaşından mağlup olarak ayrılmış ve Kurtuluş Savaşından sonra da yönünü Batı`ya çevirmişti. Ancak bir sorun vardı. Anadolu coğrafyasında hala hatırı sayılır âlim, müderris, molla, imam gibi yeni nesli yetiştirecek kişilikler mevcuttu. Bunların da bir şekilde yok edilmesi gerekiyordu ki, istenen sonuç tam anlamıyla alınabilsin. Yoksa kaybolan neslin yerini tutacak yeni bir nesil bunların eliyle yetişse, bu güne kadar yapılanların bir önemi kalmayacaktı.
Tam da bu noktada yeni kurulan Cumhuriyetin idarecilere devreye girdiler. Çünkü yeni kurulan Türkiye yönünü Batı`ya çevirmiş, İslami kurum ve kuruluşların kapısına bir bir kilit vurmuştu. Laikleşmenin tedrici olarak sağlanması için yapılan icraatlar şöyle sıralanabilir:
- Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
- Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)
- Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)
- Şer`iye Ve Evkaf Vekâleti`nin Kaldırılması (1924)
- Tevhid-İ Tedrisat Kanunu (1924)
- Tekke, Zaviye Ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925)
- Medeni Kanun`un Kabulü (17 Şubat 1926)
- Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanunun Kabulü (1926)
- Medreselerin Kapatılması (1926)
- “Devletin Dini İslam`dır” Maddesinin Çıkarılması (1928)
- Kılık Kıyafet Kanunu`nun Kabulü (3 Aralık 1934)
- 1924 Anayasası`na Laiklik İlkesinin Girmesi (1937)
Tabi bu değişimler, ülkeye öyle kolaylıkla yerleşmedi. Her birinin yerleşmesi kurbanlar gerektiriyordu. Arapça harflerin yasaklanması, ezanın Türkçeleştirilmesi, şapkanın kanunla milletin kafasına geçirmesi gibi uygulamalar, bu ülkede kendisini gidişattan sorumlu hisseden birçok kişinin kellesine mal oldu.
Sonuç olarak, bu durum yeni nesli yetiştirecek âlimlerin de idamı ile neticelendi. Memleketin birçok şehrinde, meydan ve caddelerde darağaçları kurulup, sakallı, cüppeli birçok İslami şahsiyet sallandırıldı.
Kısacası Çanakkale Savaşı ve akabindeki cephelerde kaybettiğimiz nesil ve yeni nesli yetiştirecek eski nesli idam sehpalarına kurban verişimiz, bu günkü kulağında küpe ve kulaklık olan neslin yetişmesine zemin hazırladı.
Şimdi Çanakkale Savaşlarına bir başka gözle bakabiliriz artık.