Diyarbakır, birçok medeniyete ev sahipliği yapmasının yanı sıra kültürel değerleri de yaşatmaya devam ediyor. Taht ve sedir kültürüne sahip çıkan Diyarbakırlı Sıtkı Özsözgün, unutulmak üzere olan bu kültürü yeniden yaşatmakla beraber Türkiye'nin birçok şehrine de taşımaya çalışıyor.

Dedesinin babasına, babasının da kendisine emanet ettiği mesleği yaşatan Özsözgün, eskiden tahtların üzerinde uyuduklarını söyledi.

Özsözgün, "Tahtlar unutulmuş bir kültürdü. Çocukken babamız, dedemiz yapardı. Çocukken tahtlar üzerinde yatardık. Bugünkü nesiller bilmediği için yapamadılar. Gazi Köşkü'nden bazı kişiler Mardin'den taht getirince ben de 'Diyarbakır tahtı varken Mardin tahtı gerekmez.' dedim. Tabi, haklı olarak bana kimsenin yapamadığı söylendi. Ben de yapabileceğimi söyleyince bir sipariş aldım. Denemek amacıyla yaptım, verdim ve beğenildi. Bir sipariş daha aldım. İlkinde 10 taht yaptım daha sonra 20 tane yaptım. Ardından devamı geldi. Daha sonra Gazi Köşkü'nde tüm ahşap işleri bana nasip oldu." dedi.

"Bu tahtlar Diyarbakır'ı temsil ediyor"

17 yıldır bu işi sürdürdüğünü dile getiren Özsözgün, sözlerine şöyle devam etti: "Dedem ve babam da marangozdu. Bana 'Bu tahtın patentini al da kimse yapmasın.' dediler. Herkesin kendi kısmetini yediğini söyleyerek reddettim. O günden bugüne yetiştiremiyoruz zaten. Bu tahtlar Diyarbakır'ı temsil ediyor. Bu tahtlar insana kendini rahat hissettiriyor. Kendi evim için de yapmışım. Hem oturuyor hem yatıyorum. Ayrıca sağlımdır."

"Yas evlerinden yoğun talep geliyor"

Ürettikleri ürünleri hemen hemen Türkiye'nin her yerine gönderdiğini ifade eden Özsözgün, "Yas evlerinden yoğun talep geliyor. Tabi, eskiden yas evleri yoktu. Yaslar genellikle evlerde kurulurdu. Şimdi ise yas evleri var. Biz de bu yas evlerine sedir yapıyoruz. Rahat rahat yaslarını tutuyorlar. Bunu, karşılıklı iki sedir şeklinde veriyoruz. Ayrıca kafeteryalardan da taht ve sedir talebi var. İstanbul'dan dahi sipariş aldım, gönderdim. Heybeliada, İzmir, Antalya ve Kuşadası'na gönderdim. Türkiye'nin her tarafına gönderiyoruz." şeklinde konuştu.

"Eskiden her evin bir tahtı vardı"

Özsözgün, Diyarbakırlıların evleri için de taht ve sedir aldığına değinerek, "Taht ve sedirler rahat olduğu için kimi odasına, kimi balkonuna, kimi de damına alıyor. Diyarbakır'ın eski geleneği ve kültürüdür. Ben çocukken tahtta yatardım. Bugün yaptıklarımız da işlemeli, oymalı tahtlardır. Batıdan gelenler hayran kalıyor, sipariş veriyorlar. Diyarbakır'da bugün il ve ilçelerde 100'e yakın esnaf bu işi yaparak geçimini sağlamaya başladı. Ağaçtan bir zarar gelmez, bu işi yaparken hasta olmayız. Çam ağacından yaptığımız için ilaç gibi etki yapıyor, tozundan da zarar görmüyoruz. Kullanımı huzur vericidir. Bir tahtın 4 ayağı, 8 sereni var. Birleştirdikten sonra parmaklarını takıyoruz. Eskiden Diyarbakır evleri tek katlıydı. Eski Diyarbakır'da her evin bir tahtı vardı. Tahtları cibinlikle kapatıyorlardı. Portatifti. Kışın söker, yazın kurarlardı. Yatmasında ayrı bir zevk vardı. Yattın mı kalkmak istemezdin." ifadelerini kullandı.

Diyarbakır kürsüsü hakkında bir hatırasını anlatan Özsözgün, şunları söyledi: "Eskiden Diyarbakır kürsülerinde siyah kayışlar kullanılırdı. Bu kayışlar katrandan yapılır ve sağlığa zararlıydı. Durumum olmadığı için lastikçiden borç lastik istedim, o da vermedi. Tabi, zengin olmuştu, herkes ondan lastik almak zorundaydı. Borç lastik vermeyince ben de ip alıp kürsülerde kullandım. 2000 yıllarında lastik birden piyasadan kalkmaya başladı. Lastikçi daha sonra gelip lastik vermek istedi, kabul etmedim. İp daha sağlıklı olduğu için tuttu. Daha sonra Diyarbakır'da taht kurmaya başladım."

Tahtların işlemeli ve kaliteli ağaçtan yapıldığını sözlerine ekleyen Özsözgün, "Günde bir, aylık 30 taht çıkarabiliyoruz. Günde 3 tane sedir yapabiliyoruz. Metresi 100 TL'den başlayan fiyatlarla satılıyor. Bir tahtın maliyeti 600 TL olursa bin TL'ye veririz. Bazı tahtların satışı 2 bin TL'nin üstündedir. Sedirleri takım olarak 400 TL'ye yapıyoruz." dedi. (M. Sıddık Bilge/M. Hüseyin Temel-İLKHA)