ANKARA - Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İbrahim Kalın, anayasa değişikliğine ilişkin, "Bu sistemin temelinde millete güven var. Gensoru, güvenoyu gibi mekanizmaların hepsi de aslında bizzat millete giderek devreye sokulmuş oluyor burada. Baktığınız zaman bütçe meselesinden kararname meselesine, seçimlerden fesihe kadar bütün başlıklarda aslında bu sistem Meclis ile cumhurbaşkanına, yani yasama ve yürütmeye 'uzlaşın' mesajını veriyor." dedi.
Kalın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, medya mensuplarının sorularını yanıtladı.
Tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü'nü tebrik eden Kalın, Bursa'dan Ankara'ya gelen kafileyi taşıyan otobüsün kaza yapması sonucu vefat eden 7 kadının ailelerine başsağlığı diledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da konuyla ilgili taziyelerini ilettiğini anımsatan Kalın, dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir etkinlik yapılacağını ancak acı hadise nedeniyle bunun ertelendiğini belirtti.
Erdoğan'ın Rusya ziyareti
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yarın Rusya'ya günübirlik bir ziyaret gerçekleştireceğini ve Üst Düzey İşbirliği Konseyi'nin altıncı toplantısının gerçekleştirileceğini, anlaşmaların imzalanacağını ifade etti.
Toplantılarda ekonomiden enerjiye, bölgesel konulardan nakliye, turizm, vize ve diğer konulara kadar bütün meselelerin etraflı bir şekilde ele alınacağını belirten Kalın, haziran ayından beri devam etmekte olan normalleşme süreci çerçevesinde de henüz tamamlanmamış olan süreçleri tamamlamak amacıyla bir dizi görüşmenin yapılacağını bildirdi.
Kalın, "Gerek vize gerek nakliye gerek Türkiye'den yapılan diğer gıda ürünlerinin ihraç ve ithali konularıyla ilgili kalan konuları da yarın inşallah bir noktaya getirmeyi planlıyoruz." dedi.
Görüşmelerde bölgesel konuların da etraflı bir şekilde değerlendirilme imkanı olacağını anlatan Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapacağı görüşmede terörle mücadele, Suriye ve Irak konularının detaylı bir şekilde ele alınacağını ifade etti.
Kalın, ziyaretin, hafta içinde Antalya'da gerçekleşen Türkiye, ABD ve Rusya Genelkurmay Başkanlarının toplantısından sonraya rastlamasının da isabetli olduğunu vurgulayarak, "Orada genelkurmay başkanları düzeyinde konuşulan ve ele alınan mevzular yarın iki Devlet Başkanı tarafından da detaylı bir şekilde tekrar değerlendirilecek." diye konuştu.
Antalya'daki toplantının son derece önemli olduğuna değinen Kalın, "Bu toplantının özellikle bölgede kritik gelişmelerin yaşandığı bir dönemde özel bir önem arz ettiğini ifade etmek isterim. Çünkü bir anlamda üç ülke de Suriye sahasında terörle mücadele noktasında bulunan önemli ülkeler. Bunlar arasında koordinasyonun sağlanması, herhangi bir koordinasyonsuzluk ya da kaza türü bir şeyin yaşanmaması için ki geçtiğimiz aylarda, yıllarda bunun örneklerini gördük, bir koordinasyon mekanizmasının kurulması zaten daha önce planlanmıştı. Bu toplantıda da bunun detayları etraflı bir şekilde ele alındı." değerlendirmesinde bulundu.
Suriye bağlamında devam eden siyasi çözüm sürecinin özellikle Birleşmiş Milletler çatısı altında sürdüğünü anımsatan Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye ve Rusya'nın öncülüğünde başlatılan Astana süreci bir dizi toplantıyı tamamladı ve 30 Aralık tarihi itibarıyla hayata geçirilmiş olan ateşkes de bugün rejim kaynaklı bazı ihlallere rağmen sahada uygulanmaya devam ediliyor. Bu tabii sevindirici bir gelişme. Özellikle bu ateşkesin gözetlenmesi, gözlemlenmesi, ihlallerin önlenmesi amacıyla Türkiye, Rusya ve İran arasında da bir üçlü mekanizma kuruldu. Biz bu mekanizmanın da çok yakın bir şekilde hem içindeyiz hem takip ediyoruz hem de işletilmesi noktasında iki ülke ile de yakın bir koordinasyon içerisindeyiz ki Sayın Cumhurbaşkanımız Pakistan'da Ekonomik İşbirliği Teşkilatı marjında İran Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani ile yaptığı görüşmede de bu konuyu tekrar gündeme getirdi."
Cenevre'de de beşinci tur toplantının 23 Mart'ta yapılacağını belirten Kalın, Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Staffan De Mistura'nın dünkü açıklamasının özellikle sürecin devam etmesi anlamında önem arz ettiğini, Astana ve Cenevre süreçlerini, birbirini tamamlayan iki süreç olarak değerlendirdiklerini ifade etti.
Anayasa değişikliği
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, 16 Nisan halk oylamasının Türkiye'nin daha etkin ve daha hızlı bir yönetim modeline kavuşması noktasında büyük önem taşıdığını kaydetti.
Anayasa değişikliğiyle öncelikle cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kurulacağını ve böylece devlet otoritesinin tek bir elde toplanması, kararların hızlı bir şekilde alınmasının sağlanacağını anlatan Kalın, "Anayasa değişikliğinin önemli maddelerinden bir tanesi yargının sadece bağımsız değil aynı zamanda tarafsız olmasını sağlayacak bir mekanizma kuruluyor ve yüksek yargı mensuplarının hem cumhurbaşkanı hem Meclis tarafından atanması suretiyle de aslında güçlü bir denge ve denetim mekanizması da burada özellikle yargı bağlamında kurulmuş oluyor." diye konuştu.
Milletvekili sayısının 600'e çıkarılması konusunun da değişiklikte yer aldığını ancak "50 tane yeni milletvekiline yeni imkan yaratmak için mi yapılıyor?" şeklinde eleştiriler geldiğine işaret eden Kalın, "İşin esası temsilde adalet ve eşitliği sağlamak, yani Türkiye'nin nüfus dağılımına ve bunların oylara nasıl yansıdığına baktığınız zaman bazı durumlarda, bazı yerlerde 14-15 bin oyla bir milletvekili seçilebilirken bazı illerde 80-90 bin oy ile milletvekili seçilemediğini dahi görüyorsunuz. Türkiye'nin demografik dağılımı dikkate alındığında böyle bir düzenleme ihtiyaç olarak görüldü ve bu da özellikle bu temsilde adalet noktasında Meclis çalışmalarını da güçlendirecek, milletin yani Anadolu'nun her tarafındaki, Türkiye'nin her tarafındaki vatandaşlarımızın temsilini de güçlendirecek bir niteliğe sahip olacak." ifadelerini kullandı.
"Bu sistemin en önemli özelliği artık Türkiye'de koalisyonlar dönemine son verecek olması." diyen Kalın, koalisyon dönemlerinin Türkiye'ye çok kaybettirdiğini ve son 50 yıl içerisinde hükümetlerin ortalama ömrünün 16-17 ay olduğunu ifade etti.
Kalın, 2003 yılından sonra bu durumun değiştiğini belirterek, şunları söyledi:
"Koalisyon hükümetlerinin Türkiye'de ekonomik, siyasi ve toplumsal anlamda ülkeyi hep gerilettiğini, genel manada trendin bu olduğunu görüyoruz. Böylece yürütme yetkisinin tek elde toplanmasıyla yasama ve yürütme birbirinden net bir şekilde ayrılıyor. Zaten güçlü demokrasilerde kuvvetler ayrılığının, yasama, yürütme ve yargı arasındaki ayrımın net bir şekilde yapılması da o sistemin demokratik niteliğini teyit eden bir özelliğe sahip. Burada da yasama organı yani Meclis sadece yasama çalışmalarına yoğunlaşmak suretiyle de bu kuvvetler ayrılığını net bir şekilde ortaya koymuş olacak. Cumhurbaşkanlığı makamı da yürütme üzerine yoğunlaşacak."
Değişikliğe yönelik eleştiriler arasında denge, denetim ve kontrol mekanizmalarında keyfiliğin ve tek adamlığın olduğuna yönelik argümanların yer aldığını kaydeden Kalın, "Maalesef bazı siyasilerin bile bu maddeleri ciddi manada okumadığını, bundan hareketle birtakım yorumlar yaptıklarını gördük, görüyoruz." dedi.
Maddeler dikkatli bir şekilde okunduğunda çok net ve güçlü bir denge, denetim, kontrol mekanizmasının kurulduğunun da görüldüğünü aktaran Kalın, "Cumhurbaşkanının bir cumhurbaşkanlığı kararname çıkartma yetkisi var ama daha önce ifade edildiği gibi, bu 18 maddede de açıkça yazıldığı gibi bunlar Meclisin yani yasamanın çıkartacağı kanunlarla çelişemez. Öyle bir durum söz konusu olduğunda Meclisin çıkardığı kanunlar esastır. Meclisin kanun çıkarttığı konularda cumhurbaşkanlığı zaten kararname çıkartmaz, sadece yürütmeyle ilgili konularda ihtiyaca binaen kararname çıkartır ki bu zaten aslında şu andaki mevcut başbakanlık sistemi içerisinde de başbakanlığın uhdesinde olan bir yetkidir." değerlendirmesinde bulundu.
"Cumhurbaşkanı kafasına estiği zaman, keyfi olarak Meclisi feshedebilir." şeklindeki eleştirilerin bulunduğunu belirten Kalın, şunları söyledi:
"Böyle bir şey söz konusu değil, tam tersine burada bir Meclisi feshetme durumu söz konusu olduğunda cumhurbaşkanı da seçime gitmek zorunda. Yani iki durumda da Meclis kaynaklı ya da cumhurbaşkanlığı kaynaklı ciddi bir derin ihtilaf ve kriz söz konusu olduğunda bunu çözmek için sistem yine millete gitmeyi öngörüyor. Yani aslında bu sistemin temelinde millete güven var. Gensoru, güvenoyu gibi mekanizmaların hepsi de aslında bizzat millete giderek devreye sokulmuş oluyor burada. Baktığınız zaman bütçe meselesinden kararname meselesine, seçimlerden fesihe kadar bütün başlıklarda aslında bu sistem Meclis ile cumhurbaşkanına, yani yasama ve yürütmeye 'uzlaşın' mesajını veriyor. 'Uzlaşamadığınız zaman bana gelin, millete gelin, millet bununla ilgili gerekli kararı verecektir.' diyor. Bu başlıklar aslında son derece net ve bu sistem uygulandığı zaman yönetimde çift başlılık, koalisyon ihtilafı veya başka tür vesayet girişimlerinin ya da arayışlarının önünün kesildiği bir sistemi hayata geçirme imkanımız olacaktır."
"Cumhurbaşkanı, il ziyaretleri ve toplum kesimleriyle buluşmalar gerçekleştirecek"
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önümüzdeki günlerde konuyla ilgili çalışmalarını yürüteceğini, bu bağlamda vatandaşlarla buluşacağını, il ziyaretleri ve toplum kesimleriyle buluşmalar gerçekleştireceğini, televizyon programları ile de konuyu etraflı bir şekilde kamuoyuyla paylaşmaya devam edeceğini açıkladı.
"PKK'nın uzantısı olan PYD-YPG gibi terör örgütleri üzerinden DEAŞ'la mücadele etmeye çalışmak ancak kendi ayağınıza kurşun sıkmak olur." diyen Kalın, "Açık söylüyorum, bugün Amerikan yönetimi içerisinde farklı görüşün olduğunu görüyoruz. Gelen açıklamalara baktığımız zaman da bunu çok net şekilde görmekteyiz. Bir tarafta 'Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate alalım' diyorlar ama öbür tarafta da PYD-YPG üzerinden yürütülen operasyonların devam ettirilmesi için bir çabanın devam ettiğini de görüyoruz." ifadelerini kullandı.
İbrahim Kalın, "Biz bu mücadelede bütün müttefik ülkelerle beraber hareket ediyoruz, bundan sonra da etmeye devam edeceğiz. DEAŞ ile mücadelede en ön saflarda bulunan bir ülke olarak 2 bin küsur kilometrekarelik alanı nasıl temizlediysek, diğer bölgelerin de DEAŞ'tan temizlenmesi için bütün müttefiklerimizle iş birliğine hazırız. Ama bunu doğru aktörlerle, doğru gruplarla yapmak durumundayız." açıklamasında bulundu.
Kalın, Avrupa'daki bazı ülkelerin Türk bakanların ve siyasilerin vatandaşla buluşmasını önlemeye yönelik girişimlerine ilişkin, "Burada hakikaten çok düşündürücü, ibretamiz bir tabloyla karşı karşıyayız. Avrupa'da bazı ülkeler, çevreler, siyasiler, basın kuruluşları adeta Türkiye'de referandumdan 'evet' çıkmasın diye hummalı bir çalışmanın içine girmiş görünüyorlar. Bizim onlara mesajımız çok net, boşuna uğraşmayın bunun kararını siz değil, bu millet verecek. Bu tür engellemelerle, ne bizim Avrupa'daki 5 milyona yakın vatandaşımızla olan gönül bağımızı koparabilirsiniz ne de vatandaşlarımızın bu en temel demokratik hakkını ellerinden almak suretiyle, onları demokratik haklarını kullanmaktan mahrum edeceğinizi zannedebilirsiniz." ifadelerini kullandı.
"Türkiye karşıtı bütün enstrümanları devreye soktular"
Bazı Avrupalı siyasilerin "Türkiye'deki iç siyasi tartışmaları bizim ülkemize taşımayın." şeklindeki açıklamalarını değerlendiren Kalın, şöyle konuştu:
"Türkiye karşıtı birçok örgüte, faaliyete kucak açan, destek veren, onları allayıp pullayan ülkelerin şimdi bir referandum münasebetiyle yaptığı 'Türkiye'deki siyasi tartışmaları bize taşımayın.' şeklinde açıklamaları oldukça düşündürücü. Bu olup biteni açık net bir şekilde ortaya koyuyor. Eğer 'Türkiye'deki tartışmaları ve siyasi farklılıkları bizim ülkemize taşımayın.' gibi bir iddianız, talebiniz varsa öncelikle siz kendi ülkelerinizde Türkiye karşıtı örgütlerin faaliyetlerini durdurursunuz. Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliği eğer gerçekten terörle mücadele konusunda samimiyse kayıtsız şartsız bir şekilde Türkiye'nin yanında durur. Avrupa'daki PKK, FETÖ, DHKP-C gibi terör örgütlerinin faaliyetlerine izin vermezler. Ama tablonun böyle olmadığını görüyoruz. Türkiye karşıtı bir enstrüman olarak kullanabilecek bütün unsurları devreye soktuklarını, bunları desteklediklerini, önlerini açtıklarını ve buna demokratik ifade özgürlüğü hakkı gibi başlıklar verdiklerini görüyoruz."
İbrahim Kalın, 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında Avrupa'daki vatandaşların darbe karşıtı gösteriler yapmalarının engellendiğini anımsatarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bir toplantıya video konferansla katılmasının da aynı şekilde engellendiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın normalleşme sürecinde, İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin ile görüşmesinde bu konuyu dile getirdiğini anlatan Kalın, şöyle devam etti:
"Umarız İsrailli siyasiler de bu konunun hassasiyetini kavrarlar. Bunun sadece Filistinlilerle ilgili bir mesele olmadığını bütün İslam alemini doğrudan ilgilendiren bir konu olduğunu kavrarlar. Bu konu, Ürdün'le yapılan vakıflar bağlamındaki anlaşmalara aykırıdır. Kudüs ve Harem-i Şerif civarındaki vakıfların yönetimi, yapılan anlaşma çerçevesinde Ürdün devletiyle birlikte yönetilmektedir. Dolayısıyla bu tür müdahaleler aynı zamanda o ülke ile yapılan anlaşmalara da aykırıdır. Umarız bu konuda sağduyulu adım atarlar ve sadece tahrik ve husumete yol açacak bu uygulamayı bir an önce gündemlerinden çıkartırlar."
"Trajikomik bir tablo var"
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in "Türkiye ile derin fikir ayrılıklarımız var. Nazi benzetmesi üzücü." şeklindeki açıklamasının hatırlatılması üzerine Kalın, "Asıl üzücü olan Avrupa'nın bugün içinde bulunduğu tablodur. Bütün bu süreci tetikleyen bakanlarımızın ve siyasilerin Almanya'ya yapacağı ziyaretlerin engellenmesidir. Olayı başlatan budur. Buna ilişkin yapılan açıklamalara baktığınızda, gerekçe olarak ortaya konan sebeplere baktığınızda trajikomik bir tablonun olduğunu görüyoruz." diye konuştu.
Kalın, "Açıkça referandum konusunda 'hayır' kampanyası yürütenlere, buna PKK da diğer terör örgütleri de dahil, kapılarını açarken, göz yumarken, her türlü imkanı sağlarken aynı ülkenin, aynı kampanyanın öbür tarafını temsil eden siyasileri engellemeye çalışması, asıl üzücü olan budur." sözlerini kullandı.