Eğitim-Bir-Sen Şanlıurfa Şubesi, 28 Şubat Post-modern darbesinin yıldönümü nedeniyle bir basın açıklaması düzenledi.

Açıklamada, 28 Şubat Post-Modern darbesinin mağduriyetleri giderilmeden ve suçlular cezalandırılmadan 28 Şubat`ın toplumun bir kesimi için hâlâ devam ediyor olacağı balirtildi.

Basın açıklamasını Eğitim-Bir-Sen Şanlıurfa Şubesi Kadın Komisyon Başkanı Nilgün Müjdeci, okudu.

28 Şubat sürecinin MGK toplantısının tarihiyle anılsa da, aslında 90`lı yılların başında başlayan ve 2000 yılının ilk çeyreğine kadar devam eden bir darbeler süreci olarak görülmesi gerektiğini belirten Müjdeci, “Milleti ve beklentilerini önemseyen siyasetin güçlenmesini, irtica tehdidi olarak niteleyenler, gerçekte vesayetlerinin ve buna dayalı paylaşım zeminlerinin yok olmasından, güçlerinin irtifa kaybetmesinden korktular. Çünkü Refah-Yol hükümetinin, faiz lobisini rahatsız eden yaklaşımları ve Siyonizmle birlikte Batı dünyasını endişelendiren D-8 girişimleriyle, vesayetçi çevrelerin tepkisini çekecek yerli bir siyaset izliyordu. Bu tepki 28 Şubat`ta vesayetçi çevrelerin sivil ve askeri kanatlarının birlikte hareket ettiği bir müdahaleye dönüştü. Bir yandan cuntacılar Sincan`da tankları yürütürken, diğer yandan ‘Beşli Çete` denilen cunta tetikçisi Sivil Toplum Kuruluşları ile malum medya, darbenin sivil ayağını oluşturdular. Sivil-asker-cuntacı kesimler, hem kendi alanlarında darbeyi meşrulaştırma, hem de el birliği ile bu derin operasyonu gerçekleştirme çabalarına hız verdiler.” şeklinde konuştu.

Siyonizm ve Batı destekli bir müdahale olan 28 Şubat post modern darbesinin hedeflerine de değinen Müjdeci, şöyle devam etti:

“28 Şubat post modern darbesi, Türkiye`de yeni bir vesayet katmanı üretmek, giderek temayüz eden milleti tehdit etmek ve iradesini ortadan kaldırmak, inancın toplumsal görünümünü hayatın bütün alanlarından dışlamak, faiz lobisinin talebiyle ve küresel bir operasyonla Anadolu sermayesini saf dışı bırakmak, İslam dünyası için umut, daha da önemlisi özgüven daveti olan D-8 projesini akamete uğratmak, devleti hortumlamayı engelleyen ve devletin kasasını milletin kasasına dönüştüren ‘Havuz Sistemi`ni kaldırmak için gerçekleştirildi.”

“Bu süreçte milyonlarca kişi ‘Batı Çalışma Grubu` tarafından fişlendi”

28 Şubat, küresel istikbarın yerli müstekbirleri tarafından gerçekleştirilmiş bir darbe olmakla birlikte, çalışma hayatından ekonomiye, eğitimden medyaya, asker ve sivil bürokrasiden belediyelere, siyasetten meclise ve hatta hükümeti devirmeye varan geniş bir yelpazede, hem dini değerleri, hem de mütedeyyin insanları doğrudan hedef aldığını ifade eden Müjdeci, bu süreçte milyonlarca kişinin ‘Batı Çalışma Grubu` tarafından fişlendiğini söyledi.

“İnsanlar brifingli yargı mensupları tarafından hukuksuz bir şekilde hapse atıldı”

Müjdeci, “Bu sayede fişleyen ve vesayete boyun eğmeyenleri dışlayan bir devlet pratiği hakim kılındı. Kişiler ve sermaye grupları, yanında mütedeyyin kişilerin yoğunlaştığı sivil toplum kuruluşlarına da, jandarma ve polis eliyle operasyonlar düzenledi. Yalan bilgiler, sahte belgelerle ve her yanı vesayet kokan manşet haberlerle bu kuruluşların müntesipleri baskı altına alındı, hukuki varlıkları sonlandırıldı. Daha da vahimi bu insanlar brifingli yargı mensupları tarafından hukuksuz bir şekilde hapse atıldı. Bu yolla toplumun bütününe yönelik bir korku atmosferi oluşturuldu.” diye konuştu.

“Mağduriyetler giderilmeden ve suçlular cezalandırılmadan 28 Şubat, en azından toplumun bir kesimi için devam ediyor olacaktır”

28 Şubat ile ilgili bazı adımlar atılmasına rağmen mağduriyetlerin bir kısmının hala sürdüğünü ifade eden Müjdeci, “Adaletin tesisi ve kamu vicdanının rahatlatılması, o süreçte zarar gören herkesin maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi yanında, 28 Şubat zulmünü üreten ve ortak olan herkesin cezalandırılması ile mümkündür. Dolayısıyla mağduriyetler giderilmeden ve suçlular cezalandırılmadan 28 Şubat, en azından toplumun bir kesimi için devam ediyor olacaktır.” ifadelerini kullandı.

Mütedeyyin halkın diğer deyişle çevrenin, elit merkeze karşı, siyasal alanda giderek görünür hale gelip yönetimde etkili olmaya başlaması, kendisini devletin sahibi gören “kökü dışarda” vesayetçi elitleri her zaman rahatsız ettiğini belirten Müjdeci son olarak, “1960`da Adnan Menderes`e, 1980`de toplumun bütün kesimlerine ve 28 Şubat`ın da içinde yer aldığı 90`lı yıllarda mütedeyyin çevrelere karşı uygulanan tasfiye hareketi, 2000`li yıllarla birlikte milletin iradeyi tekrar ele alması sonrasında farklı görünümlerle devam ettirilmeye çalışılmaktadır. 2007 yılında 27 Nisan, 6-8 Ekim Kobani bahaneli kalkışma ve çukur terörü, 7 Şubat ve 17-25 Aralık yargı kaynaklı darbe teşebbüsleri, Gezi kalkışması ve nihayet 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsü bu girişimlerin farklı görünümleri olarak tarihe kaydedilmiştir.” şeklinde konuştu. (Osman Gülebak-İLKHA)