Vaktiyle Yemen de ulu bir padişah vardı. Hazine bağışlamakta eşi benzeri yoktu. Eli yağmur gibi para saçan padişahı görenler ona kerem bulutu diyordu. Ancak bu padişahın herkesçe bilinen büyük bir kusuru vardı.
Huzurunda ne zaman Hatem`den bahsedilse, gazaplanırdı. Bu yüzden huzurunda kimse Hatem`in adını anmak istemezdi. Padişah da sağda solda gerinerek; “O kuruntucunun adından, laflarından bıktım usandım artık. Ne saltanat sahibi, ne ferman; üstelik hazinesi de yok ama duyduğuma göre kendince büyük bir meclis kurmuş, o mecliste halkı hep hoş tutuyormuş.” deyip onu fazlasıyla küçümsüyormuş.
Bir gün yanındakilerden biri, Hatem`den bahsetmeye başladı. Bir diğeri de methe koyuldu. Padişah hemen gazaba gelip;
“Benim saltanatımda o yaşadıkça adım iyilikle anılmayacak” diyerek emrindekilerden birine, Hatem`in kanını dökmesi için emir verdi. Adam da saraydan ayrılıp Tai kabilesinin yolunu tuttu. Alçakgönüllü Hatem`i öldürme kararıyla ilerlemeye başladı. Yolda karşısına güleryüzlü, bilgili, tatlı dilli bir genç çıktı. Bu genç, o gece yolcuyu evinde misafir etti, güzelce ağırladı.
Böyle yaparak iyilikle kötü niyetlinin gönlünü çeldi. Seher vakti gelince; “Birkaç gün daha yanımızda kal!” diye ricada bulunup eline ayağına yapıştı. Fakat yolcu onca güzelliğe rağmen reddetti;
“Burada kalamam. Görülecek pek mühim bir işim var.” Delikanlı mühim işi öğrenebilmenin hevesiyle; “Eğer bana açarsan, gönlü bir olan dostlar gibi, senin için canla başla çalışırım.” deyince, misafir ondan şunu istedi; “Bilirim ki yiğit gönüllü kimseden sır çıkmaz. Acaba sen bu memlekette Hatem adlı birini tanır mısın? Hani güzel fikirli, iyi huylu olarak nam salmış. Padişahımla aralarında sebebini bilmediğim bir kin peyda olmuş. Padişah benden onun kellesini istiyor. Bulunduğu yerin yolunu bana göster, başka bir şey istemem.”
Delikanlı güldü ve; “Hatem benim… işte başım; kılıcında elinde, al başımı! Yoksa birazdan gün ağaracak, sana zarar gelmesinden korkarım.” deyip hiç çekinmeden kellesini ortaya koydu. Adamın vicdanı feryada geldi. Yapamadı… Kılıcını fırlatıp sadağını yere bıraktı. Sevgi ve pişmanlık doluydu. Hatem`i kucaklayıp gözlerinden öptükten sonra geri döndü. Hükümdar, iki kaşının arasına bakar bakmaz, adamın emrini yerine getirmediğini anlayıp sordu: “Gel bakalım, ne haber getirdin? Niçin Hatem`in kellesini getirmedin? Adam sakin bir dille cevap verdi:
“Haşmetmeab Efendim; gördüm ki Hatem, şan ve şeref sahibi, hünerli, yakışıklı, temiz yüzlü, cömert ve akıllı bir gençtir. Yiğitlikte de benden üstündür. Onun lütuf yükü, belimi büktü. Ben onu öldüremedim lakin ihsan ve fazilet kılıcıyla o beni öldürdü.” Adam Hatem`in keremlerine dair ne gördüyse saklamadı. Hepsini birer birer anlattı. Bunun üzerine padişah, Tai kabilesini överek: “Evet” dedi, “Cömertlik, Hatem`in namıyla sona ermiştir!” Gönderdiği adama, mühürlü bir keseyle altın verirken ekledi: “Eğer Hatem`in cömertliğine şahitlik ediliyorsa, gerçekten bu onun hakkıdır. Çünkü şöhretiyle gönlü birlikte yürüyor.”
Sadi Şirazi