Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfınca (SETA) Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen, "Türkiye'de Siyasal Sistemin Dönüşümü ve Cumhurbaşkanlığı Sistemi Sempozyumu"nun açılışında yaptığı konuşmada, şahıslar üzerinden ürettikleri yalanlarla kafaları bulandırmaya çalışıldığını savundu ve "Tayyip Erdoğan, baki değil, fani ya. Benim 16 Nisan'a dahi çıkacağıma dair bir garanti var mı? Dolayısıyla biz burada bir sistem mücadelesi veriyoruz. Erdoğan'dan sonrası ne olacak? Millet ne derse o olacak" dedi.

"Devlet yönetim sisteminde bir aktör varsa bu sembolik olarak kalma"

Birleşmiş Milletler üyesi 200'e yakın ülke bulunduğunu, bunların her birinin yönetim sisteminin, kendi tarihi, sosyal, kültürel özelliklerine göre farklılık gösterdiğini aktaran Erdoğan,  "Her ne kadar yönetim sistemleri konusunda yapılan çeşitli tasnifler varsa da bunlar sadece genel bir fikir edinmeye yarıyor. Örneğin parlamenter sistemle yönetilen ülkeler listesini incelediğimizde pratikte birbirinden çok farklı idare tarzlarının aynı başlık altında toplandığını görüyoruz." dedi.Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yine devlet başkanlığı ve cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilen ülkelerde de benzer bir manzarayla karşılaşıyoruz. Teoride parlamenter sistem, monarşiye ve totalitarizme karşı verilen mücadelenin ürünüdür. Avrupa ülkelerine baktığımızda pek çoğunda kralların ve kraliçelerin bulunduğunu görüyoruz. Japonya gibi, Tayland gibi dünyanın başka yerlerinde de benzer durumlarla karşılaşılabiliyor. Tabii birileri hemen çıkıp 'Efendim bu monarklar semboliktir, aslında oralarda parlamenter demokrasi vardır' diyecektir. Devlet yönetim sisteminde bir aktör varsa bu hiçbir zaman sembolik olarak kalmaz. Bir ülkede kral varsa o kraldır, kraliçe varsa o kraliçedir. Bu taht, taç sahibi de öyle veya böyle ülkenin yönetiminde, idaresinde hak sahibidir, söz sahibidir. Sadece başkanlık veya cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilen ülkelerde monarşi yoktur. Adı cumhuriyet veya benzeri bir demokratik kavramı ifade ettiği halde fiilen diktatörlükle idare edilen hatta makamların babadan oğula geçmesi itibariyle monarşiyi andıran yönetimler de mevcuttur."

"Önce tek partili, daha sonra çok partili döneme geçildi"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hemen her ülkenin kendi şartlarına özgü bir yönetim biçimine sahip olduğunu vurgulayarak, "Ülkemize baktığımızda son 200 yılda çok farklı tecrübeleri ardı ardına yaşadığımıza şahit oluyoruz. 18. Yüzyıl boyunca kesintisiz süren arayışlar ve çalkantılar, Tanzimat'tan Meşrutiyet'e kadar pek çok denemeyi beraberinde getirmiştir. Bu süreçte ülkemiz savaşlar ve krizlerle sürekli erimiş, küçülmüş, çok ağır bedeller ödemiştir. Çanakkale Zaferi artık bıçağın kemiğe dayandığı noktayı ifade eder. Çanakkale'den aldığımız ilham ve güçle Kurtuluş Savaşımızı verdik. Tabii her mücadele, o mücadeleyi fiilen yürüten, gücü elinde bulunduran ekibin tercihlerinin, yönelimlerinin önünü de açar. İstiklal Harbimizin başarıya ulaşmasının ardından Cumhuriyet'in ilanı işte böyle bir tercihin ürünüdür. Avrupa ülkeleri monarşiyle demokrasiyi birlikte yaşatma yoluna giderken biz, Hanedanı ülke dışına çıkartıp Cumhuriyet'i ilan ettik. Önce tek partili, buraya dikkat edelim, ardından da çok partili bir hükümet sistemiyle ülkemiz bugünlere kadar geldi. Ana muhalefet sana sesleniyorum: Önce tek partili, daha sonra çok partili döneme geçildi." ifadelerini kullandı.

"25 gün ömrü olan hükümetler olmuştur bu ülkede"

Cumhuriyet döneminin de kendi içinde yekpare olmadığını dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:

"Örneğin 1921 Anayasası ile 1924 Anayasası arasında çok ciddi farklar vardır. 1961 ve 1982 anayasaları da geçmişe göre oldukça keskin farklılıkları içerir. Aynı şekilde Gazi Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanlığı ve parti başkanlığı dönemiyle, İnönü dönemi arasında da önemli uygulama farklılıkları bulunmaktadır. Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz 1950 yılından sonra demokrasimizi hep darbeler ve vesayet yönetimlerinin gölgesi altında ayakta tutmaya çalıştık.

Son 14 yıl boyunca bu sıkıntıların tamamını biz de iliklerimize kadar hissettik, yaşadık. Milletimizden aldığımız güçle, sorunları aşmayı başarmış olmamız, temelde yatan yapısal çarpıklıkları, bozuklukları ortadan kaldırmıyor. Bu çarpıklıkların en önemli sonucu istikrar ve güven ortamının sürekli tehdit altında olmasıdır. Siyasi istikrarsızlık beraberinde ekonomik ve sosyal sorunları da getirmektedir. Cumhuriyetimizin geçmişi 93 yıl iken şu anda, buraya dikkat, 65. Hükümet işbaşındadır. Bir başka ifadeyle, ülkemizde hükümetlerin ömrü 16 ay bile değildir. Türkiye böylesine kısa ömürlü hükümetler tarafından yönetilirken benzer şartlarda gelişme, kalkınma, büyüme yarışına girdiği ülkelerin hepsi tarafından birer birer geçilmiştir. 25 gün ömrü olan hükümetler olmuştur bu ülkede. Böyle devlet yönetilir mi? Bunu yönetmeye çalıştılar. İşte şimdi biz bunu temelden düzeltiyoruz. Şayet şu 14 yıllık dönemde ülkedeki sıçrama hareketi, harekatı bizim siyasi hareketimiz tarafından olmasaydı biz hala, kusura bakmayın nal toplamaya devam ederdik. Son 200 yıllık arayışlarımız, Cumhuriyet dönemindeki tecrübelerimiz ve özellikle son yıllarda yaşadıklarımız bize bir gerçeği gösteriyor. Şayet ülke ve millet olarak hedeflerimize ulaşmak istiyorsak öncelikle güçlü, etkin, yetki ve sorumluluk sahibinin tam olarak belli olduğu bir yönetim sistemine ihtiyacımız vardır."

"Beka sorununun en doğru çözüm yoludur"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Kesinlikle bu mesele bir cumhuriyet meselesi değildir. Mesele kesinlikle demokrasi meselesi, özgürlük meselesi de değildir. Tartıştığımız sistem Türkiye'nin ve Türk milletinin asırlardır devam eden beka sorununun en doğru çözüm yoludur. Mesele budur. Cumhuriyetin ilanından 1950'deki çok partili hayata geçişimize kadar olan dönemin adına 'demokrasi' diyen ya kendini kandırıyor ya da bizi kandırmaya çalışıyor. Bu dönemin adı tek parti yönetimidir. Ey ana muhalefet, önce kendini bir sigaya çek bakalım, tek parti yönetimi... 1950'de geçtiğimiz çok partili hayatin sık sık darbelerle, muhtıralarla kesintiye uğramasının gerisinde belli bir kesimin tek parti dönemine olan özleminin bulunduğunu ifade etmek herhalde yanlış olmaz, bunu burada açıklıyorum. Türkiye, gücü ve yetkiyi elinde bulunduran ancak millete karşı hiçbir sorumluluğu olmayan vesayet kurumlarının elinden çok çekti. Dikkat ediniz, ülkemizde ne zaman milli iradeye dayalı yönetimler güçlü bir şekilde iş başında bulunmuşsa, o dönemlerde çok büyük sıçramalar yaşanmıştır. Buna rağmen Başbakanlığım döneminde bürokratik oligarşiden ne kadar çok şikayet ettiğimi sizlerin çok iyi hatırlıyor olması lazım."

Bütün tecrübeler, olaylar, tarihi okumalar bir araya getirildiğinde Türkiye'nin yeni anayasaya ve yeni bir yönetim sistemine olan ihtiyacının ortaya çıktığını söyleyen Erdoğan, "Bugün üzerinde konuştuğumuz cumhurbaşkanlığı sisteminin ne rejimle ne tek adamlıkla ne şahsilikle bir ilgisi vardır." dedi.

Erdoğan, bir hatırlatma yapmak istediğini ifade ederek, "Bu ülkede il başkanlarının vali olmasını herhalde AK Parti yapmadı veya AK Parti yaşamadı. Kime ait bunlar? Bunlar tamamıyla ana muhalefet partisinin geçmişine aittir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin il başkanları bu ülkede aynı zamanda valilik yapmışlardır. Hem il başkanı hem vali... Böyle bir demokrasi olabilir mi? Bunu neyle izah edeceksin? Ama onlar bunu yaptılar. Şu anda bunu asla gündeme getirmek de istemiyorlar, çünkü onlar için bir kara lekedir ve onlar için hakikaten demokrasi tarihine sürülmüş çok ciddi bir lekedir." diye konuştu.

"Tayyip Erdoğan, baki değil fani"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şunları söyledi:

 

"Mesele, ülke ve millet olarak geçmişte yaşadığımız tecrübeler ışığında kendimize çok daha güçlü, çok daha dirençli, hedeflerimizi gerçekleştirmeye çok daha uygun bir yönetim sistemi kurma çabasıdır. Cumhurbaşkanlığı sisteminin en büyük güvencesi, gerçek anlamda demokratik olmasıdır. Bu sistemde milletimizin yarısından fazlasının teveccühüne mazhar olamayan hiç kimsenin ülkeyi yönetme ihtimali yoktur. Millete, milli iradeye hesap vermek zorunda olan hiçbir yöneticinin de cumhurbaşkanlığı sistemine karşı çıkanların öne sürdükleri yanlışlara sapma ihtimali olamaz. Milletin size gösterdiği yolu terk ederseniz, anında millet tarafından al aşağı edilirsiniz. Bunun için ben diyorum ki sisteme karşı çıkanların özellikle güvensizliği cumhurbaşkanı seçilecek kişiye değil, millete karşıdır, mesele odur. Bu gerçeği ifade edemediklerinden olsa gerek şahıslar üzerinden ürettikleri yalanlarla kafaları bulandırmaya çalışıyorlar. İşiniz gücünüz Tayyip Erdoğan diyorum. Tayyip Erdoğan, baki değil, fani ya. Benim 16 Nisan'a dahi çıkacağıma dair bir garanti var mı? Dolayısıyla biz burada bir sistem mücadelesi veriyoruz. Olay bir sistem mücadelesidir. Erdoğan'dan sonrası ne olacak? Millet ne derse o olacak, Allah ne derse o olacak."

AA