Bismi Hû!
Dün, gündüzü ve gecesi ile yorucu bir gündü. Şimdi ise bir sürü ev işi yine beni bekliyordu. Okula giden çocukların kahvaltı kalıntıları olan bulaşıklar… Masanın üzerine dağılmakla yetinmeyip yerlere dökülmüş ekmek kırıntıları… Gece bebeğime mama ısıttığım cezve, biberon, çocukların evden telaşla çıktıklarının nişanesi olan sağa sola bırakılan elbiseleri, büyük oğlumun seslendiğim halde yine giymeyi unuttuğu atkı ve beresi. Ve zihnimde yankılanıp duruyordu, cuma sohbetimiz için hazırladığım konunun her bir hecesi!
Bir yandan kendim ve henüz üç yaşındaki oğlum için kahvaltı hazırlığı yaparken bir yandan da mutfağı toparlama gayretindeyim. Bebeğim uyanmadan günlük ev işlerini bitirmeliyim. Cuma sohbeti için kendi payıma düşen konumu son bir defa gözden geçirmeyi de ihmal etmemeliyim!
Bu ev neden bu kadar dağınık ve neden kanepenin kırlentleri olması gereken yerde durmaz! “Odanızı toplamadan uyumak yok” dediğim halde yere saçılan oyuncak ve kitapları tek tek toplarken serzenişimi işitecek ve bana hak verecek birileri varmış gibi kendi kendime söyleniyorum. Elimde elektrikli süpürge ile günlük ev temizliği yaptığım esnada kalp temizliğini düşündüm!
Ev temizliği ile kalp temizliği arasında bir bağlantı kurdum. Süpürge sanki efsunlu bir değnek gibi, alıp götürüyor evimdeki tüm kirleri. Üzerinden bir de temizlik bezi ile geçtik mi pırıl pırıl olurdu ev işte. Kalbimizi de bu kadar kolay temizleyebilseydik keşke. “Kirden sakın” (Hac: 30) ayetinin gereğini yerine getirebilseydik bizde!
Dağınık ve kirli bir evde oturmak insanın ruhuna kasvet çöktürür. Kirli bir mutfakta yemek yemek ne kadar iştah açıcı olabilir? Kalbimizde de birçok kir varken namaz kılmak ve Kur’an-ı Kerim okumak ne ölçüde ruhumuza huşu ve huzur verebilir ki! Kendi kalbi kir içinde olan, Mü’min kardeşinin kalbine nasıl söz geçirebilir? Siyah noktaların mevcut olduğu bir kalp başka kalbe nasıl nasihat edebilir?
Her gün hiç usanmadan bir görev ve hizmet şuuru ile yaptığımız ev işlerini düşündüğümde acaba kalp temizliği için neler yapıyoruz diye geçirdim içimden. Her akşam uyumadan önce evimizi şöyle bir toparlamak gerek. Peki, her gece yokluyor muyuz kalbimizi! Gıybet, haset, gafletle kılınan bir namaz… Tefekkür, tezekkür ve murakabe ediyor muyuz ahvalimizi? Görebiliyor muyuz kalbimizdeki kirlerimizi? Birde olur ki sabah vakitsiz bir misafir gelir endişesi taşıyarak her an tetikte amade bekleyen asker edası ile temiz tutarız evimizi. Hani mahcup olmayalım isteriz. Rahat ettirmektir isteğimiz, evimize ansızın gelen misafirlerimizi. Peki ya ansızın çalıverirse kapımızı ölüm? Nasıl bir kalp ile olur Rabbime dönüşüm? Gelirken haber verir bir ahbabımız eş dost ya da bir akrabamız. “Müsaitseniz size geleceğiz.” Bizi bir telaş sarar aman nasıl yapmalı? Neler ikram etmeli? Çarçabuk evi temizlemeli. Mutfağa girmeli. Misafir geldiğinde işler ve hazırlıklar bitmeli. Mütebessim bir çehre ile karşılanmalı misafirlerimiz.
Ne de olsa onlar sevdiklerimiz ve değer verdiklerimiz. Hak ettikleri gibi ağırlanmalılar. Kapıyı açtıktan sonra onlar gidene kadar gün boyu ayakta dolanıp durarak bedenimize çöken yorgunluğu belli etmemeli. Rabbimiz her dem bizimle. Rabbimize olan sevgimizi neyle ölçeriz? Nasıl bir kulluk bilinci içerisindeyiz? Seccadelerimizi serdiğimizde, huzura durduğumuzda da acaba bu kadar itinalı mıyız? Rahatlıkla, pervasızca günah işleyip kalbimizi kirletirken o evi ve kirleri; evin hakiki sahibi görmekte!
Geçenlerde epeydir görüşemediğimiz bir arkadaşımın beni ziyaret ettiği gün geldi aklıma. Bana her sözü ile Rahman’ı hatırlatan saygı duyduğum bir arkadaşımdı. İşte yine nurefşan cümleleri ile evimi ve yüreğimi aydınlatacaktı. Niyetim mutfağa gidip değer verdiğim arkadaşım için çayın yanında ikram edebileceğim bir şeyler hazırlamaktı. Hamur işlerinde pek iddialı değildim. Olanlar oldu. Bin bir emekle yapmaya çalıştığım kekim mahvoldu. İvedilikle yenisini hazırlamalıydım. Bu keki arkadaşımın tabağına koyamazdım. Düşünüyorum da elan… Oda bizim gibi bir kul olan sevdiğimiz birini memnun etmek için harcadığımız çaba bir yana… El Halik’ın rızası için ne denli tasalanıyoruz? Ve yaklaşmakta olan o hesap günü bizleri beklemekte. Aslında bizim bile olmayan, içinde eğreti yaşam sürdüğümüz, belki de bir saate kadar terk edeceğimiz evimizin düzenine, temizliğine verdiğimiz ehemmiyeti ebedi saadetimiz hesapta iken kalp temizliği için gösteriyor muyuz?
Tüm bunları tasavvur ettiğimde ve elimde elektrik süpürgesi ile halı üzerindeki son ekmek kırıntılarını süpürürken keşke kalbimizi de bu kadar kolay arındırabilsek, kalbimizi temizleyecek bir süpürgeye sahip olabilsek diye iç geçirdim. Hz. Adem (a.s)’e tevbeyi ilham eden Rahmanirrahim’in sonsuz merhameti düştü üftade yüreğime.
Günahlarımızın, gaflet anlarımızın, telafisi elbette vardı. Günahkâr kalbimizin yegâne ilacı ölüm anına değin bizim için açık bırakılan tevbe kapısıydı. Mü’min, işlediği her bir günahına hemen tevbe ederek ve ardından bir iyilik yaparak kalbine nüfuz eden kirlerden arınmalıydı!
Zihnimdeki düşüncelerim, endişelerim beni o denli meşgul etmişti ki zamanın ne kadar hızlı aktığını fark etmedim. Ta ki ısrarlı bir şekilde kapı ziline dokunan oğlumun okuldan gelişine kadar. Temizlik işi sona ermiş, ev derli toplu bir hal almıştı. Biliyordum ki evin bu düzeni ve temiz hali uzun sürmeyecek. “Çok acıktım anne çok” diyerek montunu bir çırpıda soyup kanepenin üzerine bırakan ve kendini mutfağa atan haylaz oğlumun gözlerine baktım sevgi ile. Ve düşündüm ki temizlemeyle cebelleşmek yerine kalbin kirlenmesine mani olmaktır Mü’minelere düşen!