İşte SDAM'ın analizi...
TBMM`de ilk tur oylaması biten Anayasa değişikliği teklifi, önemli düzenlemeler içermektedir. Düzenleme, Başbakanlık kurumunun Anayasadan çıkartılarak yürütmenin tek başına Cumhurbaşkanına bırakılması, dolayısıyla Cumhurbaşkanının yetkilerinin aşırı bir şekilde arttırılarak adı “Cumhurbaşkanlığı” olsa da “Başkanlık” niteliğinde olan karma bir yönetim sistemini kapsamaktadır.
1982 Anayasası`nda 1987`den bu yana on sekiz kez düzenleme yapılmıştır. Bu on sekiz düzenlemede anayasanın toplam 112 maddesinde önemli değişiklikler yapılmasına rağmen 1982 Anayasası, hâlihazırda darbe ruhunu muhafaza etmektedir. Anayasada tamamen değiştirilme yerine kısmi değişiklikler yoluna gidilmesi, kendi başına sorun teşkil etmektedir. Türkiye`nin artık insan haklarına dayalı, hak ve hukuku önceleyen ve bütün toplumsal renkleri bir arada tutan yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır. Ancak partiler arasında uzlaşı olmadığından, yeni bir Anayasa yazılamamaktadır.
Her anayasada, yönetim şekilleri ya da sistemleri yer almaktadır. Nitekim 1982 Anayasası`nda, parlamenter sistem öngörülmüştür. Buna rağmen o anayasada Cumhurbaşkanına verilmiş olan yetkilerin çokluğu, hep gündemde olmuş, tartışma konusu yapılmış ve o yetkilerle Türkiye`deki yönetim sisteminin yarı başkanlık sistemine yaklaştığı ifade edilmiştir. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer`in cumhurbaşkanlığı döneminde Cumhurbaşkanının yetkilerinin çokluğundan şikâyet etmiş, bu yetkilerin parlamenter sistemde olmaması gerektiğini söylemiştir.
Türkiye`de parlamenter sistem geçmişten bu yana eleştirilere maruz kalmıştır. Özellikle yönetimdeki siyasi istikrar sorununun parlamenter sistemden kaynaklandığı belirtilmiştir. TBMM`de ikinci tur oylamasına geçilecek olan teklifin amacı da bu istikrar sorununa çözüm bulmak olarak açıklanmıştır. Ne var ki yürütmenin işleyişini insan unsuru bakımından tamamen değiştirecek olan bu sistemin hangi özellikleri ile istikrar getireceği belirsizdir.
Her yasa değişikliği gibi Anayasa değişikliğinin de bir takım zorunluluktan ya da bir toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanması gerekir. Oysaki bu değişikliğin amacının toplumsal bir ihtiyaçtan ya da bir takım zorunluluklardan kaynaklandığını söylemek güçtür.
Her yönetim sisteminin kendisine göre eksi ya da artıları olabilir. Zira hiçbir yönetim sistemi kutsal değildir. Ancak yönetim sistemlerinin meşruiyeti, hak ve hukuku öncelemeleriyle mümkündür. Hak ve hukuku öncelemeyen hiçbir yönetim sistemi meşru değildir. Başka bir ifadeyle, yönetimin şeklinin ne olduğundan ziyade yönetim şeklinin gerçekte hangi temeller üzerine kurulduğu, bu temellerin fiiliyata geçirilip geçirilmediği önemlidir. Söz konusu anayasa değişikliği teklifi, yönetimin şeklini değiştirse de yönetim şeklinin üzerinde oturduğu temelleri olduğu gibi korumakta, hak ve hukukla ilgili bir değişiklik getirmemektedir.
Parlamenter sistem, bizim toplumsal gerçekliğimize daha uygun görünmektedir. Zira parlamenter sistemdeki kurumlar arasında güçler paylaşılmış olup, kurumlar birbirini dengelemektedir. Denetlenmeyen ve sınırlandırılmayan devlet erki/yönetim sistemleri tek adamlığa, monarşizme götürür; yönetimde otoriterleşmenin yolunu açar. Tüm yürütme gücünün başkanın elinde toplandığı, denge unsurlarının yeterince güçlü olmadığı toplumlarda otoriter rejimin yolu daha kolay açılmaktadır.
Yapılmakta olan anayasa değişikliği her ne kadar farklı adlandırılsa da doğrudan Başkanlık sistemini getirmektedir. Zaten hâlihazırda dahi fiilen bir başkanlıktan bahsedilmekteydi ki bu değişiklikle ciddi anlamda tek adamlık sistemi söz konusu olacaktır.
Bu değişikliğin, fiilî başkanlık sistemiyle otoriter bir rejim oluşturabilme olasılığı yüksektir. Zira değişiklik teklifinin öngörmüş olduğu karışık sistemin denetim mekanizmaları oldukça zayıftır.
Bu bakış açısıyla TBMM`nin gündeminde olan Anayasa düzenlemesinde dikkat çeken değişiklikler eleştirel bir yaklaşımla kısaca analiz edilecek olursa şu sonuçlara ulaşılabilir:
1) Kuvvetler ayrılığı sağlanamazsa, bağımsız ve tarafsız olması gereken yargı erki yürütmeye ve/veya yasamaya bağımlı, dolayısıyla taraflı hale gelir. Bu Anayasa değişikliği teklifi, kuvvetler ayrılığı açısından çok ciddi sorunlar içermektedir.
2) Cumhurbaşkanının aynı zamanda partisinin genel başkanı, partisinin ise Meclis`te çoğunluğa sahip parti olacağı dikkate alındığında TBMM`nin yürütme organını denetlemesi, fiilen mümkün olamayacaktır. Meclis tarafından denetlenmeyen bir yürütme, çok yönlü sorunlara yol açacaktır.
3) Değişiklik kapsamında Yargı'nın temel ve doğal niteliklerinden biri olan (ve aslında "bağımsızlık" niteliğinin de içinde saklı olan) "tarafsızlık" niteliği Anayasa metnine eklenmiştir. Bu değişiklik, temellendirilmediği için bir boyamadan başka anlam taşımamaktadır.
4) Anayasa düzenlemesi toplumsal bir ihtiyacın karşılığı olmalıdır. Düzenlemede milletvekili sayısı 550`den 600`ya çıkarılmıştır. Milletvekili sayısındaki bu değişikliğin, teklife desteği artırma katkısı dışında bir anlamı bulunmamaktadır.
5) Anayasa düzenlemeleri toplumun içine sinmelidir. Düzenlemede seçilme yaşı 18`e düşürülmüştür. Seçilme yaşının 18 düşürülmesi hususunun hiçbir haklı gerekçesi yoktur. Askerlik dahi yapmamış, yükseköğrenim döneminin başlangıcında olan, henüz reşit olmuş ve ekonomik bağımsızlığı olmayan bir kişinin yasa çıkarma ve denetim görevi yapma konusunda nasıl bir bilgi ve siyasi tecrübeye sahip olacağı kamuoyu tarafından anlaşılmamıştır.
6) Askerî mahkemelerin kaldırılması da değişiklik kapsamındadır. Eskiden beri bu husus, hukukçular arasında tartışılmakta ve genel olarak kaldırılması yönünde bir eğilim öne çıkmaktadır. Bu düzenlemeyle, Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Genelkurmay Askeri Mahkemesi, Kara, Deniz ve Hava Kuvvet Komutanlıkları ile Jandarma Genel Komutanlığı nezdinde kurulu bütün askeri mahkemeler kaldırılmakta, sadece disiplin mahkemeleri kalmaktadır. Yargının birliği ve adaleti sağlaması açısından bu yerinde bir düzenlemedir.
7) TBMM seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçiminin aynı gün yapılması, Cumhurbaşkanı ve partisi açısından bir avantaj olarak öngörülmüş ve birinden diğerine oy kaymasını sağlayacak bir destek mekanizması olarak kurgulanmıştır. Ancak toplumun dikkatinin Cumhurbaşkanlığı seçiminde olacağı muhakkaktır. Bu da TBMM seçimlerinin toplum tarafından yeteri kadar önemsenmesini engelleyecektir.
8) Yürütme, Meclis`in denetimine açık oldukça halkın yürütmeyi denetlemesi mümkün olacaktır. Düzenlemeyle Meclis`in denetleme yetkisi adeta lağvedilmekte, Meclis, bu hususta işlevsizleştirilmekte, halkın yürütmeyle ilgili değerlendirmesi seçimden seçime bırakılmaktadır.
9) Düzenlemenin ana unsur ve özü, Cumhurbaşkanı`nın yetkilerinin arttırılmasıdır. Önerilen değişikliklerin tamamı, -seçilme yaşı gibi bir iki husus dışında- bu durum etrafında şekillenmiştir. Düzenleme, yürütme yetkisini bütün olarak, yasama ve yargı organlarının yetkilerini ise büyük ölçüde Cumhurbaşkanının yetki ve görevleri içine almaktadır. Düzenlemenin getirdiği sistemde hukuksal ve siyasal olarak “hükümet” yoktur; yürütme organı cumhurbaşkanlığından ibarettir. Yetkilerin bu şekilde tek merkezde toplanmasının yararı açık değildir, mahsurlu yönleri ise ifade edildiği üzere çoktur.
10) Değişikliğe göre artık kendi başına “Yürütme Organı” haline gelen yapının iradesi, OHAL`de tek imzalı “Cumhurbaşkanı kararnamesi”dir. Kararnamelerin kanunlara uygun olma zorunluluğu var ise de TBMM`nin yasa yapma tekeli, OHAL`de büyük oranda Cumhurbaşkanı kararnamesiyle son bulmaktadır. Cumhurbaşkanı yasama bakımından adeta genel yetkili hâle getirilmiş, sınırlandırılan ise TBMM`nin yasa yapma yetkisi olmuştur. Bununla birlikte Cumhurbaşkanının olağanüstü hâl süresince çıkaracağı kararnamelerin, üç ay içinde TBMM`ye gelmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Kararnameler doğrudan Cumhurbaşkanının kendisince Resmi Gazete`ye gönderilip yayımlanacaktır. Bu düzenlemeyle OHAL şartlarında Cumhurbaşkanı kararnamesiyle sınırsız şekilde kanun değişikliği yapma yetkisi verilmektedir.
11) Olağanüstü hâl ilan yetkisinin Cumhurbaşkanı başkanlığındaki Bakanlar Kurulu`ndan alınarak, Cumhurbaşkanı'na bırakılması ise ciddi sorunlar oluşturabilir. Değişiklikte bu yetkinin yalnızca Cumhurbaşkanı'na bırakılması, toplum ve devlet hayatına ilişkin ciddî tehditlerin ortaya çıktığı bu en ciddi süreçlerde, alınması gereken tedbirler konusunda Yürütme organı içinde asgari bir tartışma ve kolektif karar alma imkânı dahi ortadan kaldırılmış olmaktadır.
Strateji Düşünce Araştırma Merkezi