SURELERİ  TANIYALIM / NECM SURESİ

Necm suresi Mushaf`taki sıralamada elli üçüncü, iniş sırasına göre yirmi üçüncü sûredir. Adını ilk âyetinde geçen ve “yıldız” anlamına gelen “necm” kelimesi sûreye ad ol­muştur. Hz. Abdullah b. Mes`ud`dan rivayet olunduğuna göre, “Necm Suresi kendisinde secde ayeti bulunduğu halde nazil olan ilk suredir.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesaî). Bu hadisin Esved b. Yezid, Ebu İshak ve Zuhir b. Muaviye`nin İbn Mes`ud`dan rivayet ettikleri bölümünden anlaşıldığına göre “Necm Suresi, Hz. Peygamber`in (s.a) Kureyş`ten bir topluluk karşısında okuduğu ilk suredir.” Bu topluluk içinde, kafirler de mü`minler de bulunuyordu. Surenin sonunda Hz. Peygamber (s.a) secde ettiğinde, İslâm düşmanı Kureyşliler ve ileri gelenleri Müslümanlarla secde ettiler. İbn Mes`ud, “Ben orada secde etmeyen bir tek kafir olarak Umeyye b. Halef`i gördüm. O da secde etmediği gibi yerden bir avuç toprak almış ve alnına sürmüş, bu bana yeter” demiştir. Risaletin beşinci yılında nazil olmuştur.

Nüzul zamanı ile ilgili verilen ayrıntılardan bu surenin nazil olduğu dönemde, Mekke`de nasıl bir havanın estiği açıkça anlaşılmaktadır. O döneme kadar Hz. Peygamber (s.a), 5 sene boyunca sürekli tanıdık kişilerin evlerinde, özel ve herkese açık olmayan toplantılarda İslâm`ı tebliğ ediyor ve Kur`an`ı okuyordu. Bu döneme kadar O genel bir topluluğa hitap edememişti. Çünkü kafirler ona hep şiddet ile karşılık vermişlerdi. Onlar Hz. Peygamber`in (s.a) şahsiyetinin, hitabetinin ve Kur`an`ın ne kadar etkileyici olduğunu bildikleri için, onu dinlemek istemedikleri gibi başkalarına da mani oluyorlardı. Ayrıca bir yandan “Muhammed yoldan çıkmış, başkalarını da yoldan çıkarıyor” diye iftira atarken, diğer yandan da, Hz. Peygamber`in (s.a) gittiği her yerde “sapıkça” diye niteledikleri mesajının duyulmaması için gürültü çıkarıyorlardı. Yani iddialarının yalan olduğunu kendileri de bildiği için, başka kimselerin mesajı işitmesine fırsat dahi vermiyorlardı.

İşte böyle bir ortamda Rasûlullah (s.a) birgün Harem-i Şerif`te Kureyş`den bir topluluğun karşısında, tebliğ etmek üzere ayağa kalkmış ve vahyolunan bu sureyi okumuştur. Ancak okunan sure, çevredekileri o kadar çok etkilemiştir ki, Kureyşliler adeta büyülenmiş gibi sessizce sureyi dinlemişler ve her zaman yaptıklarının aksine gürültü çıkarmayı unutmuşlardır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.) surenin sonunda secde ayetini okuduğunda hemen secdeye gidince, kafirler de onunla birlikte secdeye gitmişler, fakat bu davranışlarının hemen akabinde, bir zaaf içine düştüklerini farketmişlerdir. Hatta bunun üzerine bazı kimseler onların ileri gelenlerini “Sizler hem bu Kur`an`ı dinlemekten başkalarını menediyorsunuz hem de bu sözleri kendiniz dinlediğiniz yetmiyormuş gibi bir de secdeye gidiyorsunuz,” diye eleştirmeye başlamışlardır.

İnandığınız din zanna dayanmaktadır. İlahlıkla hiçbir ilgileri olmamasına rağmen, Lat, Uzza ve Menat gibi putlara tapıyorsunuz. Melekleri Allah`ın kızları olarak nitelediğiniz halde, kendiniz kız çocuklarınızı yüz karası ve utanç vesilesi olarak kabul ediyorsunuz. Onların sizleri Allah`ın azabından kurtaracağını mı sanıyorsunuz? Oysa tüm melekler bir araya gelseler, Allah`ın bir emrini bile değiştiremezler. Bu inançlarınızın ilmi ve akli hiçbir delil ve mesnedi yoktur. Bunlar sadece sizlerin akide haline getirdiğiniz vehim ve arzularınızdır. Fakat bu büyük bir sapıklıktır. Çünkü “din” zan değil, hakikattır, dolayısıyla zanna değil ilme (vahye) dayanmalıdır. İşte Hz. Muhammed (s.a) sizlere ilme (vahye) dayanan bir din getirmiştir, ama sizler ondan yüz çeviriyorsunuz. Öyle ki, size doğru bir bilgi getiren kimseyi sapıklıkla suçluyorsunuz. Ancak böyle davranmanızın asıl nedeni, dünyanın peşinden koşup ahiret hayatına inanmıyor olmanızdır. Ayrıca Hakka da talib değilsiniz. Çünkü bu sapık inançlarınızın, nasıl bir sonla karşılaşmanıza sebep olacağını düşünme zahmetine bile katlanmıyorsunuz.Allah bu kainatın yegane sahibidir. Doğru yol üzerinde olanlar, ancak Allah`ın gösterdiği yolu izleyenlerdir. Bu yolun dışına çıkanlar ise sapıklardan başkası değildir. Allah, kimin doğru yolu, kimin sapık yolu izlediğini çok iyi bilir. Bu yüzden salih amel işleyenler mükafatlandırılırken, kötülük yapanlar da cezalandırılacaklardır. Bu karar ise, sizlerin zannına göre değil, Allah`ın ilmine göre verilecektir. Çünkü kimin takva sahibi olduğunu, kimin olmadığını en iyi bilen O`dur. Binaenaleyh, sizler büyük günahlardan sakınırsanız, küçük günahları Allah affedecektir.

Asırlar önce Hz. İbrahim`in ve Hz. Musa`nın sahifelerinde beyan olunan dinin temel prensipleri, şimdi tekrar beyan olunmaktadır. Yani, Hz. Muhammed`in (s.a) getirdiği din yeni bir din olmayıp, Allah`ın her dönemde gönderdiği dinin ta kendisidir. O`nun şimdi tebliğ ettiği bu dini, daha önceki Peygamberler de tebliğ etmiştir. Ayrıca daha önce gelen sahifelerde, Ad, Semud, Nuh ve Lut kavimlerinin başlarına gelen felakete neden olarak tıpkı şimdi Kureyşlilerin isyan ettiği gibi, onlarında isyan etmiş olmaları gösterilmektedir.