YUSUF TOPRAK - Doğruhaber
Bir avuç mümin, Mekke müşrikleri için ciddi bir tehdit olarak görülmüştü. Henüz sayıları kırkı bulmamıştı oysa. İbadetlerini gizlice yapıyor, bir araya geldiklerinde gizlenme ihtiyacı hissediyorlardı. Çünkü o vakte kadar iman edenlerin çoğunluğunu köleler ve zayıf insanlar oluşturyordu.
İşte Efendimiz (asm) bu dönemde şöyle bir duada bulunacaktı:
“Allah`ım! İslam`ı Ebû Cehil bin Hişam veya Ömer bin Hattab ile kuvvetlendir!”
Efendimiz (asm)`ın dua ettiği bu iki kişiden Ebû Cehil, Resûlullah`ı öldürecek olan kişiye yüz deve vaat ediyordu. Ömer bin Hattab da belinde kılıcıyla Resûlullah`ı öldürmek üzere yola çıkmıştı…
Söylediği şeyi yapan bir kişiydi ve Efendimiz (asm)`ı öldürmeye gidiyordu. Cesaret ve kuvvetinden herkesin çekindiği Ömer bin Hattab, Efendimiz (asm)`ı arıyordu. Yolda yeni Müslüman olan Nuaym ile karşılaştı.
Nuaym O`nu aceleyle giderken görünce sordu:
“Nereye gidiyorsun böyle, ey Ömer!” Hattab`ın oğlu kızgındı:
“Kureyş`in arasına ayrılık düşüren Muhammed`in hayatına son vermeye!” cevabını verdi. Nuaym işin ciddiyetini anlamıştı. Şöyle dedi:
“Ey Ömer, kız kardeşin ve enişten de onun dinine girdi. Haberin var mı? Sen önce onları döndür.”
Şaşkınlık içerisindeydi. Kızgınlığı bir parça daha artmıştı. Yolunu değiştirdi ve doğruca kız kardeşinin evine gitti.
Eve geldi, şiddetle kapıya vurdu. O esnada sahabeden Habbab bin Eret oradaydı. Ömer bin Hattab`ın sesini duyduklarında hemen kalkıp bir köşeye saklandı. Kapı açıldı. İçeri girdi. Kapıya geldiğinde içeriden gelen Kur`an seslerini duymuştu.
“Getirin bakalım okuduklarınızı!” dedi.
“Bir şey okumadık” dediler. Ömer bin Hattab öfkelenmişti:
“Demek duyduklarım doğruymuş, siz de ona uymuşsunuz!” dedi. Hemen arkasından yakasından yakalayıp eniştesini yere vurdu. Kocasını kurtarmak isteyen kız kardeşi Fâtıma`yı, vurduğu darbelerle kanlar içinde bıraktı. Kız kardeşi ağlıyor ve de Kelime-i Şehadet getirerek Müslümanlığını ilan ediyordu.
Bu acıklı manzara karşısında birden Ömer`in öfkesi diniverdi. Kalbini merhamet kapladı. Yumuşak bir eda ile:
“Getirin bakalım okuduklarınızı.” dedi. Kız kardeşi Fatıma ondan temizlenmesini istedi. Sonra da Tâhâ Sûresi`nin başından okumaya başladılar.
Kur`ân okundukça Ömer`in kalbinde dalgalanmalar oldu. Kalbi nur ile doluyordu. Daha fazla dayanamadı:
“Bu ne güzel kelam!” dedi. Resûlullah`ın nerede olduğunu sorup öğrendi ve doğruca Dâr`ül-Erkam`ın evinin yolunu tuttu.
Resûlullah o sırada sahabilerle sohbet ediyordu. Hazreti Hamza, Hazreti Ömer`in gelişini gördü. Sahabiler endişeye kapıldı! Efendimiz (asm) hiç telaş etmeden:
“Bırakın gelsin.” buyurdu.
Kelime-i Şehadet getirip Müslüman olduğunu ilan etti. Hazretin iman etmesi, Efendimiz ve orada bulunan sahabe sevinç içinde tekbirler getirdiler. Resulullah`ın bir gün önce ettiği dua kabul olmuştu. Hazretin iman etmesiyle Müslümanların sayısı kırkı bulmuştu.
“Ne duruyoruz? Gidip Kâbe`de açıkça ibadetimizi yapalım.” dedi Hazreti Ömer.
Resûlullah, sağında Hazreti Ömer, solunda Hazreti Hamza ile Kâbe`ye geldi. Bu manzarayı gören müşrikler şaşırdılar. Bu durum karşısında donup kaldılar. Hiçbir şey söylemediler.
Böylece, Müslümanlar ilk defa açıktan açığa Kâbe`de namaz kılmaya başladılar. O zaman Efendimiz (asm) Hazreti Ömer`e, hak ile batılın arasını ayıran anlamına gelen “Fâruk” dedi.
Hazreti Ömer`in (ra) müslüman olmasına sadece müminleri değil, gökteki melekleri dahi sevinmişti! Az sonra Cebrail (as) Efendimiz (asm)`a gelerek:
“Gök ehli, Ömer`in müslüman oluşunu birbirlerine müjdeliyorlar!” diyecekti.