Bahadır Kurbanoğlu sunduğu seminerde özet olarak şunları söyledi.
“Son zamanlarda islami camialar olarak tarihle ilgilenmeye başladık. Bunun sebebi de siyasal ve sosyal dönüşümler. Sadece islami kesimler değil gayri müslim kesimler de son yüzyıllık tarihi masaya yatırma adına bir kararlılık gösteriyorlar. Özellikle ülkemizde ulus toplum modeli oluşturulurken bunun en büyük dayanağı tarihtir. Yaşam ve düşün alanlarımız resmi tarihle baskı altına alınmıştır. Bu sadece kemalizmle ilgili bir durum değildir. Kapitalizm ve marksizmde benzer amaçlarla tarihi kendisi için kullanmıştır. Aynı durum ilahi dinlerde de öyledir. Aynı Kuranda olduğu gibi. Kuran’a baktığımızda kıssaların önemli bir yer tuttuğunu görmekteyiz.
Ülkemizde de tarih özellikle bilimsel bir bakış için yapılmamıştır. İnkılap tarihinden bunu çok iyi biliyoruz. Bununla beraber gizlenen, saklanan ve çarpıtılan şeyler de olmuştur. Bunlar yapıldıktan sonra kalıplaşmış ve bir dönem sonrası çalışmalar bunların türevleri olmuştur. Arşivler ve bilgiler çok da olsa bir Kemalist bakış açısının getirdiği bir yoruma bizler faklı bir bakış açısı getirebilmekteyiz. Bu konularda en çok yararlandığımız kaynaklar ise bazı arşivler ve hatıratlar olmuştur.
İstiklal Mahkemeleri ile ilgili detayları da İstiklal Mahkemelerinde görev almış kişilerin hatıralarından öğrenebiliyoruz. Şark İstiklal Mahkemeleri Üyesi Savcı Yardımcısı Avni Doğan Kuruluş Kurtuluş ve Sonrası adlı hatıratından örneğin. Hatıratında “Ankaradaki mahkemelerde ikinci derece kişiler tarafından yönlendirilmekteydi” diyor. Bu örneğin mahkemelerin İsmet İnönü tarafından yönlendirildiği tezini kuvvetlendirmekteydi. Bazıları da bu teze karşı çıkarak o dönemin tek adamı Atatürktür. Dolayısıyla İsmet İnönü’nün bir dahli yoktur demektedir. Bizim için önemli olanın bir insan veya iki insanın dahli değildir. İstiklal Mahkemelerinin meclisten bağımsız çalıştığı ve yukarıdan emirler aldığı gerçeğidir. Örneğin İzmir Suikastı olayında Kazım Karabekir’e kadar bütün üst rütbelilerin yargılandığını ve Kazım Karabekir’in ipten döndüğünü biliyoruz. Ortada veriler ve mizansenler var. Bu verileri ve mizansenleri nasıl yorumladığınız önemli. Kemalist tarihçiler bu konularda paradokslara düşüyorlar. Örneğin Ergun Poyraz İstiklal mahkemeleri ile ilgili yazdığı kitapta “tek etkili Mustafa Kemal’dir” derken aynı kitap içerisinde “Hayır, Mustafa Kemal birkaç konuda ricacı olmuştur” diyerek mahkemeler bağımsız çalışırdı demeye getirmiştir.
Bu kaotik ortamda İskilipli Atıf hoca meselesine girmezden evvel dönemin sosyolojik ortamını ve dönemi politik ortamını bilmemiz gerekiyor. Cumhuriyet tarihi dediğimiz tarih bütünüyle kurgusal ve planlanmış olaylar üzerine oturur. Örneğin Menemen olayı, Şeyh Said isyanı, Ağrı isyanı, Dersim olayı. Hangisini konuşursak konuşalım biz şunu görürüz. Yukarıdaki elit kadro ve en üstteki kişinin uygulamak istedikleri birtakım politikalar var. Bu politikaların uygulanması için bazen siyasal ortam kıvama getiriliyor, aynı süreç içerisinde muhalifler sindiriliyor. Bu hazırlıkların arasına İstiklal mahkemeleri giriyor. Bu yargılamalarda hukuk tiyatroları oynanıyor. İstiklal Mahkemeleri iki kısma ayrılıyor. Birinicisi 1920-1923 dönemi diğeri de 1923-1927 dönemidir. Bu dönem Cumhuriyet tarihi olarak anlatılsa da içerisinde cumhur bulunmamaktadır. 20-23 ile 27 arası diktatörlüğün inşa süreci, 27’den sonrası diktatörlüktür. İstiklal Mahkemelerinin birinci dönemi daha masum bir dönem. Çünkü mesliste ikinci grup da bu mahkemeleri talep ediyor. Çünkü asker kaçakları var, bir takım olaylar söz konusu, bir takım hukuksuz ortamlar var. Ancak bu konularda Mustafa Kemal’in de bir takım arayışları var. Başkumandanlık kanunu 1922’de çıkarılıyor. Bu mahkemelere ilk zamanlardan beri Mustafa Kemal’in dahli söz konusudur. Kendi adamlarını buralarda görevlendirmeye çalışmak v.s. gibi girişimleri vardır. Başkumandanlık kanununun çıkarılması da bir meclis darbesiyle olmuştur. Meclis askerler tarafından baskı altına alınarak bu kanun çıkarılmıştır. Nedir Başkumandanlık kanunu? Bütün yetkileri Mustafa Kemal’e veren bir kanundur. 3 aylık süreçte çıkarılmıştır. Ancak 3-4 defa uzatılmıştır. Bu çok önemlidir. Çünkü herşeyi siz belirliyorsunuz. Atanacak insanlar, kanunların uygulanış biçimi. Sorumsuzluk var bir de. Meclisten aldığınız bir yetkiyi kullanıyorsunuz. Sonrasında hesap vermeniz mümkün değil. Daha sonrasında şiddetle özellikle İstiklal mahkemelerinin kaldırılması için tartışmalar var ve özellikle ikinci grup bu konuda sürekli çalışmakta.
O dönem içerisinde evrensel hukuk normlarını aramanız mümkün değil. İstiklal Mahkemeleri ve inkılaplar arasında direkt bağlantı kuruluyor. İnkılapları hayata geçirmek o kadar önemli ki İstiklal Mahkemeleri de bunun yardımcı unsuru. Yani yargı mekanizmasını bu ülkede inkılaplar işletilebilsin diye kullanıyorsunuz.
Ergun Aybars İstiklal Mahkemeleri kitabında hukuka uymaya çalışan mahkeme görevlilerini eleştiriyor. Meclis kararıyla müddei umumilik yani savcılık makamı kanunu çıkartılıyor. Aybars savcılık makamı kararını inkılapların önüne engel ve kararların alınmasını geriletici olarak buluyor.
Peki nedir bu mahkemelerin genel özellikleri?
1-Avukat bulundurma hakkı yok
2-Temyiz hakkı yok
3-Sorumsuzluk ve sınırsız selahiyet
4-Asker ve siyasetçi her kademeden insanı yargılayabiliyor. Mustafa Kemal hariç.
İkinci grup milletvekili Hüseyin Avni Ulaş der ki “Allah bu yetkileri peygamberine dahi vermemiştir.”
Bu itirazı İstiklal Mahkemelerinin işleyişine yöneliktir.”
Bahadır Kurbanoğlu daha sonra Şapka Kanunu ve İskilipli Atıf Hocanın idamı süreciyle ilgili paylaşımlarda bulundu. “Şapka kanunu direkt halka yönelik ilk kanundur. Devrim kanunları artık halka dikta ettirilmeye başlanmıştır. Muhalif çıkışlar vardır ancak bunlar abartıldığı oranda isyan hadiseleri değildir. Örneğin Giresun’da bir caminin kapısına kimin astığı belli olmayan şapkayla ilgili bir kağıt parçasıyla olayların başladığı iddia ediliyor. Müezzin kağıtı imama getiriyor. Daha sonra olaylar çıkıyor ve Ankara’daki gazeteler iki gerici olay çıkardı diye manşetler atıyorlar. Benzer olaylar Erzurum’da da meydana geliyor. Ancak gerçek failler ortalıkta yok. Tabii ki şapka kanunu halk arasında da tartışılıyor. Ancak şapka ile alakalı sosyolojik ortam daha evvelden de var. Gayri müslümler şapka takıyorlar. Müslüman ahalide de şapka gavurluk ve züppelik alameti olarak görülüyor. Konu ile ilgili pek çok tartışmalar yapılıyor.
İskilipli Atıf Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesi isimli eserini Temmuz 1924’te bastırdığında Maarif Vekaleti önce onay, daha sonra takdir veriyor bu risaleye. Bu sosyolojik ortamda yozlaşma, batılılaşma ve kadın kıyafeti gibi pek çok konu tartışılıyor. İskilipliyi İstiklal mahkemelerinde yargılayan Ali Çetinkaya şapka kanunu çıkmazdan evvel şapka taktığı için Vakit gazetesi adliye muhabiri Hikmet Şevkiyi dövüyor. Kanundan sonra ise tam tersi bir durum ortaya çıkıyor ve örneğin şapka takmayıp fes takan insanların Galata Köprüsünden denize atıldıklarını görüyoruz.
Aslında Şapka kanunu öncelikli olarak memurlar için çıkarılmış bir kanun. Ancak halk için de tavsiye var. O yüzden Rıfat Börekçi ve İstanbul Müftüsü başı açık namaz kılınabilir diye fetva çıkarmak zorunda kalıyor.
İskilipli Atıf için bazı Kemalist tarihçiler ve ilahiyatçılar, “şapkaya muhalefetten değil, vatan haini olduğu için idam edilmiştir.” demektedirler. Şapka kanununa muhalefet olayları çıktığında bu isyanların tetikçisi olduğu suçlamasıyla Frenk Mukallitliği isimli kitapları göndermek suretiyle hem de Teali İslam cemiyetinin Milli Mücadelecilerle ilgili beyannamesinin Yunan uçaklarınca 60 bin adet Anadoluya dağıtılması yüzünden hakkında soruşturma açıldığı iddiaları sözkonusu. Giresun’da yargılanan İskilipli Atıf beraat ediyor. Ancak Ankara’daki İstiklal Mahkemelerinde yargılanmaya devam ediyor. Ankara’da yargılanmaya devam etmesinin sebebi herhalde birilerinin İskiliplinin önemini kavrayamaması olarak gösteriliyor. İstiklal Mahkemeleri plansız adım atan kuruluşlar değildir.
Teali İslam Cemiyetiyle ilgili hususa gelince, Teali İslam cemiyetinin başkanı İskilipli Atıf’tır. Damat Ferit Paşa hükümeti milli mücadeleyi yürüten kadro hakkında kötüleyici bir fetva yayınlatmak isityorlar. Halk üzerinde etkili olsun diye. O zamanki Şeyhülislam Dürrizade bir fetva yayınlıyor. Fakat o beyannameler istenilen etkiyi yapmıyor. Bunun için İngilizler ve Damat Ferit Paşa Hükümeti bir yol arıyor. Halk üzerinde etkisi olan, siyasete bulaşmamış bir ilmi bir ceyetin bulunması gerektiğini söylüyorlar. Bu da Teali İslam Cemiyeti. Teali İslam Cemiyetinin kuruluş amacı öğretim görevlileri cemiyeti olması. İlk kuruluş amacı müderrislerin haklarını savunmak. Buradan anladığımız kadarıyla İskilipli Atıf İtilafçıların da adamı değil. Oyunlara da gelmemeye çalışan bir insan. Ancak Teali İslam Cemiyeti azalarına başvuruluyor bu karar için. Oylama yapılıyor ve 5 kabul 5 ret çıkıyor. En son kararı İskilipli Atıf verecek ve o da ret oyu veriyor. Böylece beyanname mühürlenemiyor. Ancak Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin damadı Zeki Bey “siz isteseniz de istemeseniz de bu beyanname yayınlanacak” diyerek hem cemiyet üyelerini “bu iş vatan hainliğine kadar varır” diyerek tehdit ediyor; hem de kararı İkdam gazetesinde yayınlatıyor.
Bu beyanname olayından sonra İskilipli milli mücadeleye destek veren Vakit gazetesinde bir tekzibname yayınlatıyor. Ardından hem İskilipli cemiyetle ilişkisini kesiyor hem de arkadaşı Tahirul Mevlevi bu olayın ardından Ziraat Vekaletindeki görevinden uzaklaştırılıyor. Yani ikisi de bedel ödüyorlar. Ancak yıllar sonra İstiklal mahkemelerinde bu konu önlerine geliveriyor. Heyet İskilipliye inanmadığını ifade ediyor. Beyannameyi kendisini ileride sağlama almak için yayınlattığını iddia ediyor. Tabii ki Teali İslam ve İskilipli Atıf üzerinden yapılan bütün yalan yakıştırmaların hiçbir delili yok. Ancak tam tersi var. Cemiyet ilk defa Yunan işgalini kınayan cemiyettir.
Bütün bunlara rağmen mahkeme heyeti geriye dönük yargılama yaparak (beyannameden ötürü değil, şapka risalesinden dolayı) Risalenin yayınlandığı andan itibaren halkı isyana teşvik amacı güttüğü iddiası (bu ibare gerekçeli kararın ilk cümlesidir) ve Rize’deki olaylarda tahrik unusru olduğu “vicdani kanaati” ile İskilipli Atıf suçlu bulunuyor ve salben idamına karar veriliyor.
Hasan Mezarcı’nın arşiv belgelerine dayanarak hazırladığı İstiklal Mahkemeleri Zabıtları adlı kitabın 4. ve 5. Defterler ve 6. Defterin 180 ve 189. sayfaları yok. Bunlar zabıtlardan çıkarılmış. Bu kısımlar muhtemelen dönemin meclis başkanı Hüsamettin Cindoruk tarafından kaybediliyor. Şimdi bu savunma nasıl bir savunma ki bir şekilde kaybediliyor. Bu da ilginç anektodlardan biridir.
Kurbanoğlu “Onların itibarları devlet tarafından iade edilsin ya da edilmesin. Onların itibarları salih amellerinde, mücadelelerinde, kalplerimizde, gönüllerimizde, hafızalarımızda capcanlıdır. Rabbimize olan duamız onlara olan vefa borcumuzu yerine getirebilecek sorumluluk duygusunu bizlere bahşetmesidir. Onların gerçek hikayelerini çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara layıkınca aktarabilmeyi nasip etmesi, bu yolda göstereceğimiz cehd, gayret azmin karşılığında din gününde bizleri Atıf hocaların arasına katarak bizleri şahitlerle birlikte haşretmesidir.“ duasıyla sunumunu sonlandırdı.
Seminer katılımcıların soru cevap ve yorumlarıyla son buldu.
Haksözhaber